Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Welcome to Our New Forums

  • Our forums have been upgraded! You can read about this HERE

Türk Mitolojisinde Spiritüel Satanizm

Hype0

Active member
Joined
Jul 21, 2021
Messages
159
Location
7th dimension
Esenlikler bu yazımda Türk Mitolojisi içerisinde bulunan SS kavramlarını ve sembollerini incelemek istedim. Kaynak olarak Jean Paul'un Eski Türk Mitolojisi isimli kitabını kullandım. İyi okumalar.(Sıralama alfabetik)

Ahiret: Ölüm bireyin yaşamına son vermez. Ancak eski Türk yazıtlarında geçen ifadelerden biri olan
ve "ölüyor", "yok oluyor" anlamına gelen yokbol, bizleri ahiretin sadece belli insanlar için var
olduğunu düşünmeye itiyor. Bu kaybolmanın ne anlama geldiğini daha ayrıntılı irdelemek gerek. Pek
dayanağımız yok, ancak bunun bir örtmece olabileceği görüşü ağır basmakta. Bir başka fiil olan yit-
"yolunu kaybetmek, kaybolmak" da aynı şekilde beraberinde sorunlar getirmekte, fakat yaşamın
devam ettiği şeklinde kolayca yorumlanabilir. Irk Bitig'in bir bölümünde benzer bir anlam taşıyan az-
fiilini görmekteyiz. Bu bölümde her üçü de yolunu kaybeden, ancak —»Tengri sayesinde sağ salim
birbirine kavuşan bir kuş, bir —»Geyik ve bir insan anlatılmaktadır: Bunun ardında belki de bir diriliş
temasım görmek mümkün, ki buna aynı eserde rastlamaktayız. Bu husus bir şaman için şüphe
götürmez. Öte yandan Yenisey Yazıtları, ölünün geri dönüşünü bir realite olarak sunmaktadır
(geçici bir geri dönüş? Hangi biçimde geri dönüş?). Yazıtların birinde şöyle denir: "Ey karıcığım,
anneciğim, çağırmak suretiyle sizlerle tekrar buluştum; ey halkım, sizlerin yanma aşağıya indim."
Uyug Arkhan Yazıtında "aşağıya inmek"ten söz edildiğine göre, ölünün yukarıda (üze),
gökyüzünde bulunduğu varsayılır. Gerçekte ölülerin asıl ikametgahı olarak ilk başta gökyüzü
gelmektedir. Oraya ulaşmak için ruh vücuttan "kaçar" (kac-) veya "firar eder" ya da sadece
"çıkıp gider" (bar-). Sık sık tekrarlanan "uçup gitmek", "yükselmek suretiyle çıkıp gitmek" (uca bar-) ve
daha sonra "akbaba olmak" şeklindeki ifadeler, ruhun sadece kuşu andırır bir yapıya sahip olduğunu
kanıtlamakla kalmaz, ayrıca ölümün ardından göğe yükseldiğini de ortaya koyar...

... Grousset veya Thomsen tarafından yayımlanmış, ahirette iyilerin ve kötülerin
birbirinden ayrıldığına ilişkin tasarımlar ise kanıt bulunmayışından ötürü geçerliğini yitirmiştir. Ancak
sonradan karşılaştığımız(buna değineceğim) —»Cehennem ise, belkide hiçbir zaman ölülerin bir ikamet yeri olmamıştır.
Her ne kadar dünyevi hizmetler karşılığında ahirette bir ödül yoksa da, cezalar henüz bu dünyada
ölüm şeklinde verildiğinden, kişinin ölüm şekli ve ritüellerin yerine getirilip getirilmemesi ölünün
kaderini belirleyebilmektedir

Türk Mitolosinde ahiret yapısına baktığımız zaman insan öldükten sonra ruhu kanatlanır ve gökyüzüne çıkar. Buradaki kanatlanma kuşa benzetilmiştir şahsen bunun ruhun kanatlarına bir atıf olduğunu düşünüyorum. Ruhu gök yüzündeyken, hala yer yüzünde yaşayan insanlar onu çağırabilir ve konuşabilirler.(Nekromansi) Ayrıca ölen insanlar belirli bir süreden sonra reenkarne oluyorlar.

