Fırtına
New member
Esenlikler. Bu konuda Yol'da yaşadığım ve hissettiklerim üzerine tabiri uygunsa zırlanacağım. İşinize yarayabilecek bir bilgi yahut cevaplanabilecek bir(1) soru yok. Sorunlarımın çözümünün daha fazla meditasyon olduğunun farkındayım, ancak bunları forumda paylaşmazsam içimde düğüm olarak kalırdı. Tahmin edebileceğiniz üzere forum dışında bir SS ile tanışıklığım yok ve yaşadıklarımdan bahsedemiyorum.
Temel olarak açtığım konulardan başlangıçta materyalist, hatta nihilizme kayan bir ateist olduğumdan bahsettim. İslamı yahut hristiyanlığı başlangıçta neden reddetiğimi anlatmama lüzum olmadığını varsayıyorum. Herhalde buradaki büyük bir kesim temel ateizm argümanlarını biliyordur. Ancak bence nihilizm konusu zannımca bahsi açılması gereken bir konu, kezâ ateist olduğumdan beri içimdeki bir şey yavaş yavaş toplum değerlerini benim için öldürdü. Başlangıçta gereğinden fazla kemalist bir adamdım, ailemden gereği olduğunu varsayıyorum. Kitaplığımda 'Atatürk Türkiyesini' kapsayan bir rafım bile var, arkadaşlarım gördüğünde genelde dudağı uçukluyor. Yine de yavaşça sistemin yozlaştırdığı insanlardan -yol gereği ve kendilerine insan demeye dilim varmadığından andrapod olarak anacağım- nefret etmeye başladım. Ne ile ilgilensem gelip içine sıçan birileri olduğu zaman 'mukaddes Türk milleti' fikrine sevgi besleyemiyorsun. Ancak özgürlük fikri benim için ayrı bir köşede hep kaldı. Ki bu daha sonrasında max stirner'ın öncülük ettiği egoist-anarşizme dönüşecekti. benim kavradığım kadarıyla en basit nedeni, değerlerin ve etiğin bende yavaş yavaş ölüyor olması idi. Canlıların temelinin bencillik olduğunu gördüm, -ki hâlâ görüyorum- bu da 'izm'lerden beni fazlasıyla soyutladı. Feminizm, LGBT yürüyüşleri, Black lives matter ve türevi SJW hareketlerinden iğrendim. Bunlara karşı olan alt-right hareketlerinden de iğrendim. 13 yaşındaki bir ergen gibi ota boka ayrı fikirlere sahip bir adam oldum.
Benim için bu durum fazla sorun yaratan bir şey olmadı. Dediğim gibi, hayatımda bir değer yoktu. Bir şeyi 'sevmek' için sevmedim, 'seviyordum', çünkü 'sevmek istiyordum.' Dolayısıyla hayata tutunmak adına sevmek istediğim şeylere sarıldım. Piramidin en tepesinde henüz yaşı oldukça ufak olan kardeşim vardı, geri kalanlar Annem, O anki sevgilim... ıvır zıvır. Muhtemelen varoluş sancısından çıkmak için uydurduğum bir piramit oldu ancak çözümü sağladı ve sancım bastırılabilir oldu. Hayatı eğlenmek ve kardeşimin düzgün bir yaşama sahip olması adına yaşadım. Kimsenin mükemmel hayatlar yaşamdığını biliyorum, özellikle sistem bu hâldeyken, bir de Türkiyede yaşıyorken herkesin derdi kendine oluyor. Bu açıdan dertlerim oldu diyebilirim. Hayatımın henüz çok erken aşamalarında Tanrı kavramından soyutlandım ve daha önce 'dua etmeyi beceremiyorum' başlığında bahsettiğim gibi dertten, acıdan kıvrandığım bir senaryoda bile oturup geçmesini umdum.
Günlerden bir gün, sikindirik bir olay gerçekleşti ve ben yine oturup bir şeylerin geçmesini umarken yıllar önce durmuş olan o arayışa başladım. Neden yaptığımı bilmiyorum, daha büyük sıkıntılarım hep oldu ama hiçbirinde tekrar varoluş sancısı çekip din arayışına girmedim. Nedendir bilinmez, bir anda aklıma tekrardan ToZ geldi. Hazır boş vaktim varken, tekrardan siteyi okumaya başladım. Genel olarak Tanrılarla konuşma konsepti ilgimi çekti. Başlangıçta ciddiye almadım, yalan söylemem. Plasebo sandım. Bir insan kendisine bir şeyin varlığı konusunda telkin ederse, o şey gerçek olur sonuçta. Okuma yaptıkça, insanların yaşadıkları şeyin gerçek olduğunu kavramaya başladım. Meditasyonlara 'hasiktir lan, nasıl yani?' diyerekten gecenin bilmem kaçında başlamamın nedeni de bu.
