Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Yakarış

Fırtına

New member
Joined
Apr 7, 2025
Messages
57
Website
hukuk-devleti.pages.dev
Esenlikler. Bu konuda Yol'da yaşadığım ve hissettiklerim üzerine tabiri uygunsa zırlanacağım. İşinize yarayabilecek bir bilgi yahut cevaplanabilecek bir(1) soru yok. Sorunlarımın çözümünün daha fazla meditasyon olduğunun farkındayım, ancak bunları forumda paylaşmazsam içimde düğüm olarak kalırdı. Tahmin edebileceğiniz üzere forum dışında bir SS ile tanışıklığım yok ve yaşadıklarımdan bahsedemiyorum.

Temel olarak açtığım konulardan başlangıçta materyalist, hatta nihilizme kayan bir ateist olduğumdan bahsettim. İslamı yahut hristiyanlığı başlangıçta neden reddetiğimi anlatmama lüzum olmadığını varsayıyorum. Herhalde buradaki büyük bir kesim temel ateizm argümanlarını biliyordur. Ancak bence nihilizm konusu zannımca bahsi açılması gereken bir konu, kezâ ateist olduğumdan beri içimdeki bir şey yavaş yavaş toplum değerlerini benim için öldürdü. Başlangıçta gereğinden fazla kemalist bir adamdım, ailemden gereği olduğunu varsayıyorum. Kitaplığımda 'Atatürk Türkiyesini' kapsayan bir rafım bile var, arkadaşlarım gördüğünde genelde dudağı uçukluyor. Yine de yavaşça sistemin yozlaştırdığı insanlardan -yol gereği ve kendilerine insan demeye dilim varmadığından andrapod olarak anacağım- nefret etmeye başladım. Ne ile ilgilensem gelip içine sıçan birileri olduğu zaman 'mukaddes Türk milleti' fikrine sevgi besleyemiyorsun. Ancak özgürlük fikri benim için ayrı bir köşede hep kaldı. Ki bu daha sonrasında max stirner'ın öncülük ettiği egoist-anarşizme dönüşecekti. benim kavradığım kadarıyla en basit nedeni, değerlerin ve etiğin bende yavaş yavaş ölüyor olması idi. Canlıların temelinin bencillik olduğunu gördüm, -ki hâlâ görüyorum- bu da 'izm'lerden beni fazlasıyla soyutladı. Feminizm, LGBT yürüyüşleri, Black lives matter ve türevi SJW hareketlerinden iğrendim. Bunlara karşı olan alt-right hareketlerinden de iğrendim. 13 yaşındaki bir ergen gibi ota boka ayrı fikirlere sahip bir adam oldum.

Benim için bu durum fazla sorun yaratan bir şey olmadı. Dediğim gibi, hayatımda bir değer yoktu. Bir şeyi 'sevmek' için sevmedim, 'seviyordum', çünkü 'sevmek istiyordum.' Dolayısıyla hayata tutunmak adına sevmek istediğim şeylere sarıldım. Piramidin en tepesinde henüz yaşı oldukça ufak olan kardeşim vardı, geri kalanlar Annem, O anki sevgilim... ıvır zıvır. Muhtemelen varoluş sancısından çıkmak için uydurduğum bir piramit oldu ancak çözümü sağladı ve sancım bastırılabilir oldu. Hayatı eğlenmek ve kardeşimin düzgün bir yaşama sahip olması adına yaşadım. Kimsenin mükemmel hayatlar yaşamdığını biliyorum, özellikle sistem bu hâldeyken, bir de Türkiyede yaşıyorken herkesin derdi kendine oluyor. Bu açıdan dertlerim oldu diyebilirim. Hayatımın henüz çok erken aşamalarında Tanrı kavramından soyutlandım ve daha önce 'dua etmeyi beceremiyorum' başlığında bahsettiğim gibi dertten, acıdan kıvrandığım bir senaryoda bile oturup geçmesini umdum.