Ang: Ölülerin çağrılması. Yenisey Irmağının yukarı kısmındaki kollarından birinin kıyısında bulunan
Uyug Arhan'a ait mezar taşında yer alan ve salt işlevsel olup, Yenisey yazıtlarına özgü o doğal
coşkunun bulunmadığı bir ritüel ağıtta, her ne kadar yapılan deşifre çalışmaları henüz kesinlik ka
zanmadıysa da, ölülerin çağrılması hakkmda ayrıntılı kesin bilgi verilmektedir. Hayalî konuşmacı
“angışdim" demektedir, yani "beni tekrar ammsamamzı sağladım" ya da "birinin çağrılmasına katkıda
bulundum"; sözcüğe baktığımızda ang köküne -ış ekinin gelmiş olduğunu görmekteyiz. Konuşmacı
"angışdim" dedikten hemen sonra, açıklamasını tamamlamakta ve bu sözleriyle ne anlatmak
istediğini daha ayrıntılı bir biçimde ifade etmektedir: "Ben gök yüzünden aşağıya, aranıza indim."
H. N. Orkun, Eski Türk Yaz., c. 3, s. 35. Kljastomij ve Livşic, AOH, 1972, satır 5.
Çok açık bir şekilde Nekromansi'den bahsediyor. Ruh gök yüzünden,satanik bakış açısı ile Du'at'tan, yer yüzüne iniyor.



Ateş: Türklerdeki ateş kültüne ilişkin, elimizde çok sayıda parçalar halinde belge mevcut.
Theophylaktos Simokatta tarafından aktarılan en eski belgelerden biri, 6. yüzyılda batıdaki T'u-küeler
hakkındadır. Theophylaktos, T'u-küelerin dinlerine ayırdığı o kısa bölümde şöyle yazar: "Türkler
ateşe fevkalade büyük saygı gösterirler [...], fakat sadece gök ve yerin yaratıcısına dua ederler ve onu
tanrı diye adlandırırlar."

Çinliler, sınır komşuları olan Türk-lerin "ateş tanrısı" olan Ot Tengri'yi bildiklerini ve
ona her sabah dua ettiklerim söylerler. 10. yüzyılda Hudud aT'alam'da, Kırgızların ateşe taptıkları
belirtilmektedir. Marvazi ise bu amaçla, Kafkas halkları için, Kimekler ve komşuları için şüphesiz
abartılı bir ifade olan "dua etmek" sözcüğünü kullanmıştır. 12. yüzyılda İdrisi Türk halklarının bir
listesini çıkarır, bunların "neredeyse hepsi ateşe dua etmektedir". Daha sonra Preslav Bulgarları olan
Adh-Kaslar, Oğuzlar ve başkaları bulunur.

Ateşe yakıştırılan kültü bilmiyoruz, ancak onun arındırıcı kabul edildiğinden eminiz. Menander'e göre,
"Türk büyücüleri Roma elçisini alevlerin arasından yürüterek onu arındırıyorlardı". Daha başka birçok
yabancı ve yeni tanıştıkları nesneler zaman içinde böyle bir seremoniden geçmiştir: Bu, Orta
Asya'daki eski halklar arasında yaygın olan ve hiç değişmeyen geleneklerden biri olsa gerek.

Türklerin ''ateşe'' taptığı aynı Yezidi halkına söylenen gibi bir yalandır. Ateş, arınmanın ve dolayısı ile Güneş'in sembolüdür. Örneğin Antik Mısır dininde olduğu gibi insanlar Güneş ve Ateş'e saygı duyuyorlardı çünkü Lord Amon'un simgesiydi. Lord Amon'un Türk Mitolojisinde Ot Tengri olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Türkler Ateş'e değil Amon'a yani Ot Tengri'ye tapıyorlardı.

Ayrıca Ateş'i yani Güneş'i insanları ve cisimleri arındırmak için kullanıyorlar aynı aura temizleme gibi!



Ay. "Ay". Kamerî ay da denmektedir. Ay kültüne, güneş ve diğer gezegenlere ilişkin kültle birarada
sıkça rastlanmaktadır, özellikle de 10. yüzyıldan bu yana. Ancak taşıdığı sembolik anlam, Çinli
muhabirlerce çok daha öncesinden, Doğu Türklerinden itibaren bilinmektedir. İlginçtir ki, Türkler
neredeyse sadece doğum, gelişim, olgunluk, çöküş, ölüm ve yeniden dirilmeye ilişkin tasarımlara yer
verirler. Bazı belgelere göre, ay ile ağaç arasında bir uyum mevcuttur. Buna göre, ağacın(yaşam ağacı) devamlı tekrar
eden sirkülasyonun sembolü olduğu kabul edilir.
Anlaşılacağı gibi Ay ölümü ve yeniden doğuşu sembolize eder. Unutmayın ki yahudi pisliklerine inanmış insanlar öldükten sonra düşman tarafından ham yapılmazsa Ay Döngüsü'ne göre reenkarne olur.



Cehennem. "Cehennem" sözcüğü Soğd kökenli şu ifadeler ile karşılanmaktadır: Codex Cumanicus'da
tamuk, Kitab al-idrâk'da tamuv, Kâşgarlı Mahmud ve Houtsma tarafından yayımlanan lügatçede
tamu. Bu sözcük oldukça geç bir zamanda ve muhtemelen yabancı bir dinin, büyük olasılıkla
Budizmin etkisi sonucu ortaya çıkmıştır.

Grönbech, Codex Com., s. 233. Kâşgarlı, cilt III, s. 234. Ca-feroğlu (Kitab al-idrâk), s. 97. Houtsma, Ein
türkisch-arab. Glossar [Bir Türkçe-Arapça Lügatçe], s. 83. A. von Gabain,
Alttürk. Gram. [Eski Türkçenin Grameri], s. 339.

Cehennem ''günahkarların'' cezalarını çektikleri yer Budizm denen tek amacı ruhu yok etmek olan yahudi ürününden Türk Mitolojisine geçmiştir.



Ejderha. Büyük olasılıkla Türkler ejderha figürünü ve onunla ilgili tüm tasarımları Çinlilerden ödünç
almışlardır; ona takılan eski isim, luu adı bunun bir kanıtıdır. Bazı gruplar bu tasarımların oldukça
etkisinde kalmış olmalı ki, bugün bile Türkiye'de hâlâ Çin düşünce tarzına uygun söylenceler bulmak
mümkündür. Kâşgarlı ise ejderha sözcüğünü (Arapça) timsah olarak tercüme etmektedir; bunu ise Türkçe'deki ndk sözcüğü karşılamaktadır. Batı Türk dünyasında ejderhaya ilişkin tasarımlar, büyük klasik kültürlerden olan İran ve Yunan kültüründen
etkilenmiştir. Böylece spesifik bir tasarım oluşmuş ve bunu da aynı şekilde spesifik bir isim olan
evren sözcüğü karşılamaktadır. Her ne kadar Pritsak, -*böri (kurt) sözcüğünü Bulgar prensler
listesindeki veren olarak alımlı-yorduysa da, bu sözcük açıkçası evrenin bir göçüşmesidir, dolayısıyla
Türkçe'ye çok erken dönemlerde girmiştir. Etimolojisi bellidir: evir (dönmek) fiilinden -en ekiyle
türetilmiş bir sıfat-fiildir. Kutadgu Bilig'de evren bilimine ayrılmış bir bölümde, bu sözcüğün asıl
işlevi ifade bulur: "Bak, o sürekli dönen ejderhayı yarattı." Selçuklu dönemine ait resimler ile heykel
ve seramiklerde, bazen bir kemerin ucunda, bazen de bir ağacın köklerinin dibinde temsil
edilmektedir: uzun, yılan biçiminde bir vücudu olan ve eğilip bükülerek düğümler atan, başka bir
deyişle kendi etrafında dolanan bir ejderha. Ejderhanın —»Yılan familyasından olduğu anlaşılmaktadır. O, yılanların
kralı olup, görevi insanları yutmaktır. Rutubet ve yer altı dünyası ile ilişki içindedir. Buna rağmen
bugüne kadar görülmedik bir şekilde- kışı yerin altında geçiren ejderha ilkbaharda dışarı çıkar ve
yazın göğe yükselir: Yani ejderha "iki değerlikli", kışın yerin altında yaşayan bir hayvan ve yazın en
sıcak döneminde hüküm süren tanrısal bir hayvandır.
Pritsak, Die sogenante Bul. Fürst. [Sözüm Ona Bulgar Prensler Listesi] UAJB, 1954, s. 75-77. Kâşgarlı, I,
346, III, 156. Radloff, Kutadgu Bilig, St. Petersburg 1891-1910. Sir G. Clauson, The earliest Turkish loan
Words [Türkçedeki İlk Ödünçleme Sözcükler] CAJ, IV, 1959, s. 174-87. M. F. Kırzıoğlu, Gökten
İnen Ejderha Efsanesi, Yeni Meram, Jan. 1956.

