Pammy
Active member
- Joined
- Nov 14, 2021
- Messages
- 945
Esenlikler,
Ad hominem anlatmak istemiştim ama müzakereci demokrasiden bahsetmeden ad hominemden bahsedemem, demokrasiden bahsetmeden müzakereci demokrasiden bahsedemem. Çok uzattım, hızlıca aşağıya atlayabilirsiniz.
Demokrasi ne demek? Demo, halk; -krasi, iktidarı. Halkın iktidarı. Aristokrasi, ayrıcalıklı bir soylu kesimin iktidarı. Otokrasi, tek kişi iktidarı. Teokrasi, din iktidarı. Kleptokrasi, yönetimi ele geçirmiş bir grup hırsızın ülkeyi ve kaynaklarını soyması iktidarı. Nomokrasi, kanunun/hukukun iktidarı.
Peki demokrasi ne demekti? Seçim yapmak mı? Seçim demek demokrasi mi demek? Hayır. Bir yerde seçim olup demokrasi olmayabilir. Basın özgür değilse, adayın biri bütün medyayı elinde tutuyorsa ve diğerleri sesini duyuramıyorsa orada seçim varsa bile demokrasi olmaz.
Hani karşılıklı rıza varsa tecavüz yoktur ya? Ama rızayı alırken yalan söylenirse; mesela saklanan bir cinsel hastalık ya da evlilik varsa, doğum kontrol hapı kullandığını söylemişse ama yalan söylemişse, reşit olduğunu söylemişse ama aslında değilse işte o zaman gerçekten karşısındakinin rızasını almış diyebilir miyiz? 18 yaşındayım diyerek yalan söyleyen bir 15'i düşünün, şimdi bu kişinin rıza ehliyeti tam değil çünkü zamanında bu işi bilen kişiler oturup tartışıp 15 yaşındakilerin bilişsel yeteneklerinin henüz yapacağı tercihlerin sonuçlarını kavrayacak kadar gelişmiş olmayacağına karar vermiş. Karşısındaki kişi için ise aydınlatılmış onam (bilgilendirilmiş rıza) yok. Ortada bir suç var ama birinin suçu işlediğinden haberi yok, diğerinin ceza sorumluluğu kısıtlı. Hangisini suçlayacaksın? Gel de çık işin içinden.
İşte böyle, seçim eşittir demokrasi de değil. En başta alakalı bütün bilgilere sahip olmayan insanlara oy verdiriyorsun. Bunu bir de bile bile, medyayı sansürleyerek, kararlarını değiştirecek bilgileri onlardan saklayarak, kim olduğun ve amaçların hakkında yalan söyleyerek yapıyorsun. Bu durumda demokrasi var mıdır? Pek öyle denemez.
Halk da salak olmasaymış, kanmasaymış! Diyebilir miyiz? Gözün yok mu, nasıl 15 yaşında birinin 18 olduğuna inandın? Diyebiliriz miyiz? Kimileri der. Kimileriyse sorumluluğun kandıranda olduğunu söyler, kananda değil. Zaten konumuz bu değil. Demokrasinin tanımının oy vererek birini seçmek kadar basit olmadığını açıklamaya çalışıyorum. Basın özgürlüğünü, sansür olmamasını da gerektiriyor.
Bir başka konu ise, halkımızın yüzde 99'nun ''Kızıl saçlılar cadıdır, yakalım!'' dediğini düşünün. Ya da çoğunluğun Paganlara, Zevistlere, herhangi bir azınlığa karşı şiddet uygulamaya rıza gösterdiğini. Çoğunluğun istediği her şey demokratik midir? Hayır. Buna demokrasi değil, ''tyranny of the majority'' yani çoğunluğun tiranlığı denir Fransız bir aristokrat olan Alexis de Tocqueville’ye göre. Anayasal demokrasilerde kişinin hak ve özgürlükleri; yaşam hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, eğitim, sağlık, çalışma, barınma, bilgiye erişim hakları; hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, bağımsız yargı var. Çoğunluk gelip ''Bu Zevistlerin malına mülküne çökelim'' dese bile bir anayasa ve o anayasanın bir devleti olduğu sürece öyle bir şey olamaz, tekrarlıyorum, demokratik anayasa ve devlet var olduğu sürece. Yasa > güçlünün/çoğunluğun ne istediği, bu da işte hukukun üstünlüğü.
İslamcılar senelerdir TC'ye darülharp muamelesi çekiyor. Savaş hukuku uyguluyor. Yeni öğrendim terimi. Savaşmanın dini görev olduğu ve fethedilmesi gereken topraklara deniyormuş.
"Harp hileden ibarettir." (Buhârî, Cihâd 157, Menâkıb 25, İstitâbe 6; Müslim, Cihâd 17, 18. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 92, Sünnet 28; Tirmizî, Cihâd 5; İbni Mâce, Cihâd 28)
Sokaktan tuttuğun random vatandaş değil ama hakiki müslümanlar için Türkiye gönül bağıyla bağlı oldukları bir ülke değil, fethedilmesi gereken kafir memleket olduğundan dolayı her türlü hileyi yapma hakları var. Diplomasız liyakatsiz biri bir yere getirildiğinde vicdan azabı çekmiyor çünkü ona göre bu vatanında meydana gelen bir haksızlık değil, düşman devletin kurumunun içine sızma işlemi. Milyonları cepleyip vicdan azabı çekmiyor çünkü bu onun için savaş ganimeti, düşmanın yağmalanması. Oy sayımında hile yapmaktan çekinmiyor çünkü onun hukukunda harpte hile yapmak gerekir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir savaş halindeyken yapması gereken budur.
Demokraside çoğulculuk ilkesi vardır. Basitleştirmek için çok partili sistemi düşünün. Farklı görüşte siyasi partiler kurulabilir ve birlikte var olabilirler. Çıkarları çatışan gruplar medeni bir şekilde kan dökülmeden rekabet edebilirler. Kimsenin sesi susturulamaz. Çok seslilik arzulanan bir şeydir. Peki, herkesin sesi duyulsun istiyoruz da bizi fethetmek laik cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin sesini ne yapacağız? Susturmayacak mıyız? Buna ''hoşgörüsüzlüğe hoşgörü problemi/the paradox of tolerance'' denir. Yani tamam demokratiğiz herkese hoşgörülüyüz dedik de, hoşgörüsüz fikirleri savunanları susturmazsak bunlar gücü ele geçirip demokrasiyi yok ederler.
Bazıları da tam tersine, hoşgörüsüzlerin de sesini duyurmasına izin vermemiz gerektiğini ve çoğunluğun onların gerçek yüzünü görüp asla onların tarafına geçmeyeceklerini, gücü ele geçiremeyeceklerini düşünüyor. Eğer demokrasi, kendine düşman olanları susturmak için demokratik olmayı bırakırsa, insanların ifade özgürlüğünü kısıtlarsa, buna Militan Demokrasi denir. Bazı gruplar örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü, çok partili sistem gibi demokratik hakları kullanarak demokrasinin içine sızıp demokrasiyi yok etmeye çalışabilirler. Militan demokrasi, “demokrasiyi yıkmak için demokrasiyi kullananlara karşı, demokrasinin kendini savunma hakkıdır.” Zaman zaman Türkiye'de militan demokrasi örnekleri görülmüştür.
Bu arada size yazarken özellikle kontrol ediyorum hem Avusturyalı Karl Hopper hem de Alman Karl Loewenstein Yahudiymiş. Birisi hoşgörüsüzlüğe hoşgörü problemini (1945) diğeri militan demokrasiyi (1937) tanımlayan kişiler. Neden öyle şeyler yapmışlar merak ediyorsanız, Nazilerin nasıl seçimle başa geldiğini gördükten sonra bir daha kurulacak bir Nazi partisini engellemek için demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü sınırlayacak argüman üretmek gerekti. En büyük militan demokrasiler Nazilerden sonraki Almanya (yeni bir Nazi partisinin yükselişini önlemek için) ve İsrail'dir.
Militan Demokrasi iyi bir şey mi? Demokrasi iyi bir şey mi? İyi ve kötü olarak bakılacak şeyler değiller. İslamcıların devletin başına gelmesine izin veren demokrasi kötü, islamcıların devletin başına gelmesini engelleyen militan demokrasi iyi. Nazilerin başa gelmesine izin veren demokrasi iyi, bir daha gelemesinler diye kullanılan militan demokrasi kötü. Militan demokrasi saf tutulacak bir taraf değil, kime karşı kullanılacağına göre iyi veya kötü olabilecek bir yöntem, bir araç. Aynı şekilde bütün yönetim sistemleri de öyle. Teokrasi'de eğer iktidar olacak şey İslam ise istemez, biz isek isterim. Bunlar olabilecek bir sürü yöntemden bir tanesi.
Ama ben çok uzatıyorum muhtemelen kimse okumayacak. Bu yazının ana fikri: Seçim yapmakla demokrasi olmuyor, peki seçim yapmadan demokrasi olur mu? Kuramda evet, gerçekte örneği yok: Müzakereci Demokrasi. Belki Atinalılar demokrasiyi ilk icat ettiğinde kısa süreliğine olmuştur. Bildiğim kadarıyla örneği yok ama Vikipedi Belçika ve İsviçre diyor.
Müzakereci demokrasinin seçim demokrasisinden farkı, kararın oylama ile değil müzakere ile alınmasıdır. Müzakereci demokrasi argümanla ikna ederek yapılır. Aslında tam zıttına koymak doğru değil, birbirlerini dışlamıyorlar. Sıkı bir müzakereden sonra oylama yapılabilir.
Argümanla ve ikna ile müzakere edebilmeliyiz. Egomuzu değil argümanları tartışabilmeliyiz. Ad Hominem: İkna etmeyi ve uzlaşmaya varmayı imkânsız hâle getiren bir tartışma türüdür. Latince "ad hominem", "kişiye yönelik" anlamına gelir (ad = -e, -a; hominem = insan). Dümdüz hakaret etmek ad hominem sayılmaz; bir ifadenin ad hominem olabilmesi için bir argüman içermesi gerekir. Ad hominem saldırılar mantığa uygun değildir; mantıksal safsatadır.
Buna benzer bir başlığı daha önce Türkçe forumda gördüğümü hatırlıyorum. Bulamadım. Söylenmiş şeyleri tekrar etmemek için yazdım yukarıyı biraz da. İşte nasıl müzakere edilmez:
i) Tu Quoque
''Sen de'' argümanı. Buna Türkçe bir deyişle ''Dinime söven Müslüman olsa'' argümanı da denebilir. Bir şeyle suçlandığında kişi kendini savunmak yerine ''E sen de yaptın!'', ''Sen benden kötüsün!'' diyorsa, argümana cevap vermek yerine karşı saldırıya geçiyorsa bu mantığa uygun değildir. Sigara zararlı diyen birine sen de içiyorsun demenizin sigaranın zararlı olup olmamasıyla alakası yok. O da içiyor diye sigara bir anda faydalı olmayacak.
ii) Whataboutism
İkiyüzlüsün, samimiyetsizsin. Bu olaya ses çıkarıyorsun, diğer olaya neden çıkarmadın? Buna laf ediyorsan şuna niye etmedin? Argümanı. Eğer havalar çok sıcak kediler için bir kap su koymalıyız dediğimde, Afrika'da çocuklar susuzluktan ölüyor ona niye bir şey demiyorsun?!?! derseniz bunu yapmış olursunuz. Bir ünlüye ''Şimdiye kadar sessizdin bu olaya niye ses çıkarıyorsun?'' demek de buna girer. Ben sokak hayvanlarına bir kap su koyun dersem ve biri çıkıp çocukları köpekler mi yesin istiyorsun derse whataboutism ve straw man yapmış olur. Bir sorundan bahsedildiğinde başka bir sorunla cevap vere vere asla hiçbir şey tartışılmaz. Neyi tartışacağını tartışmaktan hiçbir soruna sıra gelmez. Asıl söylenene cevap vermek yerine başka bir konuyu öne sürer. İlk konuyu açanı iki yüzlü gibi göstermek ister. Her ağzımı açtığımda her hassasiyete dikkat ederek cümle kurmam mümkün değil, x'ten bahsederken y'den bahsetmemiş olmam y ölsün istiyorum demek değil.
iii) Zehirli kuyu/ağaç
''Aynı kökten gelenler aynıdır.'' Guilt by association, senin kimlerden olduğunu bilmiyor muyuz sanki? Sen şunların şunların sofrasında yemedin mi? Sen zaten fonlanmışsın! Senin gizli bir hedefin var. Bir müslüman gelip alkolün zararlarını anlatırsa onun bunu samimiyetle sağlığınızı umursadığı için yaptığına inanır mısınız? Domuz eti zararlı olduğu için yemediğine inandım şu an. Böyle olduğu zaman alkolün objektif bir şekilde faydasını zararını tartışamazsınız. Bunun tam tersi de halo effect, credit by association.
iv) Direkt Ad Hominem
Ad hominem, ''to man'', insana demek. Direkt karşındakine saldırıyorsun. ''Onun hiçbir dediğine inanma!'' Güvenilirliğe, karakterine, dürüstlüğüne, geçmişine saldırıyorsun. ''O döneğe mi inanacaksın?'' veya ''Sedat Peker gibi mafya babasının lafına mı inanacağız?'' Mafya babası ya da berbat biri diye söylediği yanlış demek değil.
v) Kaygan Zemin (Slippery Slope)
Kaygan zemin bana hep kartopu gibi gelmiştir daha çok. Burada olan şey şu: Bir kişi diyor ki, eşcinselleri öldürmeye gerek yok, yaşama hakları var. Diğeri ise ''Hayırrr, bir hak verirsek sonra gider çocuklarımızı zorla eşcinsel yaparlar.'' İlk kişi diyor ki, kadınlar da banka hesabı açabilmeli. Cevap olarak ''Evlilikler yıkılacak.'' Bir ayağın kaysa bir daha kimse tutamaz. Bir kar topu atarsın çığ olur engelleyemeyiz. Sakın kar topunu atma! O ilk hakkı verme! Argümanı.
vi) Korkuluk (Straw Man)
-Toplumsal cinsiyet rolleri çok sınırlayıcı, bir kadını ev işi yapmaya erkekten daha uygun yapan bir şey yok.
-Sen cinsiyetleri yok edip küçük çocukları hadım ederek hormon vermek istiyorsun!
Hayır, ilk cümlede öyle bir şey yok. Asıl söylenen şeye cevap vermek yerine karşısındakinin söylemediği bir şeyi söylemiş gibi davranarak ona karşı çıkmak. Hayaletle kavga ediyor.
Bunlarla sınırlı değil. Örnekler arttırılabilir. Burada size bir soru sormak istiyorum. Bu argümanlar gerçekten mantıksız mı?
Az yukarıda bu Yahudilerin derdi demokrasinin kendini savunma hakkı değil, bir daha Naziler yükselemesin diye ifade özgürlüğünü, parti kurma hakkını sınırlandıracak argümanları güçlendirdiler demedim mi? Bir Müslüman alkol zararlıdır dediğinde gerçekten sağlığımızı umursadığına inanacak mıyız? Bir kere çocukları yetişkin olarak yargılamalarına izin verirsek bunlar bunu protestoya katılan liseliler için, çocuk gelinler için kullanırlar asıl dertleri öldürülen çocuk değil dersem yanlış olur muyum? Bence olmam. Yahu o zaman niye böyle uzun uzun anlatıyorum, değil mi? Biz değil ama aydınlarımız böyle argümanlar kullanıyorsa işte o zaman bir sıkıntı var demektir. Karar vericiler, bilim insanları bunları yapıyorsa işimiz yaş. Sizler için de, bunları yapmazsanız daha iyi müzakere edebilirsiniz.
Saygılar,
Ad hominem anlatmak istemiştim ama müzakereci demokrasiden bahsetmeden ad hominemden bahsedemem, demokrasiden bahsetmeden müzakereci demokrasiden bahsedemem. Çok uzattım, hızlıca aşağıya atlayabilirsiniz.
Demokrasi ne demek? Demo, halk; -krasi, iktidarı. Halkın iktidarı. Aristokrasi, ayrıcalıklı bir soylu kesimin iktidarı. Otokrasi, tek kişi iktidarı. Teokrasi, din iktidarı. Kleptokrasi, yönetimi ele geçirmiş bir grup hırsızın ülkeyi ve kaynaklarını soyması iktidarı. Nomokrasi, kanunun/hukukun iktidarı.
Peki demokrasi ne demekti? Seçim yapmak mı? Seçim demek demokrasi mi demek? Hayır. Bir yerde seçim olup demokrasi olmayabilir. Basın özgür değilse, adayın biri bütün medyayı elinde tutuyorsa ve diğerleri sesini duyuramıyorsa orada seçim varsa bile demokrasi olmaz.
Hani karşılıklı rıza varsa tecavüz yoktur ya? Ama rızayı alırken yalan söylenirse; mesela saklanan bir cinsel hastalık ya da evlilik varsa, doğum kontrol hapı kullandığını söylemişse ama yalan söylemişse, reşit olduğunu söylemişse ama aslında değilse işte o zaman gerçekten karşısındakinin rızasını almış diyebilir miyiz? 18 yaşındayım diyerek yalan söyleyen bir 15'i düşünün, şimdi bu kişinin rıza ehliyeti tam değil çünkü zamanında bu işi bilen kişiler oturup tartışıp 15 yaşındakilerin bilişsel yeteneklerinin henüz yapacağı tercihlerin sonuçlarını kavrayacak kadar gelişmiş olmayacağına karar vermiş. Karşısındaki kişi için ise aydınlatılmış onam (bilgilendirilmiş rıza) yok. Ortada bir suç var ama birinin suçu işlediğinden haberi yok, diğerinin ceza sorumluluğu kısıtlı. Hangisini suçlayacaksın? Gel de çık işin içinden.
İşte böyle, seçim eşittir demokrasi de değil. En başta alakalı bütün bilgilere sahip olmayan insanlara oy verdiriyorsun. Bunu bir de bile bile, medyayı sansürleyerek, kararlarını değiştirecek bilgileri onlardan saklayarak, kim olduğun ve amaçların hakkında yalan söyleyerek yapıyorsun. Bu durumda demokrasi var mıdır? Pek öyle denemez.
Halk da salak olmasaymış, kanmasaymış! Diyebilir miyiz? Gözün yok mu, nasıl 15 yaşında birinin 18 olduğuna inandın? Diyebiliriz miyiz? Kimileri der. Kimileriyse sorumluluğun kandıranda olduğunu söyler, kananda değil. Zaten konumuz bu değil. Demokrasinin tanımının oy vererek birini seçmek kadar basit olmadığını açıklamaya çalışıyorum. Basın özgürlüğünü, sansür olmamasını da gerektiriyor.
Bir başka konu ise, halkımızın yüzde 99'nun ''Kızıl saçlılar cadıdır, yakalım!'' dediğini düşünün. Ya da çoğunluğun Paganlara, Zevistlere, herhangi bir azınlığa karşı şiddet uygulamaya rıza gösterdiğini. Çoğunluğun istediği her şey demokratik midir? Hayır. Buna demokrasi değil, ''tyranny of the majority'' yani çoğunluğun tiranlığı denir Fransız bir aristokrat olan Alexis de Tocqueville’ye göre. Anayasal demokrasilerde kişinin hak ve özgürlükleri; yaşam hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, eğitim, sağlık, çalışma, barınma, bilgiye erişim hakları; hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, bağımsız yargı var. Çoğunluk gelip ''Bu Zevistlerin malına mülküne çökelim'' dese bile bir anayasa ve o anayasanın bir devleti olduğu sürece öyle bir şey olamaz, tekrarlıyorum, demokratik anayasa ve devlet var olduğu sürece. Yasa > güçlünün/çoğunluğun ne istediği, bu da işte hukukun üstünlüğü.
İslamcılar senelerdir TC'ye darülharp muamelesi çekiyor. Savaş hukuku uyguluyor. Yeni öğrendim terimi. Savaşmanın dini görev olduğu ve fethedilmesi gereken topraklara deniyormuş.
"Harp hileden ibarettir." (Buhârî, Cihâd 157, Menâkıb 25, İstitâbe 6; Müslim, Cihâd 17, 18. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 92, Sünnet 28; Tirmizî, Cihâd 5; İbni Mâce, Cihâd 28)
Sokaktan tuttuğun random vatandaş değil ama hakiki müslümanlar için Türkiye gönül bağıyla bağlı oldukları bir ülke değil, fethedilmesi gereken kafir memleket olduğundan dolayı her türlü hileyi yapma hakları var. Diplomasız liyakatsiz biri bir yere getirildiğinde vicdan azabı çekmiyor çünkü ona göre bu vatanında meydana gelen bir haksızlık değil, düşman devletin kurumunun içine sızma işlemi. Milyonları cepleyip vicdan azabı çekmiyor çünkü bu onun için savaş ganimeti, düşmanın yağmalanması. Oy sayımında hile yapmaktan çekinmiyor çünkü onun hukukunda harpte hile yapmak gerekir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir savaş halindeyken yapması gereken budur.
Demokraside çoğulculuk ilkesi vardır. Basitleştirmek için çok partili sistemi düşünün. Farklı görüşte siyasi partiler kurulabilir ve birlikte var olabilirler. Çıkarları çatışan gruplar medeni bir şekilde kan dökülmeden rekabet edebilirler. Kimsenin sesi susturulamaz. Çok seslilik arzulanan bir şeydir. Peki, herkesin sesi duyulsun istiyoruz da bizi fethetmek laik cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin sesini ne yapacağız? Susturmayacak mıyız? Buna ''hoşgörüsüzlüğe hoşgörü problemi/the paradox of tolerance'' denir. Yani tamam demokratiğiz herkese hoşgörülüyüz dedik de, hoşgörüsüz fikirleri savunanları susturmazsak bunlar gücü ele geçirip demokrasiyi yok ederler.
Bazıları da tam tersine, hoşgörüsüzlerin de sesini duyurmasına izin vermemiz gerektiğini ve çoğunluğun onların gerçek yüzünü görüp asla onların tarafına geçmeyeceklerini, gücü ele geçiremeyeceklerini düşünüyor. Eğer demokrasi, kendine düşman olanları susturmak için demokratik olmayı bırakırsa, insanların ifade özgürlüğünü kısıtlarsa, buna Militan Demokrasi denir. Bazı gruplar örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü, çok partili sistem gibi demokratik hakları kullanarak demokrasinin içine sızıp demokrasiyi yok etmeye çalışabilirler. Militan demokrasi, “demokrasiyi yıkmak için demokrasiyi kullananlara karşı, demokrasinin kendini savunma hakkıdır.” Zaman zaman Türkiye'de militan demokrasi örnekleri görülmüştür.
Bu arada size yazarken özellikle kontrol ediyorum hem Avusturyalı Karl Hopper hem de Alman Karl Loewenstein Yahudiymiş. Birisi hoşgörüsüzlüğe hoşgörü problemini (1945) diğeri militan demokrasiyi (1937) tanımlayan kişiler. Neden öyle şeyler yapmışlar merak ediyorsanız, Nazilerin nasıl seçimle başa geldiğini gördükten sonra bir daha kurulacak bir Nazi partisini engellemek için demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü sınırlayacak argüman üretmek gerekti. En büyük militan demokrasiler Nazilerden sonraki Almanya (yeni bir Nazi partisinin yükselişini önlemek için) ve İsrail'dir.
Militan Demokrasi iyi bir şey mi? Demokrasi iyi bir şey mi? İyi ve kötü olarak bakılacak şeyler değiller. İslamcıların devletin başına gelmesine izin veren demokrasi kötü, islamcıların devletin başına gelmesini engelleyen militan demokrasi iyi. Nazilerin başa gelmesine izin veren demokrasi iyi, bir daha gelemesinler diye kullanılan militan demokrasi kötü. Militan demokrasi saf tutulacak bir taraf değil, kime karşı kullanılacağına göre iyi veya kötü olabilecek bir yöntem, bir araç. Aynı şekilde bütün yönetim sistemleri de öyle. Teokrasi'de eğer iktidar olacak şey İslam ise istemez, biz isek isterim. Bunlar olabilecek bir sürü yöntemden bir tanesi.
Ama ben çok uzatıyorum muhtemelen kimse okumayacak. Bu yazının ana fikri: Seçim yapmakla demokrasi olmuyor, peki seçim yapmadan demokrasi olur mu? Kuramda evet, gerçekte örneği yok: Müzakereci Demokrasi. Belki Atinalılar demokrasiyi ilk icat ettiğinde kısa süreliğine olmuştur. Bildiğim kadarıyla örneği yok ama Vikipedi Belçika ve İsviçre diyor.
Müzakereci demokrasinin seçim demokrasisinden farkı, kararın oylama ile değil müzakere ile alınmasıdır. Müzakereci demokrasi argümanla ikna ederek yapılır. Aslında tam zıttına koymak doğru değil, birbirlerini dışlamıyorlar. Sıkı bir müzakereden sonra oylama yapılabilir.
Argümanla ve ikna ile müzakere edebilmeliyiz. Egomuzu değil argümanları tartışabilmeliyiz. Ad Hominem: İkna etmeyi ve uzlaşmaya varmayı imkânsız hâle getiren bir tartışma türüdür. Latince "ad hominem", "kişiye yönelik" anlamına gelir (ad = -e, -a; hominem = insan). Dümdüz hakaret etmek ad hominem sayılmaz; bir ifadenin ad hominem olabilmesi için bir argüman içermesi gerekir. Ad hominem saldırılar mantığa uygun değildir; mantıksal safsatadır.
Buna benzer bir başlığı daha önce Türkçe forumda gördüğümü hatırlıyorum. Bulamadım. Söylenmiş şeyleri tekrar etmemek için yazdım yukarıyı biraz da. İşte nasıl müzakere edilmez:
i) Tu Quoque
''Sen de'' argümanı. Buna Türkçe bir deyişle ''Dinime söven Müslüman olsa'' argümanı da denebilir. Bir şeyle suçlandığında kişi kendini savunmak yerine ''E sen de yaptın!'', ''Sen benden kötüsün!'' diyorsa, argümana cevap vermek yerine karşı saldırıya geçiyorsa bu mantığa uygun değildir. Sigara zararlı diyen birine sen de içiyorsun demenizin sigaranın zararlı olup olmamasıyla alakası yok. O da içiyor diye sigara bir anda faydalı olmayacak.
ii) Whataboutism
İkiyüzlüsün, samimiyetsizsin. Bu olaya ses çıkarıyorsun, diğer olaya neden çıkarmadın? Buna laf ediyorsan şuna niye etmedin? Argümanı. Eğer havalar çok sıcak kediler için bir kap su koymalıyız dediğimde, Afrika'da çocuklar susuzluktan ölüyor ona niye bir şey demiyorsun?!?! derseniz bunu yapmış olursunuz. Bir ünlüye ''Şimdiye kadar sessizdin bu olaya niye ses çıkarıyorsun?'' demek de buna girer. Ben sokak hayvanlarına bir kap su koyun dersem ve biri çıkıp çocukları köpekler mi yesin istiyorsun derse whataboutism ve straw man yapmış olur. Bir sorundan bahsedildiğinde başka bir sorunla cevap vere vere asla hiçbir şey tartışılmaz. Neyi tartışacağını tartışmaktan hiçbir soruna sıra gelmez. Asıl söylenene cevap vermek yerine başka bir konuyu öne sürer. İlk konuyu açanı iki yüzlü gibi göstermek ister. Her ağzımı açtığımda her hassasiyete dikkat ederek cümle kurmam mümkün değil, x'ten bahsederken y'den bahsetmemiş olmam y ölsün istiyorum demek değil.
iii) Zehirli kuyu/ağaç
''Aynı kökten gelenler aynıdır.'' Guilt by association, senin kimlerden olduğunu bilmiyor muyuz sanki? Sen şunların şunların sofrasında yemedin mi? Sen zaten fonlanmışsın! Senin gizli bir hedefin var. Bir müslüman gelip alkolün zararlarını anlatırsa onun bunu samimiyetle sağlığınızı umursadığı için yaptığına inanır mısınız? Domuz eti zararlı olduğu için yemediğine inandım şu an. Böyle olduğu zaman alkolün objektif bir şekilde faydasını zararını tartışamazsınız. Bunun tam tersi de halo effect, credit by association.
iv) Direkt Ad Hominem
Ad hominem, ''to man'', insana demek. Direkt karşındakine saldırıyorsun. ''Onun hiçbir dediğine inanma!'' Güvenilirliğe, karakterine, dürüstlüğüne, geçmişine saldırıyorsun. ''O döneğe mi inanacaksın?'' veya ''Sedat Peker gibi mafya babasının lafına mı inanacağız?'' Mafya babası ya da berbat biri diye söylediği yanlış demek değil.
v) Kaygan Zemin (Slippery Slope)
Kaygan zemin bana hep kartopu gibi gelmiştir daha çok. Burada olan şey şu: Bir kişi diyor ki, eşcinselleri öldürmeye gerek yok, yaşama hakları var. Diğeri ise ''Hayırrr, bir hak verirsek sonra gider çocuklarımızı zorla eşcinsel yaparlar.'' İlk kişi diyor ki, kadınlar da banka hesabı açabilmeli. Cevap olarak ''Evlilikler yıkılacak.'' Bir ayağın kaysa bir daha kimse tutamaz. Bir kar topu atarsın çığ olur engelleyemeyiz. Sakın kar topunu atma! O ilk hakkı verme! Argümanı.
vi) Korkuluk (Straw Man)
-Toplumsal cinsiyet rolleri çok sınırlayıcı, bir kadını ev işi yapmaya erkekten daha uygun yapan bir şey yok.
-Sen cinsiyetleri yok edip küçük çocukları hadım ederek hormon vermek istiyorsun!
Hayır, ilk cümlede öyle bir şey yok. Asıl söylenen şeye cevap vermek yerine karşısındakinin söylemediği bir şeyi söylemiş gibi davranarak ona karşı çıkmak. Hayaletle kavga ediyor.
Bunlarla sınırlı değil. Örnekler arttırılabilir. Burada size bir soru sormak istiyorum. Bu argümanlar gerçekten mantıksız mı?
Az yukarıda bu Yahudilerin derdi demokrasinin kendini savunma hakkı değil, bir daha Naziler yükselemesin diye ifade özgürlüğünü, parti kurma hakkını sınırlandıracak argümanları güçlendirdiler demedim mi? Bir Müslüman alkol zararlıdır dediğinde gerçekten sağlığımızı umursadığına inanacak mıyız? Bir kere çocukları yetişkin olarak yargılamalarına izin verirsek bunlar bunu protestoya katılan liseliler için, çocuk gelinler için kullanırlar asıl dertleri öldürülen çocuk değil dersem yanlış olur muyum? Bence olmam. Yahu o zaman niye böyle uzun uzun anlatıyorum, değil mi? Biz değil ama aydınlarımız böyle argümanlar kullanıyorsa işte o zaman bir sıkıntı var demektir. Karar vericiler, bilim insanları bunları yapıyorsa işimiz yaş. Sizler için de, bunları yapmazsanız daha iyi müzakere edebilirsiniz.
Saygılar,