Günlerden bir gün, sikindirik bir olay gerçekleşti ve ben yine oturup bir şeylerin geçmesini umarken yıllar önce durmuş olan o arayışa başladım. Neden yaptığımı bilmiyorum, daha büyük sıkıntılarım hep oldu ama hiçbirinde tekrar varoluş sancısı çekip din arayışına girmedim. Nedendir bilinmez, bir anda aklıma tekrardan ToZ geldi. Hazır boş vaktim varken, tekrardan siteyi okumaya başladım. Genel olarak Tanrılarla konuşma konsepti ilgimi çekti. Başlangıçta ciddiye almadım, yalan söylemem. Plasebo sandım. Bir insan kendisine bir şeyin varlığı konusunda telkin ederse, o şey gerçek olur sonuçta. Okuma yaptıkça, insanların yaşadıkları şeyin gerçek olduğunu kavramaya başladım. Meditasyonlara 'hasiktir lan, nasıl yani?' diyerekten gecenin bilmem kaçında başlamamın nedeni de bu.

Açtığım hangi konuda hatırlamıyorum ancak Bay Agartha'nın Meditasyonları yaparken not tut ve hissetiklerini kaydet demesi üzerine dediği şekilde yapmaya başladım. 40 Günlük programı takip ederken yaşadığım bazı tuhaf şeyler oldu, paylaşmak isterim:

1-7. Günler arasında pek bir şey yok. Uyku düzenim o zamanlar 15:30'da kalk, 09:30'da yat olduğundan genel olarak hayatı sikik bir Türk evladının kendisini düzeltme çabası olarak değerlendirebilirsiniz. İlk günler gereğinden fazla detaycı olduğumu şimdi okuyunca fark ediyorum. 9'luk bir olumlama için bile telefonuma sayaç uygulaması indirip, oradan sayım yapıyordum. Boşluk meditasyonu için nefes egzersizi olan "6 Saniye nefes çek, 6 saniye tut, 6 saniye nefes ver"'deki 6 saniyeyi takip etmek için Pythondan 6 saniyede bir 'tık' sesi verecek basit bir kod yazdım. (Daha sonrasında bunları bıraktım, olumlama saymak için parmak boğumlarımı kullanmaya; boşluk meditasyondaki nefes pratiği için içgüdülerime güvenmeye başladım.) Ancak hafta sonunda, bir anda hayatım nedensizce düzene giriverdi. Bazen çok yer, bazen yemek bile yemezdim ancak düzeldi. Düzenli duş almaya başladım. Yarıda bıraktığım kitapları falan okuyordum. Gözle görebileceğim etkisi bu oldu.

8. Günde hissettiğim ekstra bir durum oluşmuş. Aura temizliğimi yaparken göğüs kafesimde -Not alırken göğüs kafesi yazmışım ancak kalp çakramın orada olduğunu şimdi fark ediyorum.- karıncalanma, kaşınma hatta belki mutluluk tarzı bir his yaşamışım. Daha öncesinde 'enerjiyi hissetmek' için bir dua etmişim sanırım ve bu yüzden mi oldu yoksa kendimi mi kandırıyorum diye sormuşum. Ancak tam bu cümleyi yazmayı bitirdiğimde masamda titreme tarzı bir şey olmuş. Küçük, telefon titremesi gibi bir şey. Ancak telefonum sessizdeymiş ve bildirim almamışım. Aynı zamanda 8. Günde Zeus'un büyük Ritüeli paylaşılmış, genel olarak her şeyi kavramak istediğimden her gün ben de yapmaya başadım. İlk ikisini henüz adanmadan gerçekleştirdim, daha sonrasında uygun bir vakitte mum ve temiz bir kağıt alıp adandım. Tarihini ve saatini hatırlıyorum ama yine diğer insanların hissetiği gibi adanınca ekstra bir şey yaşamadım. Sadece hayatım için bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim; bir disiplin ile hareket etmeye başladığımdan mütevellit.

10. Günde meditasyon yaparken dikkatim başka düşüncelere kesilmiş, daha sonrasında 'yapmam lazım' diyerek yapabilmişim. Ama bunu tuhaf olarak nitelendirmişim çünkü meditasyonu zaten yapmak istiyormuşum.