Sizce de Kundalini'den bahsettiği çok açık değil mi?! Etimolojik olarak dönmekten geliyor ve ağacın yani omurganın kökünde tasvir ediliyor. Ayrıca yılan biçimindeki vücudu eğilip bükülerek düğümler atarak başka bir deyişle kendi etrafında dolanarak ağacın etrafını sarıyor. Kendisi iki fazlı; kışın yerin dibinde(kök çakrada), yazın gök yüzünde(taç çakra). ''yazın en
sıcak döneminde hüküm süren tanrısal bir hayvandır.'' Yani yazın yükseldiğinde, gök yüzüne çıktığında tanrısal oluyor! Kış verimsizliği, çoraklığı ve soğuğu niteler dolayısı ile kötüdür; yaz ise yeşili, sıcağı ve verimi simgeler yani iyidir.

Ayrıca yükseliş safasına da dikkatinizi çekmek istiyorum! Kendisi kışın kökteyken ilkbaharda yükseliyor ve yazın hedefine varıyor. Tam 3 evre, kundalini de omurga etrafında 3 tur atıyor.


Resimde solda dişil enerjiyi temsilen bir kadın, sağda eril enerjiyi temsilen erkek ve ortada ağacın kökünde 3.5 kez dolanmış edjerha.



Erlik, Erklik. Erklik "erkek", "eril" anlamına gelen er sözcüğünden oluşmaktadır. Erk "erkeklik",
"kahramanlık", "güç" anlamına gelmektedir. Erklik (ya da rkl ses öbeğinin düşmesi sonucu erlik)
"erkek, kahraman olma özelliğine sahip kişi" anlamına gelmektedir. Birçok Eski Türkçe metinde,
erklik sözcüğü yalnızca kudretli şahsiyetleri nitelendirmek için kullanılmıştır. Ancak bu kişilerin
dinsel açıdan hiçbir önemi yoktu (örneğin Irk Bitig). Yenisey Yazıtları bu açıdan bakıldığında pek açık
değildir ve bazı şüpheleri içerir (İhe Aşete, Minusinsk, Altın Köl). (Baykal-Gölü'nde) Olkhon adasında
bulunan kısa yazıttan, bu sözcüğün Venüs gezegenini anlattığı açıkça anlaşılır; ayrıca Uygur yazınında
bu gezegen hâlâ aynı şekilde adlandırılmaktadır. 11. yüzyıla kadar Venüs "ışık yıldızı" (yaruk yıldız)
(Luzifer), ve çapları (çoban) olarak adlandırılmaktaydı. Daha yakın dönemlerde ise (Akşam Yıldızı olan
Venüs'ün yerine) solbon adıyla karşımıza çıkmaktadır. Sabah Yıldızı'nın sözümona bütün diğer
yıldızları öldüren güçlü bir savaşçı olarak betimlenmesi, birtakım Çin mitolojileriyle
ilintilendirilebibir.