Açtığım hangi konuda hatırlamıyorum ancak Bay Agartha'nın Meditasyonları yaparken not tut ve hissetiklerini kaydet demesi üzerine dediği şekilde yapmaya başladım. 40 Günlük programı takip ederken yaşadığım bazı tuhaf şeyler oldu, paylaşmak isterim:
1-7. Günler arasında pek bir şey yok. Uyku düzenim o zamanlar 15:30'da kalk, 09:30'da yat olduğundan genel olarak hayatı sikik bir Türk evladının kendisini düzeltme çabası olarak değerlendirebilirsiniz. İlk günler gereğinden fazla detaycı olduğumu şimdi okuyunca fark ediyorum. 9'luk bir olumlama için bile telefonuma sayaç uygulaması indirip, oradan sayım yapıyordum. Boşluk meditasyonu için nefes egzersizi olan "6 Saniye nefes çek, 6 saniye tut, 6 saniye nefes ver"'deki 6 saniyeyi takip etmek için Pythondan 6 saniyede bir 'tık' sesi verecek basit bir kod yazdım. (Daha sonrasında bunları bıraktım, olumlama saymak için parmak boğumlarımı kullanmaya; boşluk meditasyondaki nefes pratiği için içgüdülerime güvenmeye başladım.) Ancak hafta sonunda, bir anda hayatım nedensizce düzene giriverdi. Bazen çok yer, bazen yemek bile yemezdim ancak düzeldi. Düzenli duş almaya başladım. Yarıda bıraktığım kitapları falan okuyordum. Gözle görebileceğim etkisi bu oldu.
8. Günde hissettiğim ekstra bir durum oluşmuş. Aura temizliğimi yaparken göğüs kafesimde -Not alırken göğüs kafesi yazmışım ancak kalp çakramın orada olduğunu şimdi fark ediyorum.- karıncalanma, kaşınma hatta belki mutluluk tarzı bir his yaşamışım. Daha öncesinde 'enerjiyi hissetmek' için bir dua etmişim sanırım ve bu yüzden mi oldu yoksa kendimi mi kandırıyorum diye sormuşum. Ancak tam bu cümleyi yazmayı bitirdiğimde masamda titreme tarzı bir şey olmuş. Küçük, telefon titremesi gibi bir şey. Ancak telefonum sessizdeymiş ve bildirim almamışım. Aynı zamanda 8. Günde Zeus'un büyük Ritüeli paylaşılmış, genel olarak her şeyi kavramak istediğimden her gün ben de yapmaya başadım. İlk ikisini henüz adanmadan gerçekleştirdim, daha sonrasında uygun bir vakitte mum ve temiz bir kağıt alıp adandım. Tarihini ve saatini hatırlıyorum ama yine diğer insanların hissetiği gibi adanınca ekstra bir şey yaşamadım. Sadece hayatım için bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim; bir disiplin ile hareket etmeye başladığımdan mütevellit.
10. Günde meditasyon yaparken dikkatim başka düşüncelere kesilmiş, daha sonrasında 'yapmam lazım' diyerek yapabilmişim. Ama bunu tuhaf olarak nitelendirmişim çünkü meditasyonu zaten yapmak istiyormuşum.
11. Günde hastalanmışım, bu noktadan sonra zurna benim için zort oluyor çünkü çoğu günü düzgün yapamadığımı düşündüğümden tekrar etmeye başlıyorum. Nefes çekerken bir anda burnum tıkanıyor, açılmak bilmiyor. Zeus'un ritüelini yaparken salak salak başka bir şeye bir anda kilitleniyorum en sonunda ne yaptığımı hatırlayıp devam ediyorum. Bu hastalık çok üzün süre nüksediyor, forumda hastalıklardan kurtulmak için çalışmalar falan var biliyorum ama yapamam da zor toparladığım inancımı kaybederim diye korku olduğundan bırak hastalık geçene kadar zorlanarak yap, tekrar et. Arkandan atlı kovalamıyor sonuçta diye neredeyse her günü tekrar ederek epey uzun bir süre devam ettim. Ancak yanlış anlamayın beni, forumu sürekli araştırıyorum. Sürekli yeni şeyler öğrenip not ediyorum ve çok eğlendim bu konudan.