11. Günde hastalanmışım, bu noktadan sonra zurna benim için zort oluyor çünkü çoğu günü düzgün yapamadığımı düşündüğümden tekrar etmeye başlıyorum. Nefes çekerken bir anda burnum tıkanıyor, açılmak bilmiyor. Zeus'un ritüelini yaparken salak salak başka bir şeye bir anda kilitleniyorum en sonunda ne yaptığımı hatırlayıp devam ediyorum. Bu hastalık çok üzün süre nüksediyor, forumda hastalıklardan kurtulmak için çalışmalar falan var biliyorum ama yapamam da zor toparladığım inancımı kaybederim diye korku olduğundan bırak hastalık geçene kadar zorlanarak yap, tekrar et. Arkandan atlı kovalamıyor sonuçta diye neredeyse her günü tekrar ederek epey uzun bir süre devam ettim. Ancak yanlış anlamayın beni, forumu sürekli araştırıyorum. Sürekli yeni şeyler öğrenip not ediyorum ve çok eğlendim bu konudan.

Daha sonrasında dikkat çekici bir notum bulunmuyor çünkü üçüncü gözüm bir türlü açılmıyor. Her şeyi didik didik ettim, boğazımdan çıkarmadığım ses kalmadı. Tekrar etmediğim gün kalmadı ama üçüncü gözüm açılmak istemiyor, piçlik yapacak derdi o. Ulan yahudilerin bazı çakraları eksiği bildiğimden normal RTR yaptım, baktım bir şey hissetmiyorum RTR'ı yaparken kendimi düşünerek yaptım ama hani yahudi de değilim. Olmuyor. "Açıldı da bilmiyor muyum acaba?" diye düşündüm ancak üçüncü gözün açılma belirtileri de yok. Normalde migreni olan bir insanım, vücudum hobi olarak bana baş ağrısı çektirir. Ama bu üçüncü göz açılırken olmuyor mesela. Veya bir şeyleri imgelemem kolaylaşmıyor. Etrafta gezen gölge figürler görmüyorum. Enerjiyi de hissetmiyorum veya görmüyorum. Yine de inat ettiğimi söylemeliyim. Benim inadım çoğu zaman ilişkilerimin, arkadaşlıklarımın bitmesine sebep oldu. İsteyerek yaptığım bir şey değil, sadece bir şeye inat ediyorsam o şeyi yapmaya devam ediyorum. Altı ay da sürse, yapacağım. Baştan başlasam da yapacağım. Yapacağım yani. (Astrolojik haritamdan ötürü mü bilmiyorum, astrolojinin konseptlerini bugün araştırmayı planlıyordum, bu yazının ikinci partında eğer öyle 'ise açıklarım.)

Son zamanlarda genel olarak hayatımda saçmasalak şeyler yaşıyorum. Uzun zamandır konuşmadığım bir arkadaşım gelip rüyasında spesifik olarak beni gördüğünü ve ona anlatmadığım, önceki ilişkimde yaşadığım bir konuyu spesifik olarak rüyasında gördüğünden bahsetti. Gardiyan Demonum'dan "bak bunu böyle yapıyorsun, yapma." mesajı mı anlamadım. Veya belki rastgele bir olaydır. Sadece bu olay da değil, internette geziniyorken birbirinden fazlasıyla alakasız ya düşman kaynaklarından şeyler, ya da spiritüel alıntılarla karşılaşıyorum. Örnek vermem gerekirse ismini vermeyeceğim tarihi eser olarak kalmış bilinmeyen bir youtube kanalı ile karşlaştım. ifşa ediyormuş burayı, eşşek sıpasının en büyük argümanı "madem düşman JoS'u tehdit görüyor neden haberlerde JoS'dan bahsediyor." Veya ne bileyim, "Gözleyen, gözetlenendir." Rastgele olaylar mı, yoksa Gardiyan Demon'umun bir mesajı mı emin değilim.

Daha önce kafa karışıklığını gidermek adına bir konu açmıştım, Lord Thoth'un Ritüeli ve Ateş nefesi önerilmişti. Açıkçası henüz yapmadım, zaman ayarlayabildiğimi söyleyemem. Bu kafa karışıklığı biraz daha nüksetti diyebilirim. Temeli olmayan, saçmasalak "Tanrıları acaba tulpa gibi biz mi yaratıyoruz." gibi düşüncelerim oluyor, daha sonrasında "ama öyle olsaydı Güç Ritüeli olmayan Tanrı/Tanrıçaları nasıl oluşturuyorsun?" diyip kendimi çürütüyorum. Sonra başka bir soru, başka bir cevap. Kendi kendimi yemek adına enerji harcıyorum ve bu pek istediğim bir şey değil. Mümkün ise bahsettiğim üçüncü göz işini erteleyip bu konuya yönelebilirim sanırım.

Dırdırlanmamı okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu teşekkür ifadesi içi boş bir tevazu göstegesi değildir; bu foruma konu açıp soru sormaktan nedendir bilinmez çok çekindim. Ancak siz değerli insanlar, vakitlerinizden ayırıp; uğraşıp çözüm önerisi verdiğinizde konuyu anlamakla yetinmeyip, ekstra bilgiler öğrendiğim çok oluyor. Yazının bu paragrafını tüm samimiyetim ile yazdığımdan emin olabilirsiniz. Başta Yüksek Rahipler/rahibeler, TG'ler olmak üzere çevirilerle uğraşan moderasyon ekibi ve yolda bana eşlik eden tüm SS kardeşlerime varlıkları için teşekkür borçluyum. İyi günler dilerim.
 
Burada yaşadığınız durumu genel olarak anlayabiliyorum. Eğer sizi daha iyi hissettirecekse, her şeye rağmen, evet, bu dönemler geçiyor ve hayatınız gerçekten de iyileşiyor. Şu an sizi aşağı çekmeye çalışan benliğiniz ile size daha büyük şeyler olduğunu göstermeye çalışan benliğiniz arasında sıkışıp kalmışsınız. Bu geçecek ve size kafayı yedirtiyormuş gibi hissettiren, saçlarınızı yolmak isteyeceğiniz kadar kafanızı karıştıran veya rahatsız edici olan tüm düşünceler de birer birer gidecek. Bundan gerçekten emin olabilirsiniz.

Mesajınızda bir sitem, bir isyan ve genel olarak bir tükenmişlik var. Bunun belli bir kısmının Türkiye'deki siyasi ortamı çok fazla kafaya takmanızdan dolayı olduğunu düşünüyorum. Aileniz eğer Atatürkçü insanlarsa ve dolayısıyla siz de ülkeniz hakkında bilinçli büyüdüyseniz, bu doğal olarak sizi bunlara yönlendirecektir. Buradaki verebileceğim tavsiye ülke gündemini kafaya takmamanız ve "hayatı zor modda oynayan Türk genci" modundan çıkmanız. Zeus'un yanındaysanız, o zaman başınız suyun üstündedir. Hayatın dalgaları sizi zorlasa da boğulmazsınız.


Meditasyonlar gerçektir. Tanrılar gerçektir. Zevizm, Gerçeğin Yoludur. Eğer bu yolda yürürseniz, ağzınız açık şekilde okuduğunuz tüm o şeyleri kendiniz de yaşayacaksınız. Yolu yürüyün, çok uzun süreler yürüyün ve adımlarınızı sağlam atın. Ardından bu deneyimler yaşanmaya başlanır ve yolun gerçekten neler sunduğunu anlamaya başlarsınız.

Kalp çakranızda yaşadığınız hissiyat muhtemelen başlangıç seviyesi bir aktifleşmeydi. Böyle şeyleri bazen hissedip, bazen hissedemeyebilirsiniz. Bazı günler çok iyi hissedersiniz, bazı günler kendinizi ne kadar zorlasanız da zorlayın hiçbir şey olmaz. Buna takılmayın ve meditasyonları düzenli olarak yapmaya devam edin. O gün neyi ne kadar hissettiğiniz pek çok şeye dayanabilir. Astral aleme ne kadar bağlı olduğunuz, ne kadar meditasyon havasında hissettiğiniz, duygu durumunuzun ne olduğu, gezegenlerin etkileri vs.

