Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Welcome to Our New Forums

  • Our forums have been upgraded! You can read about this HERE

Türk Mitolojisinde Kurt Motifi, Bozkurt ve Ergenekon Destanlarının Bir Analizi

Alterai

Member
Joined
Jul 19, 2021
Messages
31
Türk Mitolojisinde Kurt Motifi



Her şeyden önce esenlikler, bugünkü yazımızda Türk Mitolojisindeki kurt motifine değinecek bu motiften hareket ederek Ergenekon ve Bozkurt Destanlarının ne anlattığına dair bir akıl yürütme yapacağız. Yazıya devam etmeden önce burada anlatacağım fikirlerin büyük bir kısmının önceki yazımdan farklı olarak bana ait olmadığını belirtmek istiyorum. Bu yazıda yaptığım şey okuduklarımı toplayıp bir yorum çıkartmak, kendi fikirlerimi eklemek ve birkaç ilişkilendirme yapmaktır. Yazı sonunda bu konuya tekrar değineceğim. Bunu da belirttiğime göre kurt motifini incelemeye başlayabiliriz.

Bir alıntı ile başlayalım:

Çin yıllıklarında bu efsanenin biraz değişik şekilleri de verilmektedir. Benzer şekilde Ti boyları bir ilah olarak nitelenen alacalı bir kurdun, bir hükümdar kızıyla birleşmesinden meydana gelmiştir. Kagnılı Türk boylarından Kao-ch'elerin de erkek kurttan türeyişini anlatan bir efsane vardır. Bu efsaneye göre, Kao-ch'e hükümdarı, çok akıllı olan kızlarını insanoğullarıyla değil tanrılarla evlendirmek istediği için, bir tepe üzerine terk eder. Bir müddet sonra ihtiyar bir kurt tepe üzerinde dolaşmaya başlayınca, küçük kız onun tanrı olduğunu düşündüğünü ve onunla evleneceğini kardeşine söyler. Ablasının gitmemesi için ısrar etmesine rağmen kurtla evlenen kız, Kao-ch'e halkının türemesini sağlar. -Yaşar Çoruhlu, Türk
Mitolojisinin Ana Hatları, syf: 107

Burada anlatılan ikinci hikaye Türeyiş Destanımız, pek bir yorumlamaya gerek kalmaksızın görüleceği gibi burada kurt motifi doğrudan tanrılarla ilişkilendirilmiş. Bir satanist olarak buraya baktığımda düşündüğüm şey bu destanın düşman gelmeden önce atalarımızın tanrılarla evlenmesinin bir yansımasını içerdiği, diğer mitlerdeki insan-tanrı evliliklerinin de kökleri yüksek olasılıkla aynı şekildedir.

Peki tanrılar neden kurt motifi ile ifade ediliyorlar? Bu sorunun cevabına gelmeden önce Şeytanla alakalı hatırlamamız gereken bir şey var, çevrilmiş şeytan yazısından bir alıntı yapacağım:

Kendisi Orion İmparatorluğunun Nordik Tanrılarının En Üst Lideridir. Birçoğumuz Onu sıklıkla görürüz, ve görenler de görmeyenler de Onunla çok yakın bir ilişki içindedir.

Şeytan Orion İmparatorluğunun Nordik Tanrılarının en üst lideridir. Bu alakayı kurabilmek için köpek ve kurt sembollerinin ezoterizmde Sirius Yıldızını sembolize ettiği detayını bilmemiz gerek. Sirius, Büyük Köpek Takımyıldızı’nın en parlak yıldızıdır ve bu Takımyıldız da Mitoloji’de de "avcı Orion"un köpeği olarak betimlenir. Anlayacağınız Büyük Köpek Takımyıldızı Orion'a çok yakındır.
Atalarımız muhtemelen bu yüzden tanrılarla evlenme veya birliktelik hikayelerinde kurt veya köpek motifini tercih ettiler lakin muhtemelen zamanla düşmanın centilleri sistematik bir şekilde cehalete sürüklemesiyle kurt motifinin ifade ettiği mana yerini hakiki bir kurda bıraktı. Kurt dışında soylarını farklı hayvanlara dayandıran çeşitli kabilelerde bulunuyor, bir alıntıyla:

