Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Welcome to Our New Forums

  • Our forums have been upgraded! You can read about this HERE

"Güç" kavramı

Bahzusua

New member
Joined
Feb 8, 2021
Messages
14
Esenlikler,

Güç dediğimiz somut kavram Satanizmde ne gibi bir önem taşımakta? Güçten kastığım fiziksel veyahut Ruhani bir güç değil. İnsanların üzerindeki bir güç. Bir satanistin bir mekanda en çok saygı gören ve en çok şeye sahip birisi olmasını istemesi ne kadar doğru? Sahiplikten kastığım SADECE para değil, evet içinde para da var ancak buna zeka, mülk veyahut yanında olacak sadık dostlar sayılabilir. Kısaca bir satanistin bir mekanda en çok şeye sahip, Bir satanistin ortamda en güçlü olmasını istemesi ne kadar doğru?

Konu biraz saçma ancak merak ediyorum.
 
Bahzusua45 said:
Esenlikler,

Güç dediğimiz somut kavram Satanizmde ne gibi bir önem taşımakta? Güçten kastığım fiziksel veyahut Ruhani bir güç değil. İnsanların üzerindeki bir güç. Bir satanistin bir mekanda en çok saygı gören ve en çok şeye sahip birisi olmasını istemesi ne kadar doğru? Sahiplikten kastığım SADECE para değil, evet içinde para da var ancak buna zeka, mülk veyahut yanında olacak sadık dostlar sayılabilir. Kısaca bir satanistin bir mekanda en çok şeye sahip, Bir satanistin ortamda en güçlü olmasını istemesi ne kadar doğru?

Konu biraz saçma ancak merak ediyorum.

Esenlikler,

Güç çok geniş bir kavramdır ufak bir bilgiden tutun vücudumuz, ruhumuz, zihnimiz, çevremiz, dayanıklılığımız, konumumuz ve yeteneklerimiz dahil birçok şeyi kapsıyor. Tüm bunları incelediğimizde gördüğümüz ortak payda evreni etkileyebilme ve değiştirebilme kapasitesi gibi görünüyor. Bu etkinin fiziksel olmasına gerek yok, örneğin stoacılık gibi bir felsefe bir insanın dünyayı değerlendirmesini değiştirerek çektiği acıyı azaltabilir ve bu da kişinin daha kaliteli bir yaşam sürmesine sebebiyet verir. Yani güç sadece dışarıya etki edebilmek değildir, kendimize yaptığımız etkiler de bir çeşit güçtür.

Gücün tersi zayıflıktır. Zayıflık çoğu zaman acıya sebebiyet verir ve dünyadaki birçok acı ve kötülük, zayıflıktan kaynaklanır. Burada zayıflığın ne olduğunu çok iyi anlamak gerek. Sadece fakirlik, ruhani olarak güçsüzlük veya cehaleti kastetmiyorum (bunlar da zayıflıktır); bunlar harici kendine hakim olamamak da bir çeşit zayıflıktır. Örneğin çoğu kötülük, kişinin dürtülerinin ve duygularının mantığının önüne geçmesinden kaynaklanır. Güç zorunlu olarak sorumluluk kavramını getirir, kişi gücünün sorumluluğuna (yani erdemlere) uyduğu sürece güçlü olmasından veya güç istemesinden yana bir problem yoktur. Hatta güç istenci o kadar doğal bir kavramdır ki, Nietzsche dünyanın ve her şeyin güç istencinin bir tezahürü olduğunu söylemiştir.

Tabii ki söylediğim gibi güç sorumluluğu doğurur ve etik çerçevesinde kullanılmalıdır. Marcus Aurelius bu konuda örnek gösterilebilecek en iyi kişidir diye düşünüyorum. Kendisi Roma İmparatoruydu ve gücünü şatafat için değil, halkı için kullandı. Bir diğer örnek de Atatürk olabilir, hatta insanlık tarihinin dışına çıkarsak doğrudan Şeytan'ın kendisi de buna bir örnek olarak gösterilebilir. Yüksek Rahip de SS'ler için yavaş yavaş etik konulu vaazlar yazmaya başladı, doğrudan tarihi araştırmaya veya felsefe öğrenmeye vakti yetmeyenler bunlardan faydalanabilir.