Çakra açmaya gelince, bu konuda acele etmeyin. Birkaç gün THAUM titrettiniz diye üçüncü gözünüz tamamen açılıp, size mistik âlemlerde neler olduğunu göstermeyecek. Burada beklentilerinizi doğru ayarlamanız çok kritik yoksa inanılmaz bir demoralizasyon yaşarsınız ve meditasyonlarınızı bırakırsınız. Buna çok dikkat edin. O çalışmalarda yaşanacak etkiler, onlar yaşanacağı için yazılıyor ama ne zaman yaşanacağı kişiden kişiye göre değişebilir. Bazıları kısa sürede hisseder, bazıları daha uzun sürelere ihtiyaç duyabilir. Bu kişiden kişiye göre değişir.

Çakra açma çalışması, o çakrayı tamamen açmaz. Çakranızı bir kapı gibi düşünebilirsiniz. Çakra açma çalışması yapıyorsunuz, bu o kapıyı birazcık aralıyor. Ardından daha fazlasını yapıyorsunuz, gittikçe ilerliyorsunuz, çakranızı döndürüyor, derin bir şekilde temizliyor, daha güçlü mantralar ile açmaya devam ediyor ve o çakraya odaklanarak onu aktifleştiriyorsunuz... Bunları yaptıkça da o kapıyı gittikçe daha da aralıyorsunuz, yani çakranızı açmaya devam ediyorsunuz. Bu da uzun bir süre alıyor. Çakrayı ne kadar açtığınıza göre de o çakranın size verebilecekleri artıyor elbette. 10 günlük çakra açma çalışması, 1 yıllık çakra açma çalışması ile 3 yıllık çakra açma çalışmasının getirecekleri farklıdır.


Bu yüzden defaatle belirttiğim gibi acele etmeyin. Hayatta mısınız, evet. Yaşadığınız süre boyunca meditasyon yapacak mısınız, evet. O hâlde aceleye gerek yok.

Peki insanlar niye acele ediyor? Zira meditasyonlar, özellikle ilk aşamalarda gerçek bir şey gibi hissettirmiyor veya bir şey yapıyormuşsunuz gibi algılanmıyor. Bunun sebebi meditasyonun özellikle ilk dönemlerde çok yoğun bir imgeleme talep ediyor olması. Bunun sebebi de ruhaniyetten kopuk bir şekilde yaşamış olmamız. Yani kanatlarımız vardı, onları onlarca yıl kullanmadık ve sonunda da o kanatlarla nasıl uçacağımızı unuttuk, sırtımızdan yok olup gittiler. Siz şimdi kanat çırpmak nasıl bir şey, anlayabilir misiniz? Anlayamazsınız.

Zira zihninizde, beyninizde böyle bir konsept var olamaz, böyle bir şey simüle edilemez. Yemek yediğinizi zihninizde simüle edebilirsiniz, hayal ettiğiniz o yemeğin tadını bile "alabilirsiniz" ama size kanat çırptığınızı hayal edin desem, beyniniz hiçbir şey yapamaz. Kanatlarınızı kol gibi hayal etmeye çalışırsınız ya da tıkanırsınız. Meditasyonda olan şey de budur. Onlarca yıl ruhaniyetten uzaklaşın, mistik âlemlere giden tüm güçlerinizi kaybedin ve ardından enerjiyi bile hissedemeyecek kadar aşağıya düşmüş varlıklar hâline gelirsiniz.

Önce enerjiyi hissetmeniz gerekir. Bunun için bir Güneş hayal edersiniz, bunu belli bir süre yaparsınız. Sonra bir gün Güneş'i çok güçlü hayal edersiniz ve vücudunuz ısınmaya başlar, elleriniz karıncalanır, kulağınızda bir uğultu olur. Vücudunuza dokunursunuz sıcak değildir ama içten içe yanıyor gibi olursunuz. İşte, enerjiyi temel düzeyde hissettiniz. Şimdi bu, sizde bir referans noktası oluşturur. Bu referans noktasını kullanarak ruhani olarak ilerlemeye devam edersiniz. Belli bir süre daha ilerlersiniz, ardından bir çakranıza çok güçlü odaklanıp, oraya enerji yoğunlaştığını hayal edersiniz ve o çakranızın olduğu bölge delicesine yanmaya başlar. Elinizi koyarsınız, yine öyle bir ısı yoktur ama orası sıcacıktır. Şimdi de temel düzeyde enerji yönlendirme ve çakraya yoğunlaşma gibi konseptleri deneyimlemiş oldunuz, burada da bir referans noktası oluşturursunuz. Bu referans noktaları, yani meditasyonlarda elde ettiğiniz bu ufak zaferler, gittikçe birikerek sizi daha büyük zaferlere ve daha elle tutulur deneyimlere yönlendirir.

Enerji hissetmek için defalarca rün titretmesi gereken birinden, astral âleme çıkabilen bir varlığa dönüşürsünüz. Bu mümkündür. Bizi zorlayan şey, bu iki referans noktası arasındaki aralığın çok geniş olmasıdır. Dolayısıyla beyin bunu kavrayamaz ama bu halbuki çok da zorlayıcı bir şey değildir. 500 kilometre ilerlemek istiyorsanız, o hâlde 1 kerede 500 kilometre yürümezsiniz. 500 kere 1 kilometre yürürsünüz. Böyle düşünmeye çalışın. Her gün biraz daha, her gün bir ufak zafer daha, zerre bile olsa kâfi, yeteri kadar tekrar edin ve Tanrı olacaksınız.


Dolayısıyla endişelenmeyin, kafanız karışsa da aldanmayın. Dimdik durun, dosdoğru ileri bakın ve hiçbir şekilde başınızı sağa ya da sola çevirmeden yolu yürüyün. Siz yürüdükçe, hiçbir şey yokmuş gibi gözüken o yolda birer birer altından basamakları çıkmaya başlayacaksınız. Ardından, içinizdeki gücü keşfedeceksiniz ve gizemlere tanıklık edeceksiniz.

Bu mümkün ve yaşanıyor, sadece sizin referans noktanız henüz çok erken aşamada. Yürüyün, referans noktanızı ilerletin ve her şey nihayetine varacaktır.
 
Dolayısıyla endişelenmeyin, kafanız karışsa da aldanmayın. Dimdik durun, dosdoğru ileri bakın ve hiçbir şekilde başınızı sağa ya da sola çevirmeden yolu yürüyün. Siz yürüdükçe, hiçbir şey yokmuş gibi gözüken o yolda birer birer altından basamakları çıkmaya başlayacaksınız. Ardından, içinizdeki gücü keşfedeceksiniz ve gizemlere tanıklık edeceksiniz.

Bu mümkün ve yaşanıyor, sadece sizin referans noktanız henüz çok erken aşamada. Yürüyün, referans noktanızı ilerletin ve her şey nihayetine varacaktır.

Yazınızı okuduktan sonra, gayriihtiyâari biçimde düşüncelere daldım. Tamami ile haklı olduğunuzu kavradım. Kendime sürekli 'yavaş olman gerekiyor'u telkinlememe rağmen içten içe, yazıda bahsettiğim gibi "üçüncü gözüm açıldı, astral alemdeki siyah şeyleri görüyorum yuppi" gibi bir ümide kapılmıştım. Yanlış olduğunu anlayabiliyorum.

Bahsettiğim gibi, inatlaştığım için yapmaya devam edeceğim pratiklere; şimdi sağladığınız büyük enerji ile devam edeceğim. Teşekkürler.
 
Yazınızı okuduktan sonra, gayriihtiyâari biçimde düşüncelere daldım. Tamami ile haklı olduğunuzu kavradım. Kendime sürekli 'yavaş olman gerekiyor'u telkinlememe rağmen içten içe, yazıda bahsettiğim gibi "üçüncü gözüm açıldı, astral alemdeki siyah şeyleri görüyorum yuppi" gibi bir ümide kapılmıştım. Yanlış olduğunu anlayabiliyorum.

Bahsettiğim gibi, inatlaştığım için yapmaya devam edeceğim pratiklere; şimdi sağladığınız büyük enerji ile devam edeceğim. Teşekkürler.
Niye bu kadar acele ediyorsun, herşeyin zamanı var sen yola çık yürü fazla sağa sola bakma önüne bak, herşey zamanla olgulaşır damlaya damlaya göl olur, esenlikler
 
Ne ile ilgilensem gelip içine sıçan birileri olduğu zaman 'mukaddes Türk milleti' fikrine sevgi besleyemiyorsun.
Bu ülkeyi ya da milleti seven birinin aynı zamanda ondan nefret etmemesi çok zor. Olabileceği yerine olduğu şey yüzünden.

Anarşizm gibi ideolojileri benimseyip öğrendikten sonra uçtan geri çekilip, daha dengeli bir yerde durulması gerektiğini düşünüyorum. O konuda ustalaştıktan sonra bu hayatta veya bir sonrakinde olagelir sivil itaatsizlik yapmak gerekir, ne bileyim ferman padişahın dağlar bizimdir demek gerekebilir. Atatürk'e de idam fermanı vermişlerdi. Gerektiği zaman kullanılır ama bütün hayat öyle geçmez ve nesiller arası düşünürsem sürdürülebilir değil gibi geliyor miras, evlilik benzeri konularda. Sadece bir avuç manyak o damarı canlı tutmak ve yazıp çizmek için o uçta kalmalı ve geri kalanlar ''ustalaştıktan'' sonra spektrumun merkezine yakın bir yere dönmeliler. Tersi için de aynısı, seferberlik ilan edilip malınıza mülkünüze el koyulabilir(?) gerektiğinde(?). Oysa normal şartlarda, diyelim farazi bir yıkılan evinizin varsa arsasına el konması otoriterliği öyle bir infial yaratmalı ki toplum bir anda kendini öbür uçta anarşide, isyanda bulmalı ve denge sağlanana kadar iki taraf birbirine yaklaşmalılar. Bunlar hem bireyin ruhu içinde hem toplumun içinde dengede olmalı. Ta ki en uca gitmesini gerektiren dış etkenler yaşanana kadar. Hayatta kalmak için kısa süreliğine uca gidebiliriz.

Benim için bu durum fazla sorun yaratan bir şey olmadı. Dediğim gibi, hayatımda bir değer yoktu. Bir şeyi 'sevmek' için sevmedim, 'seviyordum', çünkü 'sevmek istiyordum.' Dolayısıyla hayata tutunmak adına sevmek istediğim şeylere sarıldım. Piramidin en tepesinde henüz yaşı oldukça ufak olan kardeşim vardı, geri kalanlar Annem, O anki sevgilim... ıvır zıvır. Muhtemelen varoluş sancısından çıkmak için uydurduğum bir piramit oldu ancak çözümü sağladı ve sancım bastırılabilir oldu. Hayatı eğlenmek ve kardeşimin düzgün bir yaşama sahip olması adına yaşadım. Kimsenin mükemmel hayatlar yaşamdığını biliyorum, özellikle sistem bu hâldeyken, bir de Türkiyede yaşıyorken herkesin derdi kendine oluyor. Bu açıdan dertlerim oldu diyebilirim. Hayatımın henüz çok erken aşamalarında Tanrı kavramından soyutlandım ve daha önce 'dua etmeyi beceremiyorum' başlığında bahsettiğim gibi dertten, acıdan kıvrandığım bir senaryoda bile oturup geçmesini umdum.
Var oluş sancısı korkunç bir şey. İnsanların önemli bir kısmının o kadar saçmalığa rağmen ibrani dinlere inanmasının sebebi bu.

Günlerden bir gün, sikindirik bir olay gerçekleşti ve ben yine oturup bir şeylerin geçmesini umarken yıllar önce durmuş olan o arayışa başladım. Neden yaptığımı bilmiyorum, daha büyük sıkıntılarım hep oldu ama hiçbirinde tekrar varoluş sancısı çekip din arayışına girmedim. Nedendir bilinmez, bir anda aklıma tekrardan ToZ geldi.
Astral zaferin etkisi olabilir. İnsanlığı gerçek Tanrılardan uzak tutmak için yapılan büyülerin eski gücü kalmadı.

1-7. Günler arasında pek bir şey yok. Uyku düzenim o zamanlar 15:30'da kalk, 09:30'da yat olduğundan genel olarak hayatı sikik bir Türk evladının kendisini düzeltme çabası olarak değerlendirebilirsiniz. İlk günler gereğinden fazla detaycı olduğumu şimdi okuyunca fark ediyorum. 9'luk bir olumlama için bile telefonuma sayaç uygulaması indirip, oradan sayım yapıyordum. Boşluk meditasyonu için nefes egzersizi olan "6 Saniye nefes çek, 6 saniye tut, 6 saniye nefes ver"'deki 6 saniyeyi takip etmek için Pythondan 6 saniyede bir 'tık' sesi verecek basit bir kod yazdım. (Daha sonrasında bunları bıraktım, olumlama saymak için parmak boğumlarımı kullanmaya; boşluk meditasyondaki nefes pratiği için içgüdülerime güvenmeye başladım.) Ancak hafta sonunda, bir anda hayatım nedensizce düzene giriverdi. Bazen çok yer, bazen yemek bile yemezdim ancak düzeldi. Düzenli duş almaya başladım. Yarıda bıraktığım kitapları falan okuyordum. Gözle görebileceğim etkisi bu oldu.
Oluyor öyle ben de yapıyorum. Eğer buna yatkınlık varsa takıntı yapmamak zor. Düzen için tebrik ederim. Tekrar kötüleşirse moralinizi bozmayın. Bu kısa mesafe koşusu değil, maraton.

8. Günde hissettiğim ekstra bir durum oluşmuş. Aura temizliğimi yaparken göğüs kafesimde -Not alırken göğüs kafesi yazmışım ancak kalp çakramın orada olduğunu şimdi fark ediyorum.- karıncalanma, kaşınma hatta belki mutluluk tarzı bir his yaşamışım. Daha öncesinde 'enerjiyi hissetmek' için bir dua etmişim sanırım ve bu yüzden mi oldu yoksa kendimi mi kandırıyorum diye sormuşum. Ancak tam bu cümleyi yazmayı bitirdiğimde masamda titreme tarzı bir şey olmuş. Küçük, telefon titremesi gibi bir şey. Ancak telefonum sessizdeymiş ve bildirim almamışım. Aynı zamanda 8. Günde Zeus'un büyük Ritüeli paylaşılmış, genel olarak her şeyi kavramak istediğimden her gün ben de yapmaya başadım. İlk ikisini henüz adanmadan gerçekleştirdim, daha sonrasında uygun bir vakitte mum ve temiz bir kağıt alıp adandım. Tarihini ve saatini hatırlıyorum ama yine diğer insanların hissetiği gibi adanınca ekstra bir şey yaşamadım. Sadece hayatım için bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim; bir disiplin ile hareket etmeye başladığımdan mütevellit.
Doğum haritanıza bakmaya başladığınızda adanma tarihinizde olan transitlere de bakın. Adanma önemlidir, tıpkı evlilik ve diğer önemli olaylar gibi haritada görülebilir. Bunu forumda okumuştum ve gerçekten de öyle. Natal haritanıza olan transitler olarak bakmanız yöntem açısından uygun olacaktır. Daha karmaşık tekniklerin şu aşamada zamanı değil. Natal haritanızı sıkılacak kadar inceledikten sonra astroapollo.org'dan transits kısmına gidin ve kendi bilgileriniz ile adanma tarihinizi girin. Herkesin öğrenme yöntemi farklı, gözünüze çarpan şeylerin anlamına bakabilirsiniz. Sistematik bir şekilde öğrenmek yerine öyle yaptığım oluyor.

Gerekli her şey zaten yazıldığı için biraz sohbet havasında cevap verdim. Son olarak, görmeden önce hissetmeniz daha olası. Ana çakralarınız için çalışma düzenini oturttuktan sonra durugörü noktalarına çalışabilirsiniz. Anlamı olup olmadığından emin olunmayan şeyleri not alıp geçin. Sonra düşünürsünüz. Her şeyde işaret aramak insanı delirtir.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Shaitan

Back
Top