Kartal için yapılan özel tören ve ayinler de, muhtemelen belli bazı kabile veya soylarla sınırlı olup, Dyrenkova’nın aktardığına göre, bir Teleüt kabilesi olan Märkutlar, kendi soylarının “Berkut” kuşuna dayandığına, benzer şekilde Jutty kabilesi, soylarının koyundan, Jurta kabilesi ise, beyaz başlı kartaldan geldiğine inanırlar. -Uno Harva, Altay Panteonu, syf: 380

Yine de hayvandan gelme öykülerinde ön plana çıkan iki ana motif kurt ve kartaldır. Kurt motifinin tanrıları sembolize ettiğini söyledik, peki kartal ne manaya geliyor? Ben kartalın ruhla alakalı bir motif olduğu kanısındayım. Şamanların yaşadıkları astral deneyimlerde kartal formuna geçtikleri anlatılagelir ancak ruh-kartal ilişkisi sadece bununla da sınırlı değil. Satanizme göre hayvan ruhlarının bile kanatları vardır. Merak edenler çevrilmiş ruhun kanatları meditasyonu sayfasının başını okuyabilirler.

Bunlar dışında mitolojilerde de Kartal ve Hayat Ağacı arasında ilişkilendirmeler vardır, Hayat Ağacı ise insan ruhunun bir haritasıdır ve o da Dünya Ağacı motifiyle oldukça bağlantılıdır:

The world tree is a motif present in several religions and mythologies, particularly Indo-European religions, Siberian religions, and Native American religions. The world tree is represented as a colossal tree which supports the heavens, thereby connecting the heavens, the terrestrial world, and, through its roots, the underworld. It may also be strongly connected to the motif of the tree of life, but it is the source of wisdom of the ages.

Aşağıdaki alıntılar da Hayat Ağacı ruh bağlantısı ile kartal Hayat Ağacı bağlantısını ortaya koyuyor:
“Hayat Ağacı”, Hristiyanlık ve İslam gibi İbrahimi inançlardan binlerce yıl önce de vardır. Hayat Ağacı aslında insan ruhunun bir haritasıdır. Ağacın gövdesi omuriliği, dallarıysa chi/vril/prana/cadıgücümüzün dolaşımına yarayan 144,000 nadi’yi temsil eder. Meyveler meditasyonun ödülüdür; ruhun güçlenmesinin sembolüdür. Veterinerlikte ve dünyanın her yerinde tıpta gördüğümüz yılanlı Kadüse sembolü, Kundalini gücünü temsil eder. Ne yazık ki, varlığın her seviyesinde iyileşmeyi ve sağlığı temsil eden bu en kutsal sembol, İbrahimi inançlar tarafından iğrenç bir şekilde hakarete uğramış ve kirletilmiştir. (Yine çevrilmiş bir yazıdan aldım bunu)

Eski Persler, dünya ağacını aynı zamanda “ Kartal Ağacı” olarak da adlandırırlar. Birçok efsanede, bu ağacın tepesine tüneyen kartaldan bahsedilir ki, Hind ve Hind etkisi taşıyan Orta Asya efsanelerinde, kanatlarını çırpması ile fırtınalar yaratan kudretli Garuda (Kartal) bu ağacın tepesinde tünemektedir. Ön Asya kültürlerinde rastlanan bu tasavur şekline, arkeolojik tetkiklerde ortaya çıkan mühürlerde sıklıkla dünya ağacının üzerine tünemiş kartal figürlerinde rastlanır. Bunların dışında değişik coğrafyalardan dikkâte değer benzeri örnekler de bulmak mümkündür. Meselâ, İzlanda mitolojisinde geçen “dünya
meşesi”nin (yggdrasils askr) tepesinde bir kartal vardır ve önceki bölümlerde bahsetmiş olduğumuz gibi Kuzey Sibirya efsanelerinde yer alan çift başlı kartal “dünya sütunu”nun üzerinde tünemektedir. -Uno Harva, Altay Panteonu, syf: 65