Son olarak SS'ler olarak en büyük problemimiz yeterince güçlü olmamak. Eğer gerektiği kadar güçlü olsaydık ülkeyi, hatta dünyayı çoktan değiştirebilirdik. İnsanlara sermayenin kötü olduğu düşüncesini, bilginin ve farkındalığın acıya sebebiyet vereceği fikrini ve hayatın boş olduğu kaanatini aşılayarak dünyayı bugün bulunduğumuz hâle getirmeyi başardılar. Kısacası güçsüz olduğumuz sürece acı çekmeyi sürdüreceğiz. Yukarıda yazdığım her şeyi geçersek, bu bile cevabı açıkça ortaya koyuyor. Gerçekleşen depremde çektiğimiz acının da sebebi yine zayıflıkta (cehalet, fakirlik, eğitimsizlik vs. vs.) aranmalı, güçlü olmak zorundayız. Biz güçlü olmazsak onlar güçlü olacaklar ve güçlerini nasıl kullanacaklarını hepimiz biliyoruz.
 
Baroness Blossom said:
Esenlikler,

Bana çok tanıdık geliyorsun lütfen e-posta adresinizi verir misiniz ?

İyi günler.

Foruma uygun bir E Posta adresim yok. Diğer adreslerim yahudi siteleri üzerinden kurulu. İlerde kurunca iletirim. İsminizi not aldım.
 
Alterai said:
Bahzusua45 said:
Esenlikler,

Güç dediğimiz somut kavram Satanizmde ne gibi bir önem taşımakta? Güçten kastığım fiziksel veyahut Ruhani bir güç değil. İnsanların üzerindeki bir güç. Bir satanistin bir mekanda en çok saygı gören ve en çok şeye sahip birisi olmasını istemesi ne kadar doğru? Sahiplikten kastığım SADECE para değil, evet içinde para da var ancak buna zeka, mülk veyahut yanında olacak sadık dostlar sayılabilir. Kısaca bir satanistin bir mekanda en çok şeye sahip, Bir satanistin ortamda en güçlü olmasını istemesi ne kadar doğru?

Konu biraz saçma ancak merak ediyorum.

Esenlikler,

Güç çok geniş bir kavramdır ufak bir bilgiden tutun vücudumuz, ruhumuz, zihnimiz, çevremiz, dayanıklılığımız, konumumuz ve yeteneklerimiz dahil birçok şeyi kapsıyor. Tüm bunları incelediğimizde gördüğümüz ortak payda evreni etkileyebilme ve değiştirebilme kapasitesi gibi görünüyor. Bu etkinin fiziksel olmasına gerek yok, örneğin stoacılık gibi bir felsefe bir insanın dünyayı değerlendirmesini değiştirerek çektiği acıyı azaltabilir ve bu da kişinin daha kaliteli bir yaşam sürmesine sebebiyet verir. Yani güç sadece dışarıya etki edebilmek değildir, kendimize yaptığımız etkiler de bir çeşit güçtür.

Gücün tersi zayıflıktır. Zayıflık çoğu zaman acıya sebebiyet verir ve dünyadaki birçok acı ve kötülük, zayıflıktan kaynaklanır. Burada zayıflığın ne olduğunu çok iyi anlamak gerek. Sadece fakirlik, ruhani olarak güçsüzlük veya cehaleti kastetmiyorum (bunlar da zayıflıktır); bunlar harici kendine hakim olamamak da bir çeşit zayıflıktır. Örneğin çoğu kötülük, kişinin dürtülerinin ve duygularının mantığının önüne geçmesinden kaynaklanır. Güç zorunlu olarak sorumluluk kavramını getirir, kişi gücünün sorumluluğuna (yani erdemlere) uyduğu sürece güçlü olmasından veya güç istemesinden yana bir problem yoktur. Hatta güç istenci o kadar doğal bir kavramdır ki, Nietzsche dünyanın ve her şeyin güç istencinin bir tezahürü olduğunu söylemiştir.

Tabii ki söylediğim gibi güç sorumluluğu doğurur ve etik çerçevesinde kullanılmalıdır. Marcus Aurelius bu konuda örnek gösterilebilecek en iyi kişidir diye düşünüyorum. Kendisi Roma İmparatoruydu ve gücünü şatafat için değil, halkı için kullandı. Bir diğer örnek de Atatürk olabilir, hatta insanlık tarihinin dışına çıkarsak doğrudan Şeytan'ın kendisi de buna bir örnek olarak gösterilebilir. Yüksek Rahip de SS'ler için yavaş yavaş etik konulu vaazlar yazmaya başladı, doğrudan tarihi araştırmaya veya felsefe öğrenmeye vakti yetmeyenler bunlardan faydalanabilir.

Son olarak SS'ler olarak en büyük problemimiz yeterince güçlü olmamak. Eğer gerektiği kadar güçlü olsaydık ülkeyi, hatta dünyayı çoktan değiştirebilirdik. İnsanlara sermayenin kötü olduğu düşüncesini, bilginin ve farkındalığın acıya sebebiyet vereceği fikrini ve hayatın boş olduğu kaanatini aşılayarak dünyayı bugün bulunduğumuz hâle getirmeyi başardılar. Kısacası güçsüz olduğumuz sürece acı çekmeyi sürdüreceğiz. Yukarıda yazdığım her şeyi geçersek, bu bile cevabı açıkça ortaya koyuyor. Gerçekleşen depremde çektiğimiz acının da sebebi yine zayıflıkta (cehalet, fakirlik, eğitimsizlik vs. vs.) aranmalı, güçlü olmak zorundayız. Biz güçlü olmazsak onlar güçlü olacaklar ve güçlerini nasıl kullanacaklarını hepimiz biliyoruz.

Esenlikler,

Verdiğiniz değerli cevaplar için teşekkür ederim. SS olmayan insanlar için durum böyle, ancak SS olan bir grubun içinde güçlü olmak, veyahut gücünü ortaya koymak ne kadar doğru?
 
Bahzusua45 said:
Esenlikler,

Verdiğiniz değerli cevaplar için teşekkür ederim. SS olmayan insanlar için durum böyle, ancak SS olan bir grubun içinde güçlü olmak, veyahut gücünü ortaya koymak ne kadar doğru?

Esenlikler,

Genel olarak söylediğim her şey SS'ler için de geçerli, burada asıl dikkat edilmesi gereken kısım sizin güç istemenizden çok erdemlere uygun bir şekilde güç istemeniz. Önceki gönderimde de belirttiğim gibi güç bizim evrene ve kendimize olan etki potansiyelimiz diye sezgisel (sezgisel diyorum çünkü bir noktada bu tanım da yetersiz kalacaktır) bir şekilde tanımlanabilir, zayıflık bunun tam tersidir, yani atıllığımızdır. Etki alanımız arttıkça yaşamımızın konforunu arttırmak mümkün hâle gelir, bu da zorunlu olarak kişi için gücü iyi kılar; zaten kullandığımız "iyi" kelimesinin bile aslı "edgü" şeklindedir ve faydalı demektir.

Öte yandan bu "fayda" sadece sizin için mi yoksa çevreniz de bundan faydalanacak mı? İşte etik dediğimiz şey bu noktada çevremizle etkileşmeye başladığımız anda ortaya çıkar. Güç istencinin doğallığının tartışılmazlığı ile beraber etikliği tamamen kişiye bağlıdır.

Örnek vermem gerekirse bir arkadaş ortamında bulunduğunuzu ve üniversite sınavına hazırlandığınızı düşünelim, A isimli bir arkadaşınız genel olarak sizden çok daha iyi sonuçlar alıyor ve sizde onu geçmek istiyorsunuz. Bu gayet doğal bir arzu olmakla beraber, A'yı geçme hırsı eğer A'dan nefrete dönüşürse yani hırslarınız sadakatinize ve dostluğunuza zarar verirse bu noktada erdemlerin üzerini çizmiş oluyorsunuz ve tabii bunun yanlış olduğunu söylemeye gerek yok. Öte yandan bunun dozunu tutturabilirseniz; yani A'nın sizi geçmesi, sizin ondan nefret etmenize veya ona olan sadakatinize zarar vermeyecek ise bu durumda bir problem olmazdı.

Şunu da belirtmek gerek, diyelim ki bulunduğunuz ortamın en güçlüsü oldunuz. Duracak mısınız? Hayır, ilerlemeye devam etmek zorundasınız. Gelişimin sonsuz olduğunu biliyoruz dolayısıyla ne kadar güçlü olursak olalım daima daha da ilerisi olacak. Yani çevrenizle yarışmaktansa kendinizle yarışmanız daha iyi olabilir, kısacası mentaliteniz X kişisini geçmek yerine olabileceğiniz en mükemmel kişi olmak (potansiyeline ulaşmak) olmalıdır diye düşünüyorum. Çevrenizle kıyas biçmek potansiyelinizi daraltmak (veya yükseltmek) olur. Tabii herkese uygun bir mentalite yok, çünkü doğalarımız farklı. Sonda belirttiğim kendinizle yarışma durumu, bazıları için daha yararlı olacakken bazılarının hırsını söndürüp çalışmasını engelleyebilir. Hayat zaten bize uygun kafa yapısını gösterecektir. Yani özetle evet, en güçlü olmak istemeniz sorun değil ama bu sadakatinize, dostluk bağlarınıza ve diğer erdemlerinize zarar vermemeli ve bu gücün sadece kendiniz için değil çevreniz için de olduğunu unutmamalısınız. İşin özü hırslı olunacaksa da Centil hırsına sahip olunmalı, Yahudi hırsına değil.
 
Alterai said:
Bahzusua45 said:
Esenlikler,

Verdiğiniz değerli cevaplar için teşekkür ederim. SS olmayan insanlar için durum böyle, ancak SS olan bir grubun içinde güçlü olmak, veyahut gücünü ortaya koymak ne kadar doğru?

Esenlikler,

Genel olarak söylediğim her şey SS'ler için de geçerli, burada asıl dikkat edilmesi gereken kısım sizin güç istemenizden çok erdemlere uygun bir şekilde güç istemeniz. Önceki gönderimde de belirttiğim gibi güç bizim evrene ve kendimize olan etki potansiyelimiz diye sezgisel (sezgisel diyorum çünkü bir noktada bu tanım da yetersiz kalacaktır) bir şekilde tanımlanabilir, zayıflık bunun tam tersidir, yani atıllığımızdır. Etki alanımız arttıkça yaşamımızın konforunu arttırmak mümkün hâle gelir, bu da zorunlu olarak kişi için gücü iyi kılar; zaten kullandığımız "iyi" kelimesinin bile aslı "edgü" şeklindedir ve faydalı demektir.

Öte yandan bu "fayda" sadece sizin için mi yoksa çevreniz de bundan faydalanacak mı? İşte etik dediğimiz şey bu noktada çevremizle etkileşmeye başladığımız anda ortaya çıkar. Güç istencinin doğallığının tartışılmazlığı ile beraber etikliği tamamen kişiye bağlıdır.

Örnek vermem gerekirse bir arkadaş ortamında bulunduğunuzu ve üniversite sınavına hazırlandığınızı düşünelim, A isimli bir arkadaşınız genel olarak sizden çok daha iyi sonuçlar alıyor ve sizde onu geçmek istiyorsunuz. Bu gayet doğal bir arzu olmakla beraber, A'yı geçme hırsı eğer A'dan nefrete dönüşürse yani hırslarınız sadakatinize ve dostluğunuza zarar verirse bu noktada erdemlerin üzerini çizmiş oluyorsunuz ve tabii bunun yanlış olduğunu söylemeye gerek yok. Öte yandan bunun dozunu tutturabilirseniz; yani A'nın sizi geçmesi, sizin ondan nefret etmenize veya ona olan sadakatinize zarar vermeyecek ise bu durumda bir problem olmazdı.

Şunu da belirtmek gerek, diyelim ki bulunduğunuz ortamın en güçlüsü oldunuz. Duracak mısınız? Hayır, ilerlemeye devam etmek zorundasınız. Gelişimin sonsuz olduğunu biliyoruz dolayısıyla ne kadar güçlü olursak olalım daima daha da ilerisi olacak. Yani çevrenizle yarışmaktansa kendinizle yarışmanız daha iyi olabilir, kısacası mentaliteniz X kişisini geçmek yerine olabileceğiniz en mükemmel kişi olmak (potansiyeline ulaşmak) olmalıdır diye düşünüyorum. Çevrenizle kıyas biçmek potansiyelinizi daraltmak (veya yükseltmek) olur. Tabii herkese uygun bir mentalite yok, çünkü doğalarımız farklı. Sonda belirttiğim kendinizle yarışma durumu, bazıları için daha yararlı olacakken bazılarının hırsını söndürüp çalışmasını engelleyebilir. Hayat zaten bize uygun kafa yapısını gösterecektir. Yani özetle evet, en güçlü olmak istemeniz sorun değil ama bu sadakatinize, dostluk bağlarınıza ve diğer erdemlerinize zarar vermemeli ve bu gücün sadece kendiniz için değil çevreniz için de olduğunu unutmamalısınız. İşin özü hırslı olunacaksa da Centil hırsına sahip olunmalı, Yahudi hırsına değil.

Esenlikler,

Bana ve soruma vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Diğer kısma gelirsek kullanılacak güç yahudiler gibi bencil bir fikirden ziyade daha çok adaleti ve dengeyi sağlamakla ilgili. Bir insanın gücü varsa o insan bir yerin yaşantısını yönetir. Bencilce kullanılmazsa da adalet ortaya çıkar mantığı ile düşünüyorum.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Satan

Back
Top