Daha sonrasında dikkat çekici bir notum bulunmuyor çünkü üçüncü gözüm bir türlü açılmıyor. Her şeyi didik didik ettim, boğazımdan çıkarmadığım ses kalmadı. Tekrar etmediğim gün kalmadı ama üçüncü gözüm açılmak istemiyor, piçlik yapacak derdi o. Ulan yahudilerin bazı çakraları eksiği bildiğimden normal RTR yaptım, baktım bir şey hissetmiyorum RTR'ı yaparken kendimi düşünerek yaptım ama hani yahudi de değilim. Olmuyor. "Açıldı da bilmiyor muyum acaba?" diye düşündüm ancak üçüncü gözün açılma belirtileri de yok. Normalde migreni olan bir insanım, vücudum hobi olarak bana baş ağrısı çektirir. Ama bu üçüncü göz açılırken olmuyor mesela. Veya bir şeyleri imgelemem kolaylaşmıyor. Etrafta gezen gölge figürler görmüyorum. Enerjiyi de hissetmiyorum veya görmüyorum. Yine de inat ettiğimi söylemeliyim. Benim inadım çoğu zaman ilişkilerimin, arkadaşlıklarımın bitmesine sebep oldu. İsteyerek yaptığım bir şey değil, sadece bir şeye inat ediyorsam o şeyi yapmaya devam ediyorum. Altı ay da sürse, yapacağım. Baştan başlasam da yapacağım. Yapacağım yani. (Astrolojik haritamdan ötürü mü bilmiyorum, astrolojinin konseptlerini bugün araştırmayı planlıyordum, bu yazının ikinci partında eğer öyle 'ise açıklarım.)
Son zamanlarda genel olarak hayatımda saçmasalak şeyler yaşıyorum. Uzun zamandır konuşmadığım bir arkadaşım gelip rüyasında spesifik olarak beni gördüğünü ve ona anlatmadığım, önceki ilişkimde yaşadığım bir konuyu spesifik olarak rüyasında gördüğünden bahsetti. Gardiyan Demonum'dan "bak bunu böyle yapıyorsun, yapma." mesajı mı anlamadım. Veya belki rastgele bir olaydır. Sadece bu olay da değil, internette geziniyorken birbirinden fazlasıyla alakasız ya düşman kaynaklarından şeyler, ya da spiritüel alıntılarla karşılaşıyorum. Örnek vermem gerekirse ismini vermeyeceğim tarihi eser olarak kalmış bilinmeyen bir youtube kanalı ile karşlaştım. ifşa ediyormuş burayı, eşşek sıpasının en büyük argümanı "madem düşman JoS'u tehdit görüyor neden haberlerde JoS'dan bahsediyor." Veya ne bileyim, "Gözleyen, gözetlenendir." Rastgele olaylar mı, yoksa Gardiyan Demon'umun bir mesajı mı emin değilim.
Daha önce kafa karışıklığını gidermek adına bir konu açmıştım, Lord Thoth'un Ritüeli ve Ateş nefesi önerilmişti. Açıkçası henüz yapmadım, zaman ayarlayabildiğimi söyleyemem. Bu kafa karışıklığı biraz daha nüksetti diyebilirim. Temeli olmayan, saçmasalak "Tanrıları acaba tulpa gibi biz mi yaratıyoruz." gibi düşüncelerim oluyor, daha sonrasında "ama öyle olsaydı Güç Ritüeli olmayan Tanrı/Tanrıçaları nasıl oluşturuyorsun?" diyip kendimi çürütüyorum. Sonra başka bir soru, başka bir cevap. Kendi kendimi yemek adına enerji harcıyorum ve bu pek istediğim bir şey değil. Mümkün ise bahsettiğim üçüncü göz işini erteleyip bu konuya yönelebilirim sanırım.
Dırdırlanmamı okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu teşekkür ifadesi içi boş bir tevazu göstegesi değildir; bu foruma konu açıp soru sormaktan nedendir bilinmez çok çekindim. Ancak siz değerli insanlar, vakitlerinizden ayırıp; uğraşıp çözüm önerisi verdiğinizde konuyu anlamakla yetinmeyip, ekstra bilgiler öğrendiğim çok oluyor. Yazının bu paragrafını tüm samimiyetim ile yazdığımdan emin olabilirsiniz. Başta Yüksek Rahipler/rahibeler, TG'ler olmak üzere çevirilerle uğraşan moderasyon ekibi ve yolda bana eşlik eden tüm SS kardeşlerime varlıkları için teşekkür borçluyum. İyi günler dilerim.
Temel olarak açtığım konulardan başlangıçta materyalist, hatta nihilizme kayan bir ateist olduğumdan bahsettim. İslamı yahut hristiyanlığı başlangıçta neden reddetiğimi anlatmama lüzum olmadığını varsayıyorum. Herhalde buradaki büyük bir kesim temel ateizm argümanlarını biliyordur. Ancak bence nihilizm konusu zannımca bahsi açılması gereken bir konu, kezâ ateist olduğumdan beri içimdeki bir şey yavaş yavaş toplum değerlerini benim için öldürdü. Başlangıçta gereğinden fazla kemalist bir adamdım, ailemden gereği olduğunu varsayıyorum. Kitaplığımda 'Atatürk Türkiyesini' kapsayan bir rafım bile var, arkadaşlarım gördüğünde genelde dudağı uçukluyor. Yine de yavaşça sistemin yozlaştırdığı insanlardan -yol gereği ve kendilerine insan demeye dilim varmadığından andrapod olarak anacağım- nefret etmeye başladım. Ne ile ilgilensem gelip içine sıçan birileri olduğu zaman 'mukaddes Türk milleti' fikrine sevgi besleyemiyorsun. Ancak özgürlük fikri benim için ayrı bir köşede hep kaldı. Ki bu daha sonrasında max stirner'ın öncülük ettiği egoist-anarşizme dönüşecekti. benim kavradığım kadarıyla en basit nedeni, değerlerin ve etiğin bende yavaş yavaş ölüyor olması idi. Canlıların temelinin bencillik olduğunu gördüm, -ki hâlâ görüyorum- bu da 'izm'lerden beni fazlasıyla soyutladı. Feminizm, LGBT yürüyüşleri, Black lives matter ve türevi SJW hareketlerinden iğrendim. Bunlara karşı olan alt-right hareketlerinden de iğrendim. 13 yaşındaki bir ergen gibi ota boka ayrı fikirlere sahip bir adam oldum.
Benim için bu durum fazla sorun yaratan bir şey olmadı. Dediğim gibi, hayatımda bir değer yoktu. Bir şeyi 'sevmek' için sevmedim, 'seviyordum', çünkü 'sevmek istiyordum.' Dolayısıyla hayata tutunmak adına sevmek istediğim şeylere sarıldım. Piramidin en tepesinde henüz yaşı oldukça ufak olan kardeşim vardı, geri kalanlar Annem, O anki sevgilim... ıvır zıvır. Muhtemelen varoluş sancısından çıkmak için uydurduğum bir piramit oldu ancak çözümü sağladı ve sancım bastırılabilir oldu. Hayatı eğlenmek ve kardeşimin düzgün bir yaşama sahip olması adına yaşadım. Kimsenin mükemmel hayatlar yaşamdığını biliyorum, özellikle sistem bu hâldeyken, bir de Türkiyede yaşıyorken herkesin derdi kendine oluyor. Bu açıdan dertlerim oldu diyebilirim. Hayatımın henüz çok erken aşamalarında Tanrı kavramından soyutlandım ve daha önce 'dua etmeyi beceremiyorum' başlığında bahsettiğim gibi dertten, acıdan kıvrandığım bir senaryoda bile oturup geçmesini umdum.
Günlerden bir gün, sikindirik bir olay gerçekleşti ve ben yine oturup bir şeylerin geçmesini umarken yıllar önce durmuş olan o arayışa başladım. Neden yaptığımı bilmiyorum, daha büyük sıkıntılarım hep oldu ama hiçbirinde tekrar varoluş sancısı çekip din arayışına girmedim. Nedendir bilinmez, bir anda aklıma tekrardan ToZ geldi. Hazır boş vaktim varken, tekrardan siteyi okumaya başladım. Genel olarak Tanrılarla konuşma konsepti ilgimi çekti. Başlangıçta ciddiye almadım, yalan söylemem. Plasebo sandım. Bir insan kendisine bir şeyin varlığı konusunda telkin ederse, o şey gerçek olur sonuçta. Okuma yaptıkça, insanların yaşadıkları şeyin gerçek olduğunu kavramaya başladım. Meditasyonlara 'hasiktir lan, nasıl yani?' diyerekten gecenin bilmem kaçında başlamamın nedeni de bu.
Açtığım hangi konuda hatırlamıyorum ancak Bay Agartha'nın Meditasyonları yaparken not tut ve hissetiklerini kaydet demesi üzerine dediği şekilde yapmaya başladım. 40 Günlük programı takip ederken yaşadığım bazı tuhaf şeyler oldu, paylaşmak isterim:
1-7. Günler arasında pek bir şey yok. Uyku düzenim o zamanlar 15:30'da kalk, 09:30'da yat olduğundan genel olarak hayatı sikik bir Türk evladının kendisini düzeltme çabası olarak değerlendirebilirsiniz. İlk günler gereğinden fazla detaycı olduğumu şimdi okuyunca fark ediyorum. 9'luk bir olumlama için bile telefonuma sayaç uygulaması indirip, oradan sayım yapıyordum. Boşluk meditasyonu için nefes egzersizi olan "6 Saniye nefes çek, 6 saniye tut, 6 saniye nefes ver"'deki 6 saniyeyi takip etmek için Pythondan 6 saniyede bir 'tık' sesi verecek basit bir kod yazdım. (Daha sonrasında bunları bıraktım, olumlama saymak için parmak boğumlarımı kullanmaya; boşluk meditasyondaki nefes pratiği için içgüdülerime güvenmeye başladım.) Ancak hafta sonunda, bir anda hayatım nedensizce düzene giriverdi. Bazen çok yer, bazen yemek bile yemezdim ancak düzeldi. Düzenli duş almaya başladım. Yarıda bıraktığım kitapları falan okuyordum. Gözle görebileceğim etkisi bu oldu.
8. Günde hissettiğim ekstra bir durum oluşmuş. Aura temizliğimi yaparken göğüs kafesimde -Not alırken göğüs kafesi yazmışım ancak kalp çakramın orada olduğunu şimdi fark ediyorum.- karıncalanma, kaşınma hatta belki mutluluk tarzı bir his yaşamışım. Daha öncesinde 'enerjiyi hissetmek' için bir dua etmişim sanırım ve bu yüzden mi oldu yoksa kendimi mi kandırıyorum diye sormuşum. Ancak tam bu cümleyi yazmayı bitirdiğimde masamda titreme tarzı bir şey olmuş. Küçük, telefon titremesi gibi bir şey. Ancak telefonum sessizdeymiş ve bildirim almamışım. Aynı zamanda 8. Günde Zeus'un büyük Ritüeli paylaşılmış, genel olarak her şeyi kavramak istediğimden her gün ben de yapmaya başadım. İlk ikisini henüz adanmadan gerçekleştirdim, daha sonrasında uygun bir vakitte mum ve temiz bir kağıt alıp adandım. Tarihini ve saatini hatırlıyorum ama yine diğer insanların hissetiği gibi adanınca ekstra bir şey yaşamadım. Sadece hayatım için bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim; bir disiplin ile hareket etmeye başladığımdan mütevellit.
10. Günde meditasyon yaparken dikkatim başka düşüncelere kesilmiş, daha sonrasında 'yapmam lazım' diyerek yapabilmişim. Ama bunu tuhaf olarak nitelendirmişim çünkü meditasyonu zaten yapmak istiyormuşum.
11. Günde hastalanmışım, bu noktadan sonra zurna benim için zort oluyor çünkü çoğu günü düzgün yapamadığımı düşündüğümden tekrar etmeye başlıyorum. Nefes çekerken bir anda burnum tıkanıyor, açılmak bilmiyor. Zeus'un ritüelini yaparken salak salak başka bir şeye bir anda kilitleniyorum en sonunda ne yaptığımı hatırlayıp devam ediyorum. Bu hastalık çok üzün süre nüksediyor, forumda hastalıklardan kurtulmak için çalışmalar falan var biliyorum ama yapamam da zor toparladığım inancımı kaybederim diye korku olduğundan bırak hastalık geçene kadar zorlanarak yap, tekrar et. Arkandan atlı kovalamıyor sonuçta diye neredeyse her günü tekrar ederek epey uzun bir süre devam ettim. Ancak yanlış anlamayın beni, forumu sürekli araştırıyorum. Sürekli yeni şeyler öğrenip not ediyorum ve çok eğlendim bu konudan.
Daha sonrasında dikkat çekici bir notum bulunmuyor çünkü üçüncü gözüm bir türlü açılmıyor. Her şeyi didik didik ettim, boğazımdan çıkarmadığım ses kalmadı. Tekrar etmediğim gün kalmadı ama üçüncü gözüm açılmak istemiyor, piçlik yapacak derdi o. Ulan yahudilerin bazı çakraları eksiği bildiğimden normal RTR yaptım, baktım bir şey hissetmiyorum RTR'ı yaparken kendimi düşünerek yaptım ama hani yahudi de değilim. Olmuyor. "Açıldı da bilmiyor muyum acaba?" diye düşündüm ancak üçüncü gözün açılma belirtileri de yok. Normalde migreni olan bir insanım, vücudum hobi olarak bana baş ağrısı çektirir. Ama bu üçüncü göz açılırken olmuyor mesela. Veya bir şeyleri imgelemem kolaylaşmıyor. Etrafta gezen gölge figürler görmüyorum. Enerjiyi de hissetmiyorum veya görmüyorum. Yine de inat ettiğimi söylemeliyim. Benim inadım çoğu zaman ilişkilerimin, arkadaşlıklarımın bitmesine sebep oldu. İsteyerek yaptığım bir şey değil, sadece bir şeye inat ediyorsam o şeyi yapmaya devam ediyorum. Altı ay da sürse, yapacağım. Baştan başlasam da yapacağım. Yapacağım yani. (Astrolojik haritamdan ötürü mü bilmiyorum, astrolojinin konseptlerini bugün araştırmayı planlıyordum, bu yazının ikinci partında eğer öyle 'ise açıklarım.)
Son zamanlarda genel olarak hayatımda saçmasalak şeyler yaşıyorum. Uzun zamandır konuşmadığım bir arkadaşım gelip rüyasında spesifik olarak beni gördüğünü ve ona anlatmadığım, önceki ilişkimde yaşadığım bir konuyu spesifik olarak rüyasında gördüğünden bahsetti. Gardiyan Demonum'dan "bak bunu böyle yapıyorsun, yapma." mesajı mı anlamadım. Veya belki rastgele bir olaydır. Sadece bu olay da değil, internette geziniyorken birbirinden fazlasıyla alakasız ya düşman kaynaklarından şeyler, ya da spiritüel alıntılarla karşılaşıyorum. Örnek vermem gerekirse ismini vermeyeceğim tarihi eser olarak kalmış bilinmeyen bir youtube kanalı ile karşlaştım. ifşa ediyormuş burayı, eşşek sıpasının en büyük argümanı "madem düşman JoS'u tehdit görüyor neden haberlerde JoS'dan bahsediyor." Veya ne bileyim, "Gözleyen, gözetlenendir." Rastgele olaylar mı, yoksa Gardiyan Demon'umun bir mesajı mı emin değilim.
Daha önce kafa karışıklığını gidermek adına bir konu açmıştım, Lord Thoth'un Ritüeli ve Ateş nefesi önerilmişti. Açıkçası henüz yapmadım, zaman ayarlayabildiğimi söyleyemem. Bu kafa karışıklığı biraz daha nüksetti diyebilirim. Temeli olmayan, saçmasalak "Tanrıları acaba tulpa gibi biz mi yaratıyoruz." gibi düşüncelerim oluyor, daha sonrasında "ama öyle olsaydı Güç Ritüeli olmayan Tanrı/Tanrıçaları nasıl oluşturuyorsun?" diyip kendimi çürütüyorum. Sonra başka bir soru, başka bir cevap. Kendi kendimi yemek adına enerji harcıyorum ve bu pek istediğim bir şey değil. Mümkün ise bahsettiğim üçüncü göz işini erteleyip bu konuya yönelebilirim sanırım.
Dırdırlanmamı okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu teşekkür ifadesi içi boş bir tevazu göstegesi değildir; bu foruma konu açıp soru sormaktan nedendir bilinmez çok çekindim. Ancak siz değerli insanlar, vakitlerinizden ayırıp; uğraşıp çözüm önerisi verdiğinizde konuyu anlamakla yetinmeyip, ekstra bilgiler öğrendiğim çok oluyor. Yazının bu paragrafını tüm samimiyetim ile yazdığımdan emin olabilirsiniz. Başta Yüksek Rahipler/rahibeler, TG'ler olmak üzere çevirilerle uğraşan moderasyon ekibi ve yolda bana eşlik eden tüm SS kardeşlerime varlıkları için teşekkür borçluyum. İyi günler dilerim.