Toparlarsak hayvandan gelme öykülerinin kurt ve kartala dayanma sebepleri bunlardır. Kurt Sirius Takımyıldızı yoluyla Orion'u temsil ederken kartal da muhtemelen tanrıların ruhuna dair bir sembolizasyon olabilir. Diğer ata olarak gösterilen hayvanların da belirli ezoterik manaları olabilir veya zamanın yarattığı tahribat yahut düşman dezenformasyonu da olabilirler. Değinmek istediğim bir diğer motifse çift başlı kartaldır, çift başlı kartal da Sirius'u temsil eder. Çünkü Sirius'u her ne kadar Büyük Köpek Takımyıldızının her parlak kısmı olarak tanımlasak dahi aslında Sirius iki ayrı yıldızdır ve tek bir yıldız olarak yeryüzünden görünür, aşağıdaki alıntı evrim ağacının bu yazısından:
Sirius, tek gibi gözükse de aslında Güneş'in yaklaşık iki katı olan Sirius A (en parlak) ve beyaz cüce olan Sirius B'den oluşan çift yıldız (binary) sistemidir.

Anlayacağınız kartalın bir başı Sirius A'ı diğer başı Sirius B'i temsil eder. Kartal ve kurt motiflerinin çeşitli varyasyonlarına detaylıca değindiğimize ve ilişkilendirmeleri tamamladığımıza göre Ergenekon ve Bozkurt destanlarının analizine geçebiliriz ama önce ufak iki detaydan bahsedelim. İlk detay Roma ve Reich bayraklarında da kartalın olduğudur, hatta Roma çift başlı kartalı da kullanmıştır. İkinci detaysa kartal-hayat ağacı ilişkisinin başka bir örneği olan Anzu adlı kartal tanrı, bu tanrı İnanna ve Huluppu Ağacına dair olan bir hikayede yer alıyor ki Huluppu Ağacı Hayat Ağacının bir arketipi. Kartal-ruh ilişkisi burada da karşımıza çıkıyor.




Bozkurt ve Ergenekon Destanları Aslında Ne Anlatıyor?



Bu iki destan da yüzeysel bir şekilde yaklaşıldığında asıl manaları zerre anlaşılamayacak bir mesaj taşımaktadır. Zaten hemen hemen pek çok mit böyledir, düşman sık sık bu tarz anlatıları düz anlamlandırarak bozmaya çalışır, bu anlatım şeklinin sebebi tahminimce bilgiyi gelecek nesillere daha tehlikesiz biçimde aktarmaktır veya tanrılarla iletişimin düşman tarafından engellenmesi de bunda etkili olmuş olabilir tanrılar anlatmak istedikleri mesajları doğrudan veremedikleri için dolambaçlı yollar izlemiş olabilirler bu yollarda belki hikayeleştirilmiştir.

Bozkurt ve Ergenekon destanları birbirinden ayrılamayacak birbiri ile alakalı iki destandır. Ergenekon, Bozkurt'un devamı niteliğindedir bu sebeple birbirlerinden ayrı incelenemezler. Bu yüzden öncelikli olarak Bozkurt destanına bakmamız şart, kısa bir özetini ve internetten bulabileceğiniz farklı anlatımları buraya bırakıyorum:

Türkler Batı Denizi kıyılarında otururken bir düşman baskınına uğradılar. Bütün Türkler kılıçtan geçirildi. Yok oldu. Ölüler arasında yaralı bir genç kalmıştı, düşmanlar onu da bulup kollarını, bacaklarını kestiler. Fakat genç ölmemişti. Öyle bırakıp gitmişlerdi. Bir dişi bozkurt gelip gencin yaralarını iyileştirdi, onu sütü ile besledi, kurtardı. Sonra düşmanlar geri dönüp bu genci öldürmek istediler. Kurt, yiğidi kaçırdı, kimsenin bulamayacağı bir mağaraya götürdü. O mağarada yaşadılar. On erkek çocukları oldu. Çocuklar büyüyüp evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan biri Aşine boyu idi. Aşine, bütün kardeşlerinin en akıllısı olduğu için Türkler'e hükümdar oldu. Soyunu unutmadığını göstermek için de çadırının kapısının önüne, üzerinde kurt başı bulunan bir bayrak dikti.



Hunların bir boyu olan ve adına Aşina denilen Türk boyu Hazar Denizinin batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu. Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı. Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hattâ içlerinden acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun gördü; düşündükleri gibi yaptılar. Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar; bırakıp gittiler. O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi, çocuğu emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini arttırdı. Zamanla Bozkurt'un beslediği çocuk gürbüzleşti. Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Aşina soyunu yok eden düşman başbuğu, kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını öğrendi. Adamlar gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi. Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti, dişleriyle genci yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi; orada da durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek dağlarla çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi; on oğlan doğurdu! Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan, av hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi. Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu. Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti. Aradan çok yıllar geçti. Aşina boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan oldu. Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha güzel yurtlara yerleştiler.

Birkaç farklı anlatımı daha olmakla beraber genel anlatım Türklerin katledilmesi son kalan Türk'ün sakat bırakılması ve dişi bir kurdun son Türk çocuğuna yardım edip onunla birleşmesidir. Daha önce kurt motifinin tanrıları temsil ettiğini yahut tanrılarla alaka kurduğunu belirtmiştim, dişi kurt ve erkek kurtsa tanrılarla alakalı iki ayrı durumu temsil ediyorlar. Erkek kurt Sirius ile gerçekleşen kan bağını, Siriusyen tohumlanmayı, dişi kurtsa Siriusyen beslenmeyi, Siriusyen bilgilenmeyi temsil ediyor. Aslında Bozkurt Destanında anlatılanlar Türk halkı vesaire değil, Centiller. Düşman olarak anlatılagelenlerse hakiki düşman YHWH, savaşın kaybedilmesi Tanrılarımız ve Düşman arasında kaybedilen antik mücadele, son Türk çocuğunun sakat bırakılması ise insanlığın eski gücünden ve bilgeliğinden koparılıp zayıflatılmasını anlatıyor.

Ancak tüm bu duruma rağmen dişi bir kurdun yardımıyla sakat çocuk büyüyüp güçleniyor ve nihayetinde onun soyundan gelenler düşmana galip gelmeyi başarıyorlar. İşte bu atalarımızın umudunu temsil ediyor, tanrıların yardımıyla eninde sonunda gelişeceğimiz ve düşman tahakkümünü parçalayacağımızı yüzyıllar öncesinden bizlere gizlice anlatmak istemişler. Tabii zaman içinde bu soyut anlatım yüzeysel bakışlar yüzünden hep yanlış değerlendirilmiş ve asla hakkıyla anlaşılamamış.

Ergenekon Destanına gelirsek Türkologlar tarafından bu destan hep Bozkurt'un devamı olarak düşünülmüş ve değerlendirilmiştir zaten okunduğunda da bu izlenimi uyandırmaktadır. Ergenekon'u buraya alıntılayalım:

Ergenekon Destanı adıyla bilinen hikâye Göktürk destanıdır. Komşuları tarafından tuzak kurularak yok edilen Türklerden geriye kalan birkaç kişinin saklanmak için dağlık bir alanda yol araması ile başlar. Dağların arasında gizlenmiş bir ova bulan bu Türkler, oraya yerleşir ve çoğalır. Yüzyıllar sonra oraya sığmaz hale gelince, çıkmak isterler. Ancak çıkışı bulamazlar. Bunun üzerine çevredeki dağların demir madeninden yapıldığını fark ederler ve demiri eriterek çıkarlar. Çıkışta kendilerine Börte Çene adında bir erkek kurt rehberlik eder.

Anlatılmak istenen hemen hemen burada da aynıdır, düşmana karşı kaybedilen savaş sonrası bitap haldeki Türkler demirden dağlarla çevrili bir ovaya sığınmak zorunda kalırlar. Burada demirden dağlarla çevrili olmak önemli bir motif çünkü anladığım kadarıyla Altın Çağ öncesi olacağı söylenen Demir Çağı adlı bir çağ daha bulunuyor. Altın Çağ neredeyse dünyanın her yerinde anlatılagelen insanlığın en mükemmel dünya idealidir ve iki kez yaşanacağı söylenir. İlki zamanın başında iken diğeri zamanın sonuna denk gelmiştir. Arada türlü türlü çağlar bulunur bu çağlardan birisi de Altın Çağ'ın bir öncesindeki Demir Çağıdır. Demirden Dağlarla çevrili bir ovada hapsolmak, Demir Çağında olmayı temsil ediyor. Efsanenin sonunda tanrıların yardımıyla bu zaman diliminin de atlatılıp Altın Çağa geçiş yapacağımız belirtilmiş.

Son olarak kurt tarafından yetiştirilme hikayesinin bulunduğu bir diğer yer olan Romulus ve Remus hikayesini de hatırlatmak istiyorum:

İtalyan mitolojisine Etrüskler (Tuskiler) aracılığıyla geçmiş olan bir söylencedir. Türklerin mağarada kurt tarafından beslenen çocuk motifi ile birebir aynıdır. Romus ve Romulus iki (veya ikiz) kardeştirler ve Roma şehrini kurmuşlardır. Bir ırmağa bırakılırlar ve dişi bir kurt onları sudan çıkararak bir mağarada emzirir. Daha sonra çiftçi bir aile tarafından bulunarak evlat edinilirler. Roma şehrini kurmak için de kurt tarafından emzirildikleri yeri seçerler. Bu yerin etrafını çevirirken tartışmaya başlar ve kavga ederler bunun üzerine Romulus kardeşi Romus’u öldürür.

Burada da muhtemelen dişi kurdun manası Siriusyen beslenmedir.


17665.jpg


--------------------------------------------------------------------------------------------------------


Evet, yazı bu kadardı. Şimdi yazı başında bahsettiğim bu yazıdaki fikirlerin büyük bir bölümünün bana ait olmadığı kısmına geri dönelim. Bu yazının büyük bir bölümünün geldiği yer, Ergun Candan isimli yazarın Atalarımızın Gök Tanrı Dini adlı kitabıdır. Yazar hakkında kimdir, nedir, necidir bilmiyorum ama kitabı incelerken oldukça güzel noktalara parmak bastığını fark ettim ve buradaki bilgileri ufak eklemelerle sunmak istedim. Mantık filtresi ile beraber satanik filtreden geçirildiği takdirde (çünkü içinde birkaç tane dejenere bilgiye rastladım) okunması çok yararlı olacaktır. Kurt motifinin ve çift başlı kartalın asli manaları konusunu direkt bu kitaptan aldım, kartal-ruh ilişkisi ise kendi yorumum Uno Harva'nın kitaplarında okurken gözüme çarptı. Bu konu üstüne Bright Truth ile konuşurken Anzu adlı kartal tanrının da Hayat Ağacı ile bağlantılı olduğunu bana söyledi, bununda yazıya eklenmeye değeceğini düşündüm.

Ayrıca herkese önerdiğim kim olduğunu bilmesem de bir satanist kardeşimiz tarafından zamanında yazılmış bir blog yazısında da ucundan bu konuya değiniliyor, kurt motifinin tanrılarla olan alakası inceleniyor ancak destanların analizine girilmiyor, bahsettiğim bu yazı. Yazının ana konusu benim burada bahsetmediğim, 2007-2013 arası yıllarda ülkemizde gerçekleşen Ergenekon Sürecidir. Ergenekon Süreci Amerika-İsrail destekli Fetullahçı Terör Örgütü veya diğer adıyla Gülen Hareketinin ordumuzdaki vatansever, ulusalcı, milliyetçi askerlerimizi içeri almak onların yerine İsrail'in ve ABD'nin kölesi olacak kişilerin yerleştirilmesi operasyonudur. Ne yazık ki pek çok onurlu insan bu alçak düşman saldırısı sırasında aşağılanmış hapse atılmış ve vatan haini ilan edilmiştir. Daha sonra Fetullah Gülen'in gerçekte kim olduğu nasıl bir şerefsiz olduğu ortaya çıkınca pek çoğu mevcut iktidarca hapisten çıkartılmış ve kandırıldık denerek iade-i itibar yapılmak zorunda kalınılmıştır.

Ergenekon Sürecine ait belgeler bugün sızdırılmış olup aralarından bir tanesi gerçekten çok ilginçtir. