Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Demokrasi, Müzakereci Demokrasi ve Ad Hominem

Pammy

Active member
Joined
Nov 14, 2021
Messages
945
Esenlikler,

Ad hominem anlatmak istemiştim ama müzakereci demokrasiden bahsetmeden ad hominemden bahsedemem, demokrasiden bahsetmeden müzakereci demokrasiden bahsedemem. Çok uzattım, hızlıca aşağıya atlayabilirsiniz.

Demokrasi ne demek? Demo, halk; -krasi, iktidarı. Halkın iktidarı. Aristokrasi, ayrıcalıklı bir soylu kesimin iktidarı. Otokrasi, tek kişi iktidarı. Teokrasi, din iktidarı. Kleptokrasi, yönetimi ele geçirmiş bir grup hırsızın ülkeyi ve kaynaklarını soyması iktidarı. Nomokrasi, kanunun/hukukun iktidarı.

Peki demokrasi ne demekti? Seçim yapmak mı? Seçim demek demokrasi mi demek? Hayır. Bir yerde seçim olup demokrasi olmayabilir. Basın özgür değilse, adayın biri bütün medyayı elinde tutuyorsa ve diğerleri sesini duyuramıyorsa orada seçim varsa bile demokrasi olmaz.

Hani karşılıklı rıza varsa tecavüz yoktur ya? Ama rızayı alırken yalan söylenirse; mesela saklanan bir cinsel hastalık ya da evlilik varsa, doğum kontrol hapı kullandığını söylemişse ama yalan söylemişse, reşit olduğunu söylemişse ama aslında değilse işte o zaman gerçekten karşısındakinin rızasını almış diyebilir miyiz? 18 yaşındayım diyerek yalan söyleyen bir 15'i düşünün, şimdi bu kişinin rıza ehliyeti tam değil çünkü zamanında bu işi bilen kişiler oturup tartışıp 15 yaşındakilerin bilişsel yeteneklerinin henüz yapacağı tercihlerin sonuçlarını kavrayacak kadar gelişmiş olmayacağına karar vermiş. Karşısındaki kişi için ise aydınlatılmış onam (bilgilendirilmiş rıza) yok. Ortada bir suç var ama birinin suçu işlediğinden haberi yok, diğerinin ceza sorumluluğu kısıtlı. Hangisini suçlayacaksın? Gel de çık işin içinden.

İşte böyle, seçim eşittir demokrasi de değil. En başta alakalı bütün bilgilere sahip olmayan insanlara oy verdiriyorsun. Bunu bir de bile bile, medyayı sansürleyerek, kararlarını değiştirecek bilgileri onlardan saklayarak, kim olduğun ve amaçların hakkında yalan söyleyerek yapıyorsun. Bu durumda demokrasi var mıdır? Pek öyle denemez.

Halk da salak olmasaymış, kanmasaymış! Diyebilir miyiz? Gözün yok mu, nasıl 15 yaşında birinin 18 olduğuna inandın? Diyebiliriz miyiz? Kimileri der. Kimileriyse sorumluluğun kandıranda olduğunu söyler, kananda değil. Zaten konumuz bu değil. Demokrasinin tanımının oy vererek birini seçmek kadar basit olmadığını açıklamaya çalışıyorum. Basın özgürlüğünü, sansür olmamasını da gerektiriyor.

Bir başka konu ise, halkımızın yüzde 99'nun ''Kızıl saçlılar cadıdır, yakalım!'' dediğini düşünün. Ya da çoğunluğun Paganlara, Zevistlere, herhangi bir azınlığa karşı şiddet uygulamaya rıza gösterdiğini. Çoğunluğun istediği her şey demokratik midir? Hayır. Buna demokrasi değil, ''tyranny of the majority'' yani çoğunluğun tiranlığı denir Fransız bir aristokrat olan Alexis de Tocqueville’ye göre. Anayasal demokrasilerde kişinin hak ve özgürlükleri; yaşam hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, eğitim, sağlık, çalışma, barınma, bilgiye erişim hakları; hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, bağımsız yargı var. Çoğunluk gelip ''Bu Zevistlerin malına mülküne çökelim'' dese bile bir anayasa ve o anayasanın bir devleti olduğu sürece öyle bir şey olamaz, tekrarlıyorum, demokratik anayasa ve devlet var olduğu sürece. Yasa > güçlünün/çoğunluğun ne istediği, bu da işte hukukun üstünlüğü.

İslamcılar senelerdir TC'ye darülharp muamelesi çekiyor. Savaş hukuku uyguluyor. Yeni öğrendim terimi. Savaşmanın dini görev olduğu ve fethedilmesi gereken topraklara deniyormuş.

"Harp hileden ibarettir." (Buhârî, Cihâd 157, Menâkıb 25, İstitâbe 6; Müslim, Cihâd 17, 18. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 92, Sünnet 28; Tirmizî, Cihâd 5; İbni Mâce, Cihâd 28)

Sokaktan tuttuğun random vatandaş değil ama hakiki müslümanlar için Türkiye gönül bağıyla bağlı oldukları bir ülke değil, fethedilmesi gereken kafir memleket olduğundan dolayı her türlü hileyi yapma hakları var. Diplomasız liyakatsiz biri bir yere getirildiğinde vicdan azabı çekmiyor çünkü ona göre bu vatanında meydana gelen bir haksızlık değil, düşman devletin kurumunun içine sızma işlemi. Milyonları cepleyip vicdan azabı çekmiyor çünkü bu onun için savaş ganimeti, düşmanın yağmalanması. Oy sayımında hile yapmaktan çekinmiyor çünkü onun hukukunda harpte hile yapmak gerekir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir savaş halindeyken yapması gereken budur.

Demokraside çoğulculuk ilkesi vardır. Basitleştirmek için çok partili sistemi düşünün. Farklı görüşte siyasi partiler kurulabilir ve birlikte var olabilirler. Çıkarları çatışan gruplar medeni bir şekilde kan dökülmeden rekabet edebilirler. Kimsenin sesi susturulamaz. Çok seslilik arzulanan bir şeydir. Peki, herkesin sesi duyulsun istiyoruz da bizi fethetmek laik cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin sesini ne yapacağız? Susturmayacak mıyız? Buna ''hoşgörüsüzlüğe hoşgörü problemi/the paradox of tolerance'' denir. Yani tamam demokratiğiz herkese hoşgörülüyüz dedik de, hoşgörüsüz fikirleri savunanları susturmazsak bunlar gücü ele geçirip demokrasiyi yok ederler.

Bazıları da tam tersine, hoşgörüsüzlerin de sesini duyurmasına izin vermemiz gerektiğini ve çoğunluğun onların gerçek yüzünü görüp asla onların tarafına geçmeyeceklerini, gücü ele geçiremeyeceklerini düşünüyor. Eğer demokrasi, kendine düşman olanları susturmak için demokratik olmayı bırakırsa, insanların ifade özgürlüğünü kısıtlarsa, buna Militan Demokrasi denir. Bazı gruplar örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü, çok partili sistem gibi demokratik hakları kullanarak demokrasinin içine sızıp demokrasiyi yok etmeye çalışabilirler. Militan demokrasi, “demokrasiyi yıkmak için demokrasiyi kullananlara karşı, demokrasinin kendini savunma hakkıdır.” Zaman zaman Türkiye'de militan demokrasi örnekleri görülmüştür.

Bu arada size yazarken özellikle kontrol ediyorum hem Avusturyalı Karl Hopper hem de Alman Karl Loewenstein Yahudiymiş. Birisi hoşgörüsüzlüğe hoşgörü problemini (1945) diğeri militan demokrasiyi (1937) tanımlayan kişiler. Neden öyle şeyler yapmışlar merak ediyorsanız, Nazilerin nasıl seçimle başa geldiğini gördükten sonra bir daha kurulacak bir Nazi partisini engellemek için demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü sınırlayacak argüman üretmek gerekti. En büyük militan demokrasiler Nazilerden sonraki Almanya (yeni bir Nazi partisinin yükselişini önlemek için) ve İsrail'dir.

Militan Demokrasi iyi bir şey mi? Demokrasi iyi bir şey mi? İyi ve kötü olarak bakılacak şeyler değiller. İslamcıların devletin başına gelmesine izin veren demokrasi kötü, islamcıların devletin başına gelmesini engelleyen militan demokrasi iyi. Nazilerin başa gelmesine izin veren demokrasi iyi, bir daha gelemesinler diye kullanılan militan demokrasi kötü. Militan demokrasi saf tutulacak bir taraf değil, kime karşı kullanılacağına göre iyi veya kötü olabilecek bir yöntem, bir araç. Aynı şekilde bütün yönetim sistemleri de öyle. Teokrasi'de eğer iktidar olacak şey İslam ise istemez, biz isek isterim. Bunlar olabilecek bir sürü yöntemden bir tanesi.

Ama ben çok uzatıyorum muhtemelen kimse okumayacak. Bu yazının ana fikri: Seçim yapmakla demokrasi olmuyor, peki seçim yapmadan demokrasi olur mu? Kuramda evet, gerçekte örneği yok: Müzakereci Demokrasi. Belki Atinalılar demokrasiyi ilk icat ettiğinde kısa süreliğine olmuştur. Bildiğim kadarıyla örneği yok ama Vikipedi Belçika ve İsviçre diyor.

Müzakereci demokrasinin seçim demokrasisinden farkı, kararın oylama ile değil müzakere ile alınmasıdır. Müzakereci demokrasi argümanla ikna ederek yapılır. Aslında tam zıttına koymak doğru değil, birbirlerini dışlamıyorlar. Sıkı bir müzakereden sonra oylama yapılabilir.

Argümanla ve ikna ile müzakere edebilmeliyiz. Egomuzu değil argümanları tartışabilmeliyiz. Ad Hominem: İkna etmeyi ve uzlaşmaya varmayı imkânsız hâle getiren bir tartışma türüdür. Latince "ad hominem", "kişiye yönelik" anlamına gelir (ad = -e, -a; hominem = insan). Dümdüz hakaret etmek ad hominem sayılmaz; bir ifadenin ad hominem olabilmesi için bir argüman içermesi gerekir. Ad hominem saldırılar mantığa uygun değildir; mantıksal safsatadır.

Buna benzer bir başlığı daha önce Türkçe forumda gördüğümü hatırlıyorum. Bulamadım. Söylenmiş şeyleri tekrar etmemek için yazdım yukarıyı biraz da. İşte nasıl müzakere edilmez:

i) Tu Quoque
''Sen de'' argümanı. Buna Türkçe bir deyişle ''Dinime söven Müslüman olsa'' argümanı da denebilir. Bir şeyle suçlandığında kişi kendini savunmak yerine ''E sen de yaptın!'', ''Sen benden kötüsün!'' diyorsa, argümana cevap vermek yerine karşı saldırıya geçiyorsa bu mantığa uygun değildir. Sigara zararlı diyen birine sen de içiyorsun demenizin sigaranın zararlı olup olmamasıyla alakası yok. O da içiyor diye sigara bir anda faydalı olmayacak.

ii) Whataboutism
İkiyüzlüsün, samimiyetsizsin. Bu olaya ses çıkarıyorsun, diğer olaya neden çıkarmadın? Buna laf ediyorsan şuna niye etmedin? Argümanı. Eğer havalar çok sıcak kediler için bir kap su koymalıyız dediğimde, Afrika'da çocuklar susuzluktan ölüyor ona niye bir şey demiyorsun?!?! derseniz bunu yapmış olursunuz. Bir ünlüye ''Şimdiye kadar sessizdin bu olaya niye ses çıkarıyorsun?'' demek de buna girer. Ben sokak hayvanlarına bir kap su koyun dersem ve biri çıkıp çocukları köpekler mi yesin istiyorsun derse whataboutism ve straw man yapmış olur. Bir sorundan bahsedildiğinde başka bir sorunla cevap vere vere asla hiçbir şey tartışılmaz. Neyi tartışacağını tartışmaktan hiçbir soruna sıra gelmez. Asıl söylenene cevap vermek yerine başka bir konuyu öne sürer. İlk konuyu açanı iki yüzlü gibi göstermek ister. Her ağzımı açtığımda her hassasiyete dikkat ederek cümle kurmam mümkün değil, x'ten bahsederken y'den bahsetmemiş olmam y ölsün istiyorum demek değil.

iii) Zehirli kuyu/ağaç
''Aynı kökten gelenler aynıdır.'' Guilt by association, senin kimlerden olduğunu bilmiyor muyuz sanki? Sen şunların şunların sofrasında yemedin mi? Sen zaten fonlanmışsın! Senin gizli bir hedefin var. Bir müslüman gelip alkolün zararlarını anlatırsa onun bunu samimiyetle sağlığınızı umursadığı için yaptığına inanır mısınız? Domuz eti zararlı olduğu için yemediğine inandım şu an. Böyle olduğu zaman alkolün objektif bir şekilde faydasını zararını tartışamazsınız. Bunun tam tersi de halo effect, credit by association.

iv) Direkt Ad Hominem
Ad hominem, ''to man'', insana demek. Direkt karşındakine saldırıyorsun. ''Onun hiçbir dediğine inanma!'' Güvenilirliğe, karakterine, dürüstlüğüne, geçmişine saldırıyorsun. ''O döneğe mi inanacaksın?'' veya ''Sedat Peker gibi mafya babasının lafına mı inanacağız?'' Mafya babası ya da berbat biri diye söylediği yanlış demek değil.

v) Kaygan Zemin (Slippery Slope)
Kaygan zemin bana hep kartopu gibi gelmiştir daha çok. Burada olan şey şu: Bir kişi diyor ki, eşcinselleri öldürmeye gerek yok, yaşama hakları var. Diğeri ise ''Hayırrr, bir hak verirsek sonra gider çocuklarımızı zorla eşcinsel yaparlar.'' İlk kişi diyor ki, kadınlar da banka hesabı açabilmeli. Cevap olarak ''Evlilikler yıkılacak.'' Bir ayağın kaysa bir daha kimse tutamaz. Bir kar topu atarsın çığ olur engelleyemeyiz. Sakın kar topunu atma! O ilk hakkı verme! Argümanı.

vi) Korkuluk (Straw Man)
-Toplumsal cinsiyet rolleri çok sınırlayıcı, bir kadını ev işi yapmaya erkekten daha uygun yapan bir şey yok.
-Sen cinsiyetleri yok edip küçük çocukları hadım ederek hormon vermek istiyorsun!

Hayır, ilk cümlede öyle bir şey yok. Asıl söylenen şeye cevap vermek yerine karşısındakinin söylemediği bir şeyi söylemiş gibi davranarak ona karşı çıkmak. Hayaletle kavga ediyor.

Bunlarla sınırlı değil. Örnekler arttırılabilir. Burada size bir soru sormak istiyorum. Bu argümanlar gerçekten mantıksız mı?

Az yukarıda bu Yahudilerin derdi demokrasinin kendini savunma hakkı değil, bir daha Naziler yükselemesin diye ifade özgürlüğünü, parti kurma hakkını sınırlandıracak argümanları güçlendirdiler demedim mi? Bir Müslüman alkol zararlıdır dediğinde gerçekten sağlığımızı umursadığına inanacak mıyız? Bir kere çocukları yetişkin olarak yargılamalarına izin verirsek bunlar bunu protestoya katılan liseliler için, çocuk gelinler için kullanırlar asıl dertleri öldürülen çocuk değil dersem yanlış olur muyum? Bence olmam. Yahu o zaman niye böyle uzun uzun anlatıyorum, değil mi? Biz değil ama aydınlarımız böyle argümanlar kullanıyorsa işte o zaman bir sıkıntı var demektir. Karar vericiler, bilim insanları bunları yapıyorsa işimiz yaş. Sizler için de, bunları yapmazsanız daha iyi müzakere edebilirsiniz.

Saygılar,
 
Sizler gerçek müslümanların gözünde, Türkiyenin darülharp olduğunu yenimi öğrendiniz, eskiden refah partisi vardı, necmettin erbakan mücahid erbakan, mücahid cihad eden demek, 90 larda onun mitinglerindeydim, slogan atıyorlardı ( ölmeye ölmeye geldik kemalist düzeni yıkmaya geldik ) diye slogan atıyorduk, ozamanlar toydum gençleri milis gibi topluyorlardı, pankart astırıyorlardı çocuklara, demokrasiyi çok güzel kullandılar, takiye yapacaksınız diyorlardı bize, ikiyüzlülük köprüye geçene kadar ayıya dayı deyin diyorlardı, müslümanız derlerdi herhaltı yerlerdi, çeçenistan savaşında camide imam diyorduki ey cemaat bir mermi yollayın çeçenistana, ruslar havadan bombalıyordu grozniyi, çeçenler halay çekiyordu, sonra bosna hersek savaşı, ratko miladiç vardı, sırp kasabı o kadar insanı öldürdü, sonra biz camide para topladık, uçk ya yardım gönderdik, uçk sırplara çok zayiat verdi, bizi mücahid gibi yetiştiriyorlardı ozaman, sonra sonra fikirler değişti tabi..
 
Sizler gerçek müslümanların gözünde, Türkiyenin darülharp olduğunu yenimi öğrendiniz, eskiden refah partisi vardı, necmettin erbakan mücahid erbakan, mücahid cihad eden demek, 90 larda onun mitinglerindeydim, slogan atıyorlardı ( ölmeye ölmeye geldik kemalist düzeni yıkmaya geldik ) diye slogan atıyorduk, ozamanlar toydum gençleri milis gibi topluyorlardı, pankart astırıyorlardı çocuklara, demokrasiyi çok güzel kullandılar, takiye yapacaksınız diyorlardı bize, ikiyüzlülük köprüye geçene kadar ayıya dayı deyin diyorlardı, müslümanız derlerdi herhaltı yerlerdi, çeçenistan savaşında camide imam diyorduki ey cemaat bir mermi yollayın çeçenistana, ruslar havadan bombalıyordu grozniyi, çeçenler halay çekiyordu, sonra bosna hersek savaşı, ratko miladiç vardı, sırp kasabı o kadar insanı öldürdü, sonra biz camide para topladık, uçk ya yardım gönderdik, uçk sırplara çok zayiat verdi, bizi mücahid gibi yetiştiriyorlardı ozaman, sonra sonra fikirler değişti tabi..
Düşmanlıklarını biliyoruz canım, kelimeyi yeni öğrendim. Sizin hayat hikayeniz de her gün daha bir ilginçleşiyor Aydınlıkyol Bey. Refah Partisinin kapatılması militan demokrasi örneğidir.
 
Esenlikler,

Ad hominem anlatmak istemiştim ama müzakereci demokrasiden bahsetmeden ad hominemden bahsedemem, demokrasiden bahsetmeden müzakereci demokrasiden bahsedemem. Çok uzattım, hızlıca aşağıya atlayabilirsiniz.

Demokrasi ne demek? Demo, halk; -krasi, iktidarı. Halkın iktidarı. Aristokrasi, ayrıcalıklı bir soylu kesimin iktidarı. Otokrasi, tek kişi iktidarı. Teokrasi, din iktidarı. Kleptokrasi, yönetimi ele geçirmiş bir grup hırsızın ülkeyi ve kaynaklarını soyması iktidarı. Nomokrasi, kanunun/hukukun iktidarı.

Peki demokrasi ne demekti? Seçim yapmak mı? Seçim demek demokrasi mi demek? Hayır. Bir yerde seçim olup demokrasi olmayabilir. Basın özgür değilse, adayın biri bütün medyayı elinde tutuyorsa ve diğerleri sesini duyuramıyorsa orada seçim varsa bile demokrasi olmaz.

Hani karşılıklı rıza varsa tecavüz yoktur ya? Ama rızayı alırken yalan söylenirse; mesela saklanan bir cinsel hastalık ya da evlilik varsa, doğum kontrol hapı kullandığını söylemişse ama yalan söylemişse, reşit olduğunu söylemişse ama aslında değilse işte o zaman gerçekten karşısındakinin rızasını almış diyebilir miyiz? 18 yaşındayım diyerek yalan söyleyen bir 15'i düşünün, şimdi bu kişinin rıza ehliyeti tam değil çünkü zamanında bu işi bilen kişiler oturup tartışıp 15 yaşındakilerin bilişsel yeteneklerinin henüz yapacağı tercihlerin sonuçlarını kavrayacak kadar gelişmiş olmayacağına karar vermiş. Karşısındaki kişi için ise aydınlatılmış onam (bilgilendirilmiş rıza) yok. Ortada bir suç var ama birinin suçu işlediğinden haberi yok, diğerinin ceza sorumluluğu kısıtlı. Hangisini suçlayacaksın? Gel de çık işin içinden.

İşte böyle, seçim eşittir demokrasi de değil. En başta alakalı bütün bilgilere sahip olmayan insanlara oy verdiriyorsun. Bunu bir de bile bile, medyayı sansürleyerek, kararlarını değiştirecek bilgileri onlardan saklayarak, kim olduğun ve amaçların hakkında yalan söyleyerek yapıyorsun. Bu durumda demokrasi var mıdır? Pek öyle denemez.

Halk da salak olmasaymış, kanmasaymış! Diyebilir miyiz? Gözün yok mu, nasıl 15 yaşında birinin 18 olduğuna inandın? Diyebiliriz miyiz? Kimileri der. Kimileriyse sorumluluğun kandıranda olduğunu söyler, kananda değil. Zaten konumuz bu değil. Demokrasinin tanımının oy vererek birini seçmek kadar basit olmadığını açıklamaya çalışıyorum. Basın özgürlüğünü, sansür olmamasını da gerektiriyor.

Bir başka konu ise, halkımızın yüzde 99'nun ''Kızıl saçlılar cadıdır, yakalım!'' dediğini düşünün. Ya da çoğunluğun Paganlara, Zevistlere, herhangi bir azınlığa karşı şiddet uygulamaya rıza gösterdiğini. Çoğunluğun istediği her şey demokratik midir? Hayır. Buna demokrasi değil, ''tyranny of the majority'' yani çoğunluğun tiranlığı denir Fransız bir aristokrat olan Alexis de Tocqueville’ye göre. Anayasal demokrasilerde kişinin hak ve özgürlükleri; yaşam hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, eğitim, sağlık, çalışma, barınma, bilgiye erişim hakları; hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, bağımsız yargı var. Çoğunluk gelip ''Bu Zevistlerin malına mülküne çökelim'' dese bile bir anayasa ve o anayasanın bir devleti olduğu sürece öyle bir şey olamaz, tekrarlıyorum, demokratik anayasa ve devlet var olduğu sürece. Yasa > güçlünün/çoğunluğun ne istediği, bu da işte hukukun üstünlüğü.

İslamcılar senelerdir TC'ye darülharp muamelesi çekiyor. Savaş hukuku uyguluyor. Yeni öğrendim terimi. Savaşmanın dini görev olduğu ve fethedilmesi gereken topraklara deniyormuş.

"Harp hileden ibarettir." (Buhârî, Cihâd 157, Menâkıb 25, İstitâbe 6; Müslim, Cihâd 17, 18. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 92, Sünnet 28; Tirmizî, Cihâd 5; İbni Mâce, Cihâd 28)

Sokaktan tuttuğun random vatandaş değil ama hakiki müslümanlar için Türkiye gönül bağıyla bağlı oldukları bir ülke değil, fethedilmesi gereken kafir memleket olduğundan dolayı her türlü hileyi yapma hakları var. Diplomasız liyakatsiz biri bir yere getirildiğinde vicdan azabı çekmiyor çünkü ona göre bu vatanında meydana gelen bir haksızlık değil, düşman devletin kurumunun içine sızma işlemi. Milyonları cepleyip vicdan azabı çekmiyor çünkü bu onun için savaş ganimeti, düşmanın yağmalanması. Oy sayımında hile yapmaktan çekinmiyor çünkü onun hukukunda harpte hile yapmak gerekir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir savaş halindeyken yapması gereken budur.

Demokraside çoğulculuk ilkesi vardır. Basitleştirmek için çok partili sistemi düşünün. Farklı görüşte siyasi partiler kurulabilir ve birlikte var olabilirler. Çıkarları çatışan gruplar medeni bir şekilde kan dökülmeden rekabet edebilirler. Kimsenin sesi susturulamaz. Çok seslilik arzulanan bir şeydir. Peki, herkesin sesi duyulsun istiyoruz da bizi fethetmek laik cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin sesini ne yapacağız? Susturmayacak mıyız? Buna ''hoşgörüsüzlüğe hoşgörü problemi/the paradox of tolerance'' denir. Yani tamam demokratiğiz herkese hoşgörülüyüz dedik de, hoşgörüsüz fikirleri savunanları susturmazsak bunlar gücü ele geçirip demokrasiyi yok ederler.

Bazıları da tam tersine, hoşgörüsüzlerin de sesini duyurmasına izin vermemiz gerektiğini ve çoğunluğun onların gerçek yüzünü görüp asla onların tarafına geçmeyeceklerini, gücü ele geçiremeyeceklerini düşünüyor. Eğer demokrasi, kendine düşman olanları susturmak için demokratik olmayı bırakırsa, insanların ifade özgürlüğünü kısıtlarsa, buna Militan Demokrasi denir. Bazı gruplar örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü, çok partili sistem gibi demokratik hakları kullanarak demokrasinin içine sızıp demokrasiyi yok etmeye çalışabilirler. Militan demokrasi, “demokrasiyi yıkmak için demokrasiyi kullananlara karşı, demokrasinin kendini savunma hakkıdır.” Zaman zaman Türkiye'de militan demokrasi örnekleri görülmüştür.

Bu arada size yazarken özellikle kontrol ediyorum hem Avusturyalı Karl Hopper hem de Alman Karl Loewenstein Yahudiymiş. Birisi hoşgörüsüzlüğe hoşgörü problemini (1945) diğeri militan demokrasiyi (1937) tanımlayan kişiler. Neden öyle şeyler yapmışlar merak ediyorsanız, Nazilerin nasıl seçimle başa geldiğini gördükten sonra bir daha kurulacak bir Nazi partisini engellemek için demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü sınırlayacak argüman üretmek gerekti. En büyük militan demokrasiler Nazilerden sonraki Almanya (yeni bir Nazi partisinin yükselişini önlemek için) ve İsrail'dir.

Militan Demokrasi iyi bir şey mi? Demokrasi iyi bir şey mi? İyi ve kötü olarak bakılacak şeyler değiller. İslamcıların devletin başına gelmesine izin veren demokrasi kötü, islamcıların devletin başına gelmesini engelleyen militan demokrasi iyi. Nazilerin başa gelmesine izin veren demokrasi iyi, bir daha gelemesinler diye kullanılan militan demokrasi kötü. Militan demokrasi saf tutulacak bir taraf değil, kime karşı kullanılacağına göre iyi veya kötü olabilecek bir yöntem, bir araç. Aynı şekilde bütün yönetim sistemleri de öyle. Teokrasi'de eğer iktidar olacak şey İslam ise istemez, biz isek isterim. Bunlar olabilecek bir sürü yöntemden bir tanesi.

Ama ben çok uzatıyorum muhtemelen kimse okumayacak. Bu yazının ana fikri: Seçim yapmakla demokrasi olmuyor, peki seçim yapmadan demokrasi olur mu? Kuramda evet, gerçekte örneği yok: Müzakereci Demokrasi. Belki Atinalılar demokrasiyi ilk icat ettiğinde kısa süreliğine olmuştur. Bildiğim kadarıyla örneği yok ama Vikipedi Belçika ve İsviçre diyor.

Müzakereci demokrasinin seçim demokrasisinden farkı, kararın oylama ile değil müzakere ile alınmasıdır. Müzakereci demokrasi argümanla ikna ederek yapılır. Aslında tam zıttına koymak doğru değil, birbirlerini dışlamıyorlar. Sıkı bir müzakereden sonra oylama yapılabilir.

Argümanla ve ikna ile müzakere edebilmeliyiz. Egomuzu değil argümanları tartışabilmeliyiz. Ad Hominem: İkna etmeyi ve uzlaşmaya varmayı imkânsız hâle getiren bir tartışma türüdür. Latince "ad hominem", "kişiye yönelik" anlamına gelir (ad = -e, -a; hominem = insan). Dümdüz hakaret etmek ad hominem sayılmaz; bir ifadenin ad hominem olabilmesi için bir argüman içermesi gerekir. Ad hominem saldırılar mantığa uygun değildir; mantıksal safsatadır.

Buna benzer bir başlığı daha önce Türkçe forumda gördüğümü hatırlıyorum. Bulamadım. Söylenmiş şeyleri tekrar etmemek için yazdım yukarıyı biraz da. İşte nasıl müzakere edilmez:

i) Tu Quoque
''Sen de'' argümanı. Buna Türkçe bir deyişle ''Dinime söven Müslüman olsa'' argümanı da denebilir. Bir şeyle suçlandığında kişi kendini savunmak yerine ''E sen de yaptın!'', ''Sen benden kötüsün!'' diyorsa, argümana cevap vermek yerine karşı saldırıya geçiyorsa bu mantığa uygun değildir. Sigara zararlı diyen birine sen de içiyorsun demenizin sigaranın zararlı olup olmamasıyla alakası yok. O da içiyor diye sigara bir anda faydalı olmayacak.

ii) Whataboutism
İkiyüzlüsün, samimiyetsizsin. Bu olaya ses çıkarıyorsun, diğer olaya neden çıkarmadın? Buna laf ediyorsan şuna niye etmedin? Argümanı. Eğer havalar çok sıcak kediler için bir kap su koymalıyız dediğimde, Afrika'da çocuklar susuzluktan ölüyor ona niye bir şey demiyorsun?!?! derseniz bunu yapmış olursunuz. Bir ünlüye ''Şimdiye kadar sessizdin bu olaya niye ses çıkarıyorsun?'' demek de buna girer. Ben sokak hayvanlarına bir kap su koyun dersem ve biri çıkıp çocukları köpekler mi yesin istiyorsun derse whataboutism ve straw man yapmış olur. Bir sorundan bahsedildiğinde başka bir sorunla cevap vere vere asla hiçbir şey tartışılmaz. Neyi tartışacağını tartışmaktan hiçbir soruna sıra gelmez. Asıl söylenene cevap vermek yerine başka bir konuyu öne sürer. İlk konuyu açanı iki yüzlü gibi göstermek ister. Her ağzımı açtığımda her hassasiyete dikkat ederek cümle kurmam mümkün değil, x'ten bahsederken y'den bahsetmemiş olmam y ölsün istiyorum demek değil.

iii) Zehirli kuyu/ağaç
''Aynı kökten gelenler aynıdır.'' Guilt by association, senin kimlerden olduğunu bilmiyor muyuz sanki? Sen şunların şunların sofrasında yemedin mi? Sen zaten fonlanmışsın! Senin gizli bir hedefin var. Bir müslüman gelip alkolün zararlarını anlatırsa onun bunu samimiyetle sağlığınızı umursadığı için yaptığına inanır mısınız? Domuz eti zararlı olduğu için yemediğine inandım şu an. Böyle olduğu zaman alkolün objektif bir şekilde faydasını zararını tartışamazsınız. Bunun tam tersi de halo effect, credit by association.

iv) Direkt Ad Hominem
Ad hominem, ''to man'', insana demek. Direkt karşındakine saldırıyorsun. ''Onun hiçbir dediğine inanma!'' Güvenilirliğe, karakterine, dürüstlüğüne, geçmişine saldırıyorsun. ''O döneğe mi inanacaksın?'' veya ''Sedat Peker gibi mafya babasının lafına mı inanacağız?'' Mafya babası ya da berbat biri diye söylediği yanlış demek değil.

v) Kaygan Zemin (Slippery Slope)
Kaygan zemin bana hep kartopu gibi gelmiştir daha çok. Burada olan şey şu: Bir kişi diyor ki, eşcinselleri öldürmeye gerek yok, yaşama hakları var. Diğeri ise ''Hayırrr, bir hak verirsek sonra gider çocuklarımızı zorla eşcinsel yaparlar.'' İlk kişi diyor ki, kadınlar da banka hesabı açabilmeli. Cevap olarak ''Evlilikler yıkılacak.'' Bir ayağın kaysa bir daha kimse tutamaz. Bir kar topu atarsın çığ olur engelleyemeyiz. Sakın kar topunu atma! O ilk hakkı verme! Argümanı.

vi) Korkuluk (Straw Man)
-Toplumsal cinsiyet rolleri çok sınırlayıcı, bir kadını ev işi yapmaya erkekten daha uygun yapan bir şey yok.
-Sen cinsiyetleri yok edip küçük çocukları hadım ederek hormon vermek istiyorsun!

Hayır, ilk cümlede öyle bir şey yok. Asıl söylenen şeye cevap vermek yerine karşısındakinin söylemediği bir şeyi söylemiş gibi davranarak ona karşı çıkmak. Hayaletle kavga ediyor.

Bunlarla sınırlı değil. Örnekler arttırılabilir. Burada size bir soru sormak istiyorum. Bu argümanlar gerçekten mantıksız mı?

Az yukarıda bu Yahudilerin derdi demokrasinin kendini savunma hakkı değil, bir daha Naziler yükselemesin diye ifade özgürlüğünü, parti kurma hakkını sınırlandıracak argümanları güçlendirdiler demedim mi? Bir Müslüman alkol zararlıdır dediğinde gerçekten sağlığımızı umursadığına inanacak mıyız? Bir kere çocukları yetişkin olarak yargılamalarına izin verirsek bunlar bunu protestoya katılan liseliler için, çocuk gelinler için kullanırlar asıl dertleri öldürülen çocuk değil dersem yanlış olur muyum? Bence olmam. Yahu o zaman niye böyle uzun uzun anlatıyorum, değil mi? Biz değil ama aydınlarımız böyle argümanlar kullanıyorsa işte o zaman bir sıkıntı var demektir. Karar vericiler, bilim insanları bunları yapıyorsa işimiz yaş. Sizler için de, bunları yapmazsanız daha iyi müzakere edebilirsiniz.

Saygılar,
Mükemmel bir makale. Teşekkürler. Müsait olduğumda tekrar okuyup sorularla fikir tartışması yapmak isterim.
 
Düşmanlıklarını biliyoruz canım, kelimeyi yeni öğrendim. Sizin hayat hikayeniz de her gün daha bir ilginçleşiyor Aydınlıkyol Bey. Refah Partisinin kapatılması militan demokrasi örneğidir.
Evet hayatım gitgide ilginçleşiyor, Pammy hanım, ben yobazlar gibi yanlışta inat etmedim okudum ilk okuduğum kitap mein kamp, askerden önce okumuştum Hitlerin resimlerini gazeteden kesip dolabıma yapıştırmıştım, gamalı haç kolluğum vardı, Hitlerin bir sözü vardır, en asil başlar en adi darbelerle devrilir, sonra Nihal Atsızı okudum, ben ilkokul mezunuyum ama çok kitab okurdum, milletin çöpe attığı kitabları okurdum, dini kitabları okurdum laros ansiklopedilerini okurdum, bilgisayar vardı devlet dairelerinde, ama ben neye yaradığını bilmezdim, sonradan internet kafeterya açıldı halka ben askerden geldikten sonra, bende orda öğrendim interneti ama, şimdi hertaraf internet oldu..
 
Bunlarla sınırlı değil. Örnekler arttırılabilir. Burada size bir soru sormak istiyorum. Bu argümanlar gerçekten mantıksız mı?
Tartışılır. Üstünde konuşmaya değer bir konu.


Genel olarak argümanlara "o öyle olabilir ama bu sonucu ve gerçeği değiştirmez" yaklaşımıyla kullanılmamasını öneriyorsunuz. Evet hepsi için bu geçerli. Bu argümanlar arttırılabilir. Ama bunların hiçbiri olmadan da tartışma yaratmak ve sürdürmek çok zor olmalı. Bilimsel bir konu tartışmıyorsak tabi. Direkt sonuca bağlanır her konu. Toksik olmak ama gelişim de olmaz. Ben böyle düşünüyorum.

"Sen de" argümanı gerçekten saçma ve kişi sorunlu durumu kabullenip karşı tarafa saldırı gerçekleştiriyor böylece kendini hedef olmaktan çıkartmaya çalışıyor. Belki aynısını veya daha başka bir kötülüğü yapıyordur ama bunu söylemen senin de yaptığın gerçeğini değiştirmez sadece algının yönünü değiştirir, belki. Öte yandan, obez birinden spor tavsiyesi almam. Dedikleri doğruysa bile bunu daha iyi bilen birine sorup sorgularım.

"Whataboutism" yani "ikiyüzlülük" argümanı bir noktada doğruya ve niyete ışık tutuyor olabilir. Evet belirttiğim gibi sonucu değiştirmiyor. Hiçbiri hem de. Ama yine de doğru kullanıldığında bir kişi veya topluluğun niyetini, amacını veya oluşumunu ifşalayacak kadar ileri gidebilir.

İlk aklıma geleni örnek vereyim geçenlerde benim karşıma çıktı illa ki siz de görmüşsünüzdür. Yakın zamanda olan bir olay zaten. Mattia Ahmet'in annesi. 15 yaşındaki oğlu bıçakla öldürüldü ve hakkını aramak için tek başına direnmeye çalışıyor. Peki neden tek başına? Kadın örgütleri, feminist dernekleri, çocuk hakları dernekleri neden sahip çıkıp desteklemiyor ve görmezden geliyor? Sebebi çocuğu öldürenlerin kürt olması. Kürtler bu gibi gruplarda önemli bir yer işgal ediyor sanırım. Tam sebebini bilmiyorum. Anneye yardım etmeye çekiniyorlar.

Bir kadın olarak siz benden daha iyi anlarsınız. Çocuğu öldürülmüş ve öldürenlerin etnik kökeni yüzünden derneklerin sizin eyleminizi ve davanızı görmezden gelmesi doğru mu yoksa yanlış mı? Bu ikiyüzlülüktür işte. Bu gibi durumlarsa kendisini ifşalayan ikiyüzlülüğü dile getirince saçma argüman savunmuş olmuyorsunuz.


"Zehirli kuyu/ağaç" argümanı en mantıklısı bana göre. Buna örnek vermek en basiti. Forumda bile fikir tartışılırken isimler örnek verilince "bu Yahudi" deniliyor ve o kişinin fikirleri bir an da değersizleşiyir ve kafamızda farklılaşıyor. Benzer olarak fetö ile bağı olan birini düşünün "bu adam fetöcüydü/fetö ile bağı var" denildiğinde benzer şeyler yaşarız. Ve evet müslüman biri alkol ve domuzun zararlarından bahsediyorsa aslında onların haram olduğundan bahsediyordur. Alkolün zararını cümle alem biliyor zaten onu dinlemeye gerek yok.


"Direkt Ad Hominem" yine yerine göre kullanılabilir. Sürekli yalan söylemekten adı çıkmış birisi için "o çok yalancıdır dikkat et seni kandırabilir" diye uyarmak iyi bir şey. Bazı insanların kişilikleri o kadar şaşmıyor ki aldıkları lakapları hak ediyorlar.


"Kaygan Zemin (Slippery Slope)" bu argüman çoğu zaman saçma ve abartılı. Denge sağlanırsa ilk adımın atması sorun olmaz aksine görmüş oluruz iyi mi kötü mü oluyor diye. Aklıma bu argümanın mantıklı bir tarafı gelmiyor.

"Korkuluk (Straw Man)" bu argümandan tam anlamıyla nefret ediyorum. Kullanan kişiye yapıştırasım geliyor. Genelde en gerizekalı kişiler en saçma tartışmalarda kullanıyor. Sırf haklı çıkmak için.
 
Tartışılır. Üstünde konuşmaya değer bir konu.


Genel olarak argümanlara "o öyle olabilir ama bu sonucu ve gerçeği değiştirmez" yaklaşımıyla kullanılmamasını öneriyorsunuz. Evet hepsi için bu geçerli. Bu argümanlar arttırılabilir. Ama bunların hiçbiri olmadan da tartışma yaratmak ve sürdürmek çok zor olmalı. Bilimsel bir konu tartışmıyorsak tabi. Direkt sonuca bağlanır her konu. Toksik olmak ama gelişim de olmaz. Ben böyle düşünüyorum.

"Sen de" argümanı gerçekten saçma ve kişi sorunlu durumu kabullenip karşı tarafa saldırı gerçekleştiriyor böylece kendini hedef olmaktan çıkartmaya çalışıyor. Belki aynısını veya daha başka bir kötülüğü yapıyordur ama bunu söylemen senin de yaptığın gerçeğini değiştirmez sadece algının yönünü değiştirir, belki. Öte yandan, obez birinden spor tavsiyesi almam. Dedikleri doğruysa bile bunu daha iyi bilen birine sorup sorgularım.

"Whataboutism" yani "ikiyüzlülük" argümanı bir noktada doğruya ve niyete ışık tutuyor olabilir. Evet belirttiğim gibi sonucu değiştirmiyor. Hiçbiri hem de. Ama yine de doğru kullanıldığında bir kişi veya topluluğun niyetini, amacını veya oluşumunu ifşalayacak kadar ileri gidebilir.

İlk aklıma geleni örnek vereyim geçenlerde benim karşıma çıktı illa ki siz de görmüşsünüzdür. Yakın zamanda olan bir olay zaten. Mattia Ahmet'in annesi. 15 yaşındaki oğlu bıçakla öldürüldü ve hakkını aramak için tek başına direnmeye çalışıyor. Peki neden tek başına? Kadın örgütleri, feminist dernekleri, çocuk hakları dernekleri neden sahip çıkıp desteklemiyor ve görmezden geliyor? Sebebi çocuğu öldürenlerin kürt olması. Kürtler bu gibi gruplarda önemli bir yer işgal ediyor sanırım. Tam sebebini bilmiyorum. Anneye yardım etmeye çekiniyorlar.

Bir kadın olarak siz benden daha iyi anlarsınız. Çocuğu öldürülmüş ve öldürenlerin etnik kökeni yüzünden derneklerin sizin eyleminizi ve davanızı görmezden gelmesi doğru mu yoksa yanlış mı? Bu ikiyüzlülüktür işte. Bu gibi durumlarsa kendisini ifşalayan ikiyüzlülüğü dile getirince saçma argüman savunmuş olmuyorsunuz.


"Zehirli kuyu/ağaç" argümanı en mantıklısı bana göre. Buna örnek vermek en basiti. Forumda bile fikir tartışılırken isimler örnek verilince "bu Yahudi" deniliyor ve o kişinin fikirleri bir an da değersizleşiyir ve kafamızda farklılaşıyor. Benzer olarak fetö ile bağı olan birini düşünün "bu adam fetöcüydü/fetö ile bağı var" denildiğinde benzer şeyler yaşarız. Ve evet müslüman biri alkol ve domuzun zararlarından bahsediyorsa aslında onların haram olduğundan bahsediyordur. Alkolün zararını cümle alem biliyor zaten onu dinlemeye gerek yok.


"Direkt Ad Hominem" yine yerine göre kullanılabilir. Sürekli yalan söylemekten adı çıkmış birisi için "o çok yalancıdır dikkat et seni kandırabilir" diye uyarmak iyi bir şey. Bazı insanların kişilikleri o kadar şaşmıyor ki aldıkları lakapları hak ediyorlar.


"Kaygan Zemin (Slippery Slope)" bu argüman çoğu zaman saçma ve abartılı. Denge sağlanırsa ilk adımın atması sorun olmaz aksine görmüş oluruz iyi mi kötü mü oluyor diye. Aklıma bu argümanın mantıklı bir tarafı gelmiyor.

"Korkuluk (Straw Man)" bu argümandan tam anlamıyla nefret ediyorum. Kullanan kişiye yapıştırasım geliyor. Genelde en gerizekalı kişiler en saçma tartışmalarda kullanıyor. Sırf haklı çıkmak için.
15 yaşındaki çocuğu öldüren kürt olunca hesab sorulamazmı ? O katledilen çocuğun ailesinin arkası yok, belaya hiç bulaşmamış bir ailenin çocuğu, bu arada hükümet kürtlere çok yüzverdi, kürtlerdede çok iyi insanlar var, fakat hükümet sokak serserilerine karşı duyarsız, bir insan gece sokakta güvenle gezemiyor, aynı sierre leona gibi yerler var, devlet istesede politikacılarda o irade olsa, o çocuğu öldürenlerin ailelerini arkadaşlarını mum eder, taksim meydanında iki üçtane tecavüzcüyü, diyarbakırdaki narin güranın akrabalarını, viçte bir hafta taksimde sallandırsın, diğer geri kalanlar 5 vakit namaza başlar, hepsi sofi olur, ilk önce halkı militarizmle hizaya sokacaksın, ondan sonra güvenli bir toplumdan ne cevherler çıkar, bir kadın gece yarısı seher vakti, mahallenin parkında yogasını meditasyonunu güvenle yapabilecek,
 
Birde türkiyede siyaset yapacaksanız, sloganvari konuşacaksın bu halk akademik dilden anlamaz, spesifik ad hominem arketip bunlardan anlamaz halk, ver mehteri diyeceksin vatan millet sakarya, bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik, halk bunlardan anlar
 
Bu argümanlar arttırılabilir. Ama bunların hiçbiri olmadan da tartışma yaratmak ve sürdürmek çok zor olmalı.
Bunları yapmayarak birbirini değil elde olan meseleyi tartışmak mümkün. Müzakere yapmayı bilmiyoruz.

"Sen de" argümanı gerçekten saçma ve kişi sorunlu durumu kabullenip karşı tarafa saldırı gerçekleştiriyor böylece kendini hedef olmaktan çıkartmaya çalışıyor. Belki aynısını veya daha başka bir kötülüğü yapıyordur ama bunu söylemen senin de yaptığın gerçeğini değiştirmez sadece algının yönünü değiştirir, belki. Öte yandan, obez birinden spor tavsiyesi almam. Dedikleri doğruysa bile bunu daha iyi bilen birine sorup sorgularım.
Siz, ben, öbürü bunu yapabilir. Obez olan kişi sağlık ile ilgili bir tez sunarken ''Bu şişkonun dedikleri doğru olsa sağlıklı olurdu.'' diyemez jüri. Dediğiniz gibi obez olması doğruyu bilmemesinden değil; disiplinsizlik, hormonal bozukluklar ve yeme bozukluklarından kaynaklı olabilir. Herhangi biri o kişinin dediğini kaale almak zorunda olmadığı gibi sen obezsin o zaman bu konuyu bilmiyorsun geçerli bir argüman değil. Obez olması yalan değil burada, argüman mantıksız.

"Whataboutism" yani "ikiyüzlülük" argümanı bir noktada doğruya ve niyete ışık tutuyor olabilir. Evet belirttiğim gibi sonucu değiştirmiyor. Hiçbiri hem de. Ama yine de doğru kullanıldığında bir kişi veya topluluğun niyetini, amacını veya oluşumunu ifşalayacak kadar ileri gidebilir.
Whataboutism ayrıca sessiz kalma hakkına saldırıdır ve totaliteryen toplumun bir indikatörü. Biraz da fark etmeden bundan bahsediyorsunuz ben daha açık anlatayım. Çift kutuplu toplum da totaliteryen olabilir. Her konunun bir tarafını biri sahiplenir. ''Kadın hakları konusunda bla bla bir şey...'' diyen birine ''Neden işçi kadınların hakkını da savunmadın? Neden mülteci kadınların hakkını da savunmadın? Sınıf mücadelesini ve mültecileri de sahiplenmeden kadın haklarını savunamazsın! Hayvan hakları ve milliyetçilik hakkında ne demişsin bakayım...'' dendiğinde yani ''Ya bizdensiz ya onlardan. Bizden olduğunu kanıtlaman lazım. Yoksa onlardansın.'' dendiğinde. Bir biz varız bir de onlar ve herkes bu iki gruptan birine düşüyor. ''Daha çok bebek doğması gerekiyor'' demek bir insanı anne olmayan kadın yarımdır diyen adamın tarafına koymamalı ama koyuyor. Çünkü her şey taraflı. Her konuda tarafınız olmak zorunda. Böyle olmaması gerekirdi. Şu an böyle. Bu da totaliteryenliğin göstergesi.

Bu sene içinde tam kimdi hatırlamıyorum bazı adı sanı bilinen toplumsal şahsiyetlerin bazı konularda susma gerekçesi olarak bunu gösterdiğini gördüm. Bu konuda konuşmayacağım çünkü bu sessiz kalma hakkına saldırıdır dedi. Doğru dedi de, madem o kadar entelektüelsin ve bunun bir totaliteryenlik göstergesi olduğunu görebiliyorsun, daha çok konuşup bunu engellemeye çalışman gerekiyor susmak yerine. Toplumun ikiye bölünmesi başkanlık sisteminin beklenen bir sonucu, ABD'de de böyle ve taa o zamanlardan uyardılar bilenler. Parlamenter sistem önemsizleşip seçilen tek kişide yetkiler toplandığında, ya hep ya hiç olduğunda, plural sistemin yerine iki taraflı bir sistem oluşuyor ve karşındakinin kaybetmesi kazanman için yeterli olduğunda bütün taktiğin onun itibarına saldırı, ''bizimkilerin'' ''onlarınkilere'' düşman olması oluyor. Ne alaka diyebilirsiniz ve ben siyasi kuramları çok iyi açıklayamıyor olabilirim ama evet, whataboutism başkanlık sistemiyle yakından alakalı.

İlk aklıma geleni örnek vereyim geçenlerde benim karşıma çıktı illa ki siz de görmüşsünüzdür. Yakın zamanda olan bir olay zaten. Mattia Ahmet'in annesi. 15 yaşındaki oğlu bıçakla öldürüldü ve hakkını aramak için tek başına direnmeye çalışıyor. Peki neden tek başına? Kadın örgütleri, feminist dernekleri, çocuk hakları dernekleri neden sahip çıkıp desteklemiyor ve görmezden geliyor? Sebebi çocuğu öldürenlerin kürt olması. Kürtler bu gibi gruplarda önemli bir yer işgal ediyor sanırım. Tam sebebini bilmiyorum. Anneye yardım etmeye çekiniyorlar.
Eğer bundan tetikleneceğinizi öğrenmişse algoritme karşınıza bu bağlamda çıkarıyordur. Ben hep suça sürüklenen çocuk kavramının kavgasını gördüm. Örnek koymayı deneyeceğim:

Bahsettiğiniz grupların çürümüşlüğü bir yana, bu kadın büyük oranda rte ile görüştüğünde insanların desteğini kaybetti. Adamın yüzü midemi bulandırdığı için fotoğrafı koymayacağım isterseniz bulmak kolay. Whataboutism yaparsam, küçücük kızının öldüğünü değil öldürüldüğünü söylemekten vazgeçmeyen Şaban Vatan önce tımarhaneye şimdi hapishaneye atılmışken ve cezaevinde olduğundan neredeyse kimsenin haberi yokken, sizin ve benimle beraber bunu okuyan herkesin bilmesine yetecek medya görünürlüğü olan Minguizzi davası nasıl yalnız bırakılmış oluyor? Tam tersine, belli ki bunu bir şeylere rıza üretmek için kullanacaklar veya insanları nefret ve öfkeyle doldurmak için. Bence de katiller daha sert cezalar almalı. Ama galeyana gelip bunların eline bir iş emanet edilmez, yasa çıkarmalarına asla rıza gösterilmemeli. (direkt ad hominem). İki dakika sosyal medyaya bakayım dediğimde bunu görüyorum. En son ne zaman boykot veya imamoğlunun ona zarar değil fayda sağlayacak bir söz söylediği karşınıza çıktı? Bizim neyi duyup neyi duymayacağımıza onlar karar veriyor. Korkunç bir trajedi ve bu kadar gözümüze sokuluyorsa belli ki buna olan öfkeyi yine saçma sapan bir şeye gerekçe olarak kullanacaklar. Mantıklı insanlar değil öfkeli kalabalıklar istiyorlar ve öfkenin yönleneceği yer onlar hariç her şey olabilir.

Bir kadın olarak siz benden daha iyi anlarsınız. Çocuğu öldürülmüş ve öldürenlerin etnik kökeni yüzünden derneklerin sizin eyleminizi ve davanızı görmezden gelmesi doğru mu yoksa yanlış mı? Bu ikiyüzlülüktür işte. Bu gibi durumlarsa kendisini ifşalayan ikiyüzlülüğü dile getirince saçma argüman savunmuş olmuyorsunuz.
Bir anne acısından en korkunç işkencelerin yapılmasını isteyebilir normal olarak. ''Analar artık ağlamasın'' ise pek ikna edici değil devlet ve kanun koyucular, uygulayıcılar söz konusu olduğunda. Kaç yaşında çocuğun ne kadar ceza sorumluluğu olduğunu pedagog daha iyi bilir. 15-16 yaşında ehliyet vermiyorsanız, velisi olmadan pasaportunu alıp gidemiyorsa, içki içemiyorsa yetişkin gibi de yargılanamaz. Yetişkin gibi yargılanacaksa yetişkin hakları da vermeniz gerekiyor. 15-16 evlenecek de, müebbet de alacak. Marketten sigara alacak yetkinliği yoksa yetişkin olarak yargılayamazsınız.

Türkiye'de yasalar hayal etmenizi isteyeceğim adalet terazisi taşıyan kadın heykelinin gözlerinin bağlı olması prensibiyle etnik kökene kördür. Bunu uygulanışta bu halden çıkarmak, insanlara öyle olmadığını inandırmak (öyle olmasından veya olmamasından bağımsız olarak) kötü niyetli bir alt metinle beraber geliyor. Olumlu veya olumsuz olarak yapılsın (mesela x etnik kökene pozitif ayrımcılık ya da x etnik köken suç işlediğinde ceza almıyor gerçek haber veya propaganda olsun fark etmez) teraziyi taşıyan kadının göz bağını açmak. Bunun bahsinin olmasının bile kötü bir alamet olduğunu söyleyeceğim sadece. Ulus devlet istemeyenler için sıkıntı yok.

"Zehirli kuyu/ağaç" argümanı en mantıklısı bana göre. Buna örnek vermek en basiti. Forumda bile fikir tartışılırken isimler örnek verilince "bu Yahudi" deniliyor ve o kişinin fikirleri bir an da değersizleşiyir ve kafamızda farklılaşıyor. Benzer olarak fetö ile bağı olan birini düşünün "bu adam fetöcüydü/fetö ile bağı var" denildiğinde benzer şeyler yaşarız. Ve evet müslüman biri alkol ve domuzun zararlarından bahsediyorsa aslında onların haram olduğundan bahsediyordur. Alkolün zararını cümle alem biliyor zaten onu dinlemeye gerek yok.
Öyle. Ama içimizden birine sen eskiden müslümandın demem çok saçma olur misal. İnsanlar değişebilir.

"Direkt Ad Hominem" yine yerine göre kullanılabilir. Sürekli yalan söylemekten adı çıkmış birisi için "o çok yalancıdır dikkat et seni kandırabilir" diye uyarmak iyi bir şey. Bazı insanların kişilikleri o kadar şaşmıyor ki aldıkları lakapları hak ediyorlar.
Yalancı çoban hikayesi gibi. Bu sefer gerçeği söylediğinde de yalan sanarız ve köyün koyunları ölür. Bir yönden de yalan ağzına yuva yapmış birine niye inanalım? Kendimi tekrarlayacağım ama biz, herhangi bir vatandaş olarak, inanmak zorunda değiliz. Müzakere ederken sen zaten yalancısın denmez. Bu bir argüman olamaz. Bir yalancı gidip suç ihbarı yaparsa otorite gidip kontrol etmek zorunda. Yalan söylüyorsa da yaptırımını uygular.

"Kaygan Zemin (Slippery Slope)" bu argüman çoğu zaman saçma ve abartılı. Denge sağlanırsa ilk adımın atması sorun olmaz aksine görmüş oluruz iyi mi kötü mü oluyor diye. Aklıma bu argümanın mantıklı bir tarafı gelmiyor.
Bunların hepsi mantıksız. Slippery slope gelecekte doğru çıkacak olsa bile karar alınırken böyle bir şey demek mantıksız.

"Korkuluk (Straw Man)" bu argümandan tam anlamıyla nefret ediyorum. Kullanan kişiye yapıştırasım geliyor. Genelde en gerizekalı kişiler en saçma tartışmalarda kullanıyor. Sırf haklı çıkmak için.
İlgilisine başka örnekler: False dilemma, Circular reasoning, Begging the question, Appeal to ignorance/fear/pity/tradition/authority, ad populum...

Oversimplification de başka bir sorun. Ethno-state'in bir sürü faydası olabilir. TC için ulus devlet gerekiyor. Bu ikisinden ulusu seçersem etnik devlete karşı olduğum anlamına gelmiyor. Var olandan daha sert yasalara karşı değilim ama biliyorum ki bugün suçlu dışarıda gazeteci içerideyse idam geldiğinde suçlu değil şu an içeride olanın kellesi gidecek.

Jus sanguinis ve öjeni istiyorum. Çok fazla şey var ve sık sık neyin doğru olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Yanlış olmaktan korkmadan konuşabilmek istiyorum ama mayın tarlası gibi. Çok fazla tabu var. Fikirler sahiplenilmişler. Şundan olmazsan şunu düşünemezsin ve bunu düşünüyorsan bundansın. Bilmediğimde anlatsınlar istiyorum ama insanlar neyi düşündüklerini, kullandıkları kelimelerin anlamını bilmiyor. Sloganlar ve modern kabileler var sadece. Çok fazla şey bilmiyorum. Her şeyi bilmem gerekiyormuş ve her konuda doğru yerde durmam gerekiyormuş beklentisi olmasın istiyorum. Neyse işte.
 
Birde türkiyede siyaset yapacaksanız, sloganvari konuşacaksın bu halk akademik dilden anlamaz, spesifik ad hominem arketip bunlardan anlamaz halk, ver mehteri diyeceksin vatan millet sakarya, bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik, halk bunlardan anlar
Anti-entelektüelizm, popülizm, anti-elitizm.

15 yaşındaki çocuğu öldüren kürt olunca hesab sorulamazmı ? O katledilen çocuğun ailesinin arkası yok, belaya hiç bulaşmamış bir ailenin çocuğu, bu arada hükümet kürtlere çok yüzverdi, kürtlerdede çok iyi insanlar var, fakat hükümet sokak serserilerine karşı duyarsız, bir insan gece sokakta güvenle gezemiyor, aynı sierre leona gibi yerler var, devlet istesede politikacılarda o irade olsa, o çocuğu öldürenlerin ailelerini arkadaşlarını mum eder, taksim meydanında iki üçtane tecavüzcüyü, diyarbakırdaki narin güranın akrabalarını, viçte bir hafta taksimde sallandırsın, diğer geri kalanlar 5 vakit namaza başlar, hepsi sofi olur, ilk önce halkı militarizmle hizaya sokacaksın, ondan sonra güvenli bir toplumdan ne cevherler çıkar, bir kadın gece yarısı seher vakti, mahallenin parkında yogasını meditasyonunu güvenle yapabilecek,
İsteseler çözerlerdi. 25-30 yıldır aynı evde yaşayan dedemlerin mahallesinde 25 yılda olmayan sayıda cinayetler, uyuşturucu olayları, silahlı olaylar son birkaç yılda oldu. Nezih semt değildi eskiden de. Sokakta oynuyorduk, şimdi oynayamaz çocuklar. Babası emekli polis olan arkadaşım, babasının polis teşkilatının çok kötü bir duruma geldiğini söylediğini söylüyor. İsteseler çözerlerdi, pamuklara sarıp el bebek gül bebek büyüttüler mafyaları ve isteyerek yozlaştırıyorlar kurumları.
 
Siz, ben, öbürü bunu yapabilir. Obez olan kişi sağlık ile ilgili bir tez sunarken ''Bu şişkonun dedikleri doğru olsa sağlıklı olurdu.'' diyemez jüri. Dediğiniz gibi obez olması doğruyu bilmemesinden değil; disiplinsizlik, hormonal bozukluklar ve yeme bozukluklarından kaynaklı olabilir. Herhangi biri o kişinin dediğini kaale almak zorunda olmadığı gibi sen obezsin o zaman bu konuyu bilmiyorsun geçerli bir argüman değil. Obez olması yalan değil burada, argüman mantıksız.
Evet benim demek istediğim bir işte tecrübesiz birinden o iş hakkındaki düşüncelerinin umrumda olmadığı. Gittiğim spor salonunun sahibi yarı obez ama aynı zamanda eskiden çok estetik vucuda sahipmiş. Onun tavsiyelerini dinleyip az da olsa kilo almayı başardım. Ama alalade birinin rastgele bir konu hakkında söylediklerini dinlemek istemem.
Bu cahillik göstergesi olur.
Her konuda bilgisi ve fikri olan ya Tanrıdır ya da cahil.

Aynı zamanda zaten sigara içen biri değilim ama sigara içen birinden sigara alkol tüketmeyin pis olursunuz "tavsiyesini" alsam yine umrumda olmaz çünkü bana göre tezatlık oluşturuyor. İnsanların kendiyle çelişmesinden hiç hoşlanmam, iğrenirim.

Fakat sadece argüman olarak dikkate aldığımda evet saçma ve kullanılmaması gerekiyor.
Çift kutuplu toplum da totaliteryen olabilir. Her konunun bir tarafını biri sahiplenir.
Evet bir ara bunun hakkında espiriler dönüyordu hatta. Türkiyede her zaman yarı yarıya çift kutupların olduğuna dair. O değilsen, busun. Bucu değilsen, sucusun tarzında. CHP'li olmayan veya ona oy vermeyen herkes, Akp'lidir vesaire. ABD'de de bizdekine benzer bir çift kutup var. Demokrat ve cumhuriyetçi.
Çünkü her şey taraflı. Her konuda tarafınız olmak zorunda. Böyle olmaması gerekirdi. Şu an böyle. Bu da totaliteryenliğin göstergesi.
Biraz alakasız gelebilir ama konuşmalarınız partilerin medyayla propaganda yapmasını hatırlattı ve bu konu hakkında bir yazı yazacağım ileride. Propagandanın ve kitle iletişiminin yarı detaylı bir halini yazacağım. Çoğu insan bunun komple teorisi olduğunu düşünüyor ama değil. Bunlar resmen bir teori (gerçek) ve kullanılıyor. Mesela ülkemizde aşırı fazla kullanılan bir yöntem var. Gündem değiştirme kuramı. Gündem değiştirme kuramı. Gündem belirleme kuramının alt türü olarak geçiyordu sanırım. Sıkandal olacak ve normal şartlarda çok konuşulacak bir şey olur ve kısa sürede haberler, sosyal medyadaki yeni türüyen bir akım, başka bir alakasız felaket, saçma tartışmalara odaklanan medya gündemi gibi alakasız olaylar asıl gündemi değiştirir ve unutturur.


Eğer bundan tetikleneceğinizi öğrenmişse algoritme karşınıza bu bağlamda çıkarıyordur. Ben hep suça sürüklenen çocuk kavramının kavgasını gördüm
Ben de onu gördüm. Ama bu sinirimi bozduğu için hiç ilgilenmeden geçtim onları.

aynı trabzon halkı hrant dink'i katleden ogün samast'ın çocuk mahkemesinde yargılanmasından aşırı mutlu olmuştu, samast beş on yıl yatıp çıktı, trabzon'da kahraman gibi takılıyo şu an, ironik
Gerçekten ironik. Benim fikrim suça sürüklenen çocuk diye bir şey ya hiç kabul edilmeyecek ya da özel mahkemelerde kişiye özel soruşturmayla yargılamaya varılacak. Gerçekten sürüklendi mi, sürüklenmedimi. Çünkü çocuklar kötü olduğunda bu şekilde aklanabiliyor ama gerçekten suça sürüklendiyse de iki tarafta mağdur oluyor ve çocuklar kullanılıyor. Köylerde sık geçiyordu zina yapan kadını öldürme törelerinde ve kan davalarında olan ve olabilecek şeyler.


Bahsettiğiniz grupların çürümüşlüğü bir yana, bu kadın büyük oranda rte ile görüştüğünde insanların desteğini kaybetti.
Kendisi yasalara karşı isyan protestoları yapıyordu. Belki erdoğanın en azından kendi davası konusunda kendisine yardımcı olabileceğini düşünmüştür. Bir annenin hükümetin insanları kandırması ve yasayı değiştirmesi için bilerek çocuğunun ölümüne göz yumup rol yapmasına inanmak istemiyorum.
İki dakika sosyal medyaya bakayım dediğimde bunu görüyorum.
Buradaki sorun ne tam olarak? Cinayet haberlerini takip etmiyorum da bilmediğim bir şey mi var?
En son ne zaman boykot veya imamoğlunun ona zarar değil fayda sağlayacak bir söz söylediği karşınıza çıktı? Bizim neyi duyup neyi duymayacağımıza onlar karar veriyor.
Evet, gündem belirleme teorisi.
Öyle. Ama içimizden birine sen eskiden müslümandın demem çok saçma olur misal. İnsanlar değişebilir.
İnsanların eskiden müslüman olmasını yargılamam. Ama dağ başındaki teröristin silah bıraktıktan sonra "değiştim" deyip "topluma kazandırılmasını" yargılarım. Bunların tamamına saçma diyip sıfıra çekmekte bana saçma geliyor. Aklımız başımızda olan insanlarız dozunu ayarlamasını bilmeliyiz ve bununla beraber mantıklı olup olmadığına karar verebiliriz. Şimdilik böyle düşünüyorum. Bunlar zaten genelde soyut veya sosyal konularda kullanılan şeyler. Bilimsel bir tartışma yapmıyoruz.



Bir yalancı gidip suç ihbarı yaparsa otorite gidip kontrol etmek zorunda. Yalan söylüyorsa da yaptırımını uygular.
Aynen öyle.

Son söylediğiniz sözlere hak veriyorum. Her şeyi bilemeyiz ve ortaya fikrimizi belirttiğimizde saldırıya uğruyoruz. Doğrusunu saldıranın bildiğini de bilmiyoruz yine araştırmak bize düşüyor. Yine de oldukça bilgilisiniz.
 
Ben siyaseti çok iyi biliyorumda, anlatamıyorum kelimelere dökemiyorum, lotus olarak biliyorum lafla anlatamıyorum, bazı şeyleri idrak etmek ediyorum ama, bana desenizki Tanrı/çaları anlat anlatamam, lotus olarak idrak ediyorum, o benim içimde olan birşey ama anlatamam, siyaseti yaparım ama anlatamam..
 
Biraz alakasız gelebilir ama konuşmalarınız partilerin medyayla propaganda yapmasını hatırlattı ve bu konu hakkında bir yazı yazacağım ileride.
Güzel olur. Bekliyorum yazıyı.

Gerçekten ironik. Benim fikrim suça sürüklenen çocuk diye bir şey ya hiç kabul edilmeyecek ya da özel mahkemelerde kişiye özel soruşturmayla yargılamaya varılacak. Gerçekten sürüklendi mi, sürüklenmedimi. Çünkü çocuklar kötü olduğunda bu şekilde aklanabiliyor ama gerçekten suça sürüklendiyse de iki tarafta mağdur oluyor ve çocuklar kullanılıyor. Köylerde sık geçiyordu zina yapan kadını öldürme törelerinde ve kan davalarında olan ve olabilecek şeyler.
O köyün kültürünün tamamen yok edilmesi gerekiyor. Eğer Atatürk'ün başlattıkları İslamcılar tarafından bölünmeseydi yok edilmişti. Bak mesela devletin gelip çocuğunu tüm gün bir yere götürüp zorla istemediğin şeyler öğretmesi, gelip erkekleri alıkoyup askere götürmesi hak ihlali değil mi? Ama ben bunları destekliyorum. İyi ki yapmışlar. Ama gelip benim çocuğumu islami şeyler öğreneceği bir imam hatibe gitmekten başka bir şans bırakmazsa? Çocuğunu devletin eğitimine teslim etmeme hakkın olmalı mı?
bilerek çocuğunun ölümüne göz yumup rol yapmasına inanmak istemiyorum.
Hayır, öyle değil. Bile bile böyle olayların olacağı şartlar yaratıp sonra olan şeyleri kendi amaçları doğrultusunda kullanıyorlar. Açıklamak adına bir örnek, 99 kere tacizden şikayet edilmiş adamı 100'üncüyü de işlesin diye salıp sonra ''Şeriat olsaydı bu adam idam edilirdi, pis laik sistemde kadınlar tacie uğruyor ve suçlulara bir şey olmuyor'' demek. Ya da bu 100 tane taciz kadınlar açık giyindiği için oldu, şeriat olsa böyle olmazdı demek. Hayır, 1. taciz olayında o adamı cezalandırsaydın onun işleyeceği sonraki 99 tacizi ve ondan cesaret olacak bütün tacizcileri engellerdin. Ama bu olayların olması işlerine geliyor. Dolaylı yollarla izin verip teşvik ediyorlar. Olan olduktan, ölen öldükten sonra ''hidden agenda''ları için kullanıyorlar.

Buradaki sorun ne tam olarak? Cinayet haberlerini takip etmiyorum da bilmediğim bir şey mi var?
Sorun oradakilerin hiçbiri tek tek değil, sorun şu ki etkileşim vermediğim görmezden geldiğim engellediğim karşıma çıkmaması için uğraştığım x vahşet haberi ısrarla önüme çıkarılıyorken duymak istediğim haberler bana ulaşmıyor. Sürekli karşıma çıkarıyorlarsa ''bununla neyi amaçlıyorlar acaba?'' diye düşünüyorum. Ya şeriatı direkt getiremedikleri için dolaylı olarak ergenliğe girmiş olanlar yetişkin sayılsın gibi bir şeye rıza üretmeye çalışıyorlar, ya çözüm(?) süreciyle ilgili bir şey, ya başka bir şey. Hatırlarsanız iki kızcağız öldürülmüştü, sonra Discord kapandı. Discord'a bayılmıyorum ama ne alaka yani? Kötü bir şey oldu, bunu ne için kullansak diye düşünüp ''bu öfkeyi yasakçılığı normalleştirmek için kullanalım'' demişler. Arkadaşıma bunu söyledim, daha fazla kişi ölmeyecekse yasaklasınlar dedi... Sonra da gündemi değiştirdiler, tehlikeli incel gruplara bir şey olmadı.

Kısaca kötü olayın olması için uygun ortam yaratıp olan kötü olaydan ben nasıl çıkar sağlayabilirim şeklinde hareket ediyorlar. *Sorun yaratır* Bir sorun mu var? Bana daha fazla güç verin ben çözerim! ve daha nicesi taktikler.
 
Ben siyaseti çok iyi biliyorumda, anlatamıyorum kelimelere dökemiyorum, lotus olarak biliyorum lafla anlatamıyorum, bazı şeyleri idrak etmek ediyorum ama, bana desenizki Tanrı/çaları anlat anlatamam, lotus olarak idrak ediyorum, o benim içimde olan birşey ama anlatamam, siyaseti yaparım ama anlatamam..
Anlıyorum. Bildiğim ama ifade edemediğim şeyleri birinden dinleyip vay demişliğim çoktur.
 
Bak mesela devletin gelip çocuğunu tüm gün bir yere götürüp zorla istemediğin şeyler öğretmesi, gelip erkekleri alıkoyup askere götürmesi hak ihlali değil mi? Ama ben bunları destekliyorum. İyi ki yapmışlar. Ama gelip benim çocuğumu islami şeyler öğreneceği bir imam hatibe gitmekten başka bir şans bırakmazsa? Çocuğunu devletin eğitimine teslim etmeme hakkın olmalı mı?
İkisi de hak ihlali ama ikincisi daha fena. İslam eğitiminin zorunlu olması devlete ve millete fayda sağlamaz ayrıca laik bir ülkede bunun olmaması gerekir. Öte yandan normal eğitim ve askere gidilmesi gönüllülükle olmalı bence. Çocuğu devlete teslim etmeme hakkın olmalı tabiki.
Bile bile böyle olayların olacağı şartlar yaratıp sonra olan şeyleri kendi amaçları doğrultusunda kullanıyorlar. Açıklamak adına bir örnek, 99 kere tacizden şikayet edilmiş adamı 100'üncüyü de işlesin diye salıp sonra ''Şeriat olsaydı bu adam idam edilirdi, pis laik sistemde kadınlar tacie uğruyor ve suçlulara bir şey olmuyor'' demek. Ya da bu 100 tane taciz kadınlar açık giyindiği için oldu, şeriat olsa böyle olmazdı demek.
Anladım. Doğru.
Sorun oradakilerin hiçbiri tek tek değil, sorun şu ki etkileşim vermediğim görmezden geldiğim engellediğim karşıma çıkmaması için uğraştığım x vahşet haberi ısrarla önüme çıkarılıyorken duymak istediğim haberler bana ulaşmıyor. Sürekli karşıma çıkarıyorlarsa ''bununla neyi amaçlıyorlar acaba?'' diye düşünüyorum. Ya şeriatı direkt getiremedikleri için dolaylı olarak ergenliğe girmiş olanlar yetişkin sayılsın gibi bir şeye rıza üretmeye çalışıyorlar, ya çözüm(?) süreciyle ilgili bir şey, ya başka bir şey. Hatırlarsanız iki kızcağız öldürülmüştü, sonra Discord kapandı. Discord'a bayılmıyorum ama ne alaka yani? Kötü bir şey oldu, bunu ne için kullansak diye düşünüp ''bu öfkeyi yasakçılığı normalleştirmek için kullanalım'' demişler. Arkadaşıma bunu söyledim, daha fazla kişi ölmeyecekse yasaklasınlar dedi... Sonra da gündemi değiştirdiler, tehlikeli incel gruplara bir şey olmadı.
Evet bu konuda da haklısınız. Bilerek yapıldığı ve saman altından su yürüttükleri açık. Daha dün ülke yönetimiyle ilgili bir oyun oynadım ve çok ironik soru ve cevaplar vardı kendimiz seçiyorduk. Genel sistem şuydu: bir sorun var. Bu sorunun nedenini yasaklayacak veya ortadan kaldıracak mısın, sorunun sebebini tespit edip düzeltecek/iyileştirecek misin (en iyisi bu) yoksa görmezden gelip başkalarını mı suçlayacaksın?


*Sorun yaratır* Bir sorun mu var? Bana daha fazla güç verin ben çözerim! ve daha nicesi taktikler.
ABD'de ortadoğu için aynı politikayı izliyor. İsrailde ve diğer kötü niyetli ülkelerde benzer şekilde. Kimin yaptığını hatırlamıyorum ama bir ara ülkede ki çocuklara başka ülkeden bedava süt dağıtılıyordu. Çocuklar bundan hasta olunca aşısını parayla dağıttılar. Süt yerine başka bir şeyde olabilir. Eskiden yaşanmış bir olay belki hatırlarsınız. Silah imalat ederim ama satmak için savaş yoktur, savaş çıkartırım ve silahlarımı satarım. İlaç üretirim ama hasta yoktur, hastalık oluştururum ve satarım.


Bahsettiğim yazı hakkında araştırmalarıma tekrar başlayıp derledikten sonra buraya atarım.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Shaitan

Back
Top