Venüs'ün her sabah doğuda ufuk çizgisinin hemen üstünde gözükmesi, Erklik'in bir cehennem tanrısı
olabileceği tasarımının oluşmasını sağlamıştır. Altın Köl Yazıtlarında, Erklik ölüleri canlılardan
"ayırmakta" ve böylece bir çeşit ölüler tanrısı olmaktadır. Aynı şekilde, Venüs'ün savaşçı
gücüne ilişkin tasarım yine Venüs'ün kötü cinlerin Kralı olduğuna ilişkin bir tasarımla
karışabilmekteydi. Bununla birlikte, bu benzetme çok eskilere dayanmıyor olmalı: Kökenini
Budizm'de arayabiliriz. Türk-Uygur Budist yazınında, Erklik Hintlilerin Yama diye adlandırdığı (bu
konuda 1202 yılına ait belge mevcuttur) cehennemin kralı ile özdeştir. Erklik’e ilişkin bu yeni anlayış
Türk dünyasının bir bölümünde muhafaza edilirken, diğer bir bölümünde kaybolup yitmektedir:
özellikle Kâşgarlı Mahmud, bu anlayıştan artık habersizdir.


L. Bazin, Über die Stemkunde in alttürkischer Zeit [Eski Türk-ler Devrinde Gökbilim Üzerine],
Akademie der Wissen-schaften und der Literatür, Abhandlg. der Geistes- und So-ziahviss. Klasse,1963, 5, s. 575. Bang-von Gabain-Rachmati, Türkische Turfan-Texte [Türkçe Turfan Metinleri], VII,
metin-no: 13 (SBAW Berlin 1936). A. von Gabain, Inhalt und magi-sche Bedeutung der alttürkischen
Inschriften [Eski Türk Yazıtlarının İçerik ve Gizemli Anlamı], Anthropos, 48,1953, s. 554. J.-P. Roux, Les
astres, Rev. Hist. du Religion [Yıldızlar], 1979, 2, s. 156-58.

Genelde Türk-İslam benzerliği yapmaya çalışanlar Erlik'i ve Tamu'yu göstererek Şeytan ve Cehennem'e çekmek istiyorlar. Lakin Erlik ve Tamu Budizm'den Türk İnancına geçmiştir. Lakin Erlik, Budizm sonraki Türk Mitolojisi döneminde Şeytan Babamızı simgelerken, Gök Tengri ise Budizm etkisi öncesinde Şeytan Babamızı simgeler. Unutmayın Erlik ve Şeytan'ın gezegeni/sembolü Venüs ve ikisi de düşman inanç sistemlerinde ''kötücül'' ve cehennemin tanrısı olarak gösterilir.
 
Esenlikler,

Elinize sağlık.

Dediklerinize bir ekleme yapmak istiyorum. Erklik'in Lord Nergal olabileceği görüşündeyim. Bunun sebebi Sanskritçe "Yama"nın Plüton ile ve Lord Nergal ile ilişkili olduğunu biliyoruz. Erklik de eğer "erk"ten geliyorsa, yani güçten geliyorsa, Plüton ile rahatça ilişkilendirilebilir. Plüton/Hades, yeraltını yönetir. Daha doğrusu karanlığa (bilinmeyene) dalmak, güç, ölüm (ölüm, dönüşüm için gereklidir, metaforik anlamda) ile ilgili bir gezegen ve mitolojik figürdür.

Erklik bu anlamda Lord Nergal olabilir, tabii kendi görüşümdür.

İyi akşamlar.
 
Bright Truth said:
Esenlikler,

Elinize sağlık.

Dediklerinize bir ekleme yapmak istiyorum. Erklik'in Lord Nergal olabileceği görüşündeyim. Bunun sebebi Sanskritçe "Yama"nın Plüton ile ve Lord Nergal ile ilişkili olduğunu biliyoruz. Erklik de eğer "erk"ten geliyorsa, yani güçten geliyorsa, Plüton ile rahatça ilişkilendirilebilir. Plüton/Hades, yeraltını yönetir. Daha doğrusu karanlığa (bilinmeyene) dalmak, güç, ölüm (ölüm, dönüşüm için gereklidir, metaforik anlamda) ile ilgili bir gezegen ve mitolojik figürdür.

Erklik bu anlamda Lord Nergal olabilir, tabii kendi görüşümdür.

İyi akşamlar.

Buna bende katılıyorum ayrıca ülgenin de lord beelzebul olduğunu düşünüyorum şahsen kanıtım yok ama hissediyorum umarım yanlış değildir
 
Bright Truth said:
Esenlikler,

Elinize sağlık.

Dediklerinize bir ekleme yapmak istiyorum. Erklik'in Lord Nergal olabileceği görüşündeyim. Bunun sebebi Sanskritçe "Yama"nın Plüton ile ve Lord Nergal ile ilişkili olduğunu biliyoruz. Erklik de eğer "erk"ten geliyorsa, yani güçten geliyorsa, Plüton ile rahatça ilişkilendirilebilir. Plüton/Hades, yeraltını yönetir. Daha doğrusu karanlığa (bilinmeyene) dalmak, güç, ölüm (ölüm, dönüşüm için gereklidir, metaforik anlamda) ile ilgili bir gezegen ve mitolojik figürdür.

Erklik bu anlamda Lord Nergal olabilir, tabii kendi görüşümdür.

İyi akşamlar.
Esenlikler,

Sorum çok absürt olacak fakat merak ediyorum. Yunan mitolojisinde Zeus'un ölümlü/tanrıça veya kendi akrabası fark etmeksizin herkesten çocuğunun olmasının sembolik anlamı nedir?
 
unforgiven said:
Esenlikler,

Sorum çok absürt olacak fakat merak ediyorum. Yunan mitolojisinde Zeus'un ölümlü/tanrıça veya kendi akrabası fark etmeksizin herkesten çocuğunun olmasının sembolik anlamı nedir?

Esenlikler,

Bir bilgim yok.

İyi geceler.
 
unforgiven said:
Esenlikler,

Sorum çok absürt olacak fakat merak ediyorum. Yunan mitolojisinde Zeus'un ölümlü/tanrıça veya kendi akrabası fark etmeksizin herkesten çocuğunun olmasının sembolik anlamı nedir?

Esenlikler,

SS olmadan önce Zeus'un genel olarak erkekliği temsil ettiğini okumuştum. Antik Yunan'da da diğer birçok kültürdeki gibi çocuk sahibi olmak, bir hayat yaratmak kutsaldı. Bu yüzden ideal erkek olarak Zeus bir çok şeye can veren/yaşama enerjisi veren tanrıydı.

Bir de şöyle bir şey var ki mitolojilerde evlilikler gerçek manada evliliği kastetmiyor. Örnek uyduruyorum şu an, Yağmur Tanrıçası ve Toprak Tanrısı ilişkiye girse ve çocukları orman perileri olsa, bu insanlara yağmurun ve toprağın birleşiminin tohumları çatlattığını öğretmek için yapılmış bir hikayenin sembolizmini kaybederek gerçek kişiler olarak algılanmış versiyonu oluyor.

Son olarak, eril enerji başlatan ve hayat veren enerji. Bu koç burcunun burçları başlatmasından Güneş'in dünya üzerindeki hayatın kaynağı olmasına kadar çok geniş bir konu. Eril enerjinin Yunanlar tarafından idealize edilmiş Tanrısı Zeus'un bir çok şeye can vermesini/sebep olmasını/babalık etmesini ben böyle yorumluyorum.

İyi günler.
 
unforgiven said:
Bright Truth said:
Esenlikler,

Elinize sağlık.

Dediklerinize bir ekleme yapmak istiyorum. Erklik'in Lord Nergal olabileceği görüşündeyim. Bunun sebebi Sanskritçe "Yama"nın Plüton ile ve Lord Nergal ile ilişkili olduğunu biliyoruz. Erklik de eğer "erk"ten geliyorsa, yani güçten geliyorsa, Plüton ile rahatça ilişkilendirilebilir. Plüton/Hades, yeraltını yönetir. Daha doğrusu karanlığa (bilinmeyene) dalmak, güç, ölüm (ölüm, dönüşüm için gereklidir, metaforik anlamda) ile ilgili bir gezegen ve mitolojik figürdür.

Erklik bu anlamda Lord Nergal olabilir, tabii kendi görüşümdür.

İyi akşamlar.
Esenlikler,

Sorum çok absürt olacak fakat merak ediyorum. Yunan mitolojisinde Zeus'un ölümlü/tanrıça veya kendi akrabası fark etmeksizin herkesten çocuğunun olmasının sembolik anlamı nedir?

Onun insanların ve tanrıların babası gibi bir ünvanı olduğundan dolayı yaşadığı ilişkilerde de metaforik/alegori anlamlar mesela apollo onun öz oğlu değil ama mitolojide öyle mesela odin freya ile evli değil ama mitolojide öyle tabi neyi temsil ettikleri bilinmez ve çözmekte çok zordur bu yüzden bizimle bilmediğimiz bir olaydan birden fazla alegori olabilir yani
 
Esenlikler,
Ellerinize sağlık. Birkaç yere değinmek istiyorum. Tamu ve özellikle Erlik Han Budizm'den geçmemiştir. Budist dönemde Erlik Han'ın ilk tasvirleri yapılmıştır. Bu yüzden böyle yanlış bir algı vardır. Zaten kaynaklar arasında Kaşgarlı Mahmut adındaki arap sevici müslüman efendilerine kendi kavmini sevdirmek için pek çok ortak yön aramaya çalışmıştır. Önce Erlik Han'dan bahsedeyim. Erlik Han figürü Budizm'den çok önce de vardı. Bu bahsettiğim zaman dilimi öyle birkaç yüzyıl öncesi değil, ta Ural ve Sibirya Taygaları'nda izole biçimde yaşarken sahip olduğumuz bir figür. Bu sebeple de hakkında en fazla bilgiye sahip olduğumuz Tanrı Erlik Han'dır. Hatta Türk Mitolojisi'nin bu döneminde Tanrı diye bir şey yoktu. Sadece doğa ruhları vardı. Erlik Han da o zamanlar bir toprak İyesiydi ve Erlik diye değil "Yerlik" diye anılıyordu. Biz Tayga'dan bozkıra inince Mitolojimiz de değişti ve bunun sonucunda (detayları geçiyorum) Erlik Han yeraltı konseptli bir Tanrı halini aldı. Yani direkt Türk kökenli bir Tanrı. Ayrıca Mahmut gibilerinin anlattığı da direkt yanlış zira Türk kozmogonisinde direkt olarak "mutlak iyi" veya "mutlak kötü" kavramları yoktur. Hatta direkt Bay Ülgen "dengenin korunması için kardeşi Erlik'e Alkışlar adayıp ona kurbanlar verilmesini istediği"(doğrudan Magnum Opus öğretisidir bu.) anlatılar da var. Bu bahsettiklerimiRadlov - Aus Sibirien, Yaşar Çoruhlu - Türk mitolojisinin kısa tarihi,Türk mitolojisi sözlüğü - Celal Beydili, Uno Harva - Altay panteonu gibi kaynaklardan bulabilirsiniz
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Satan

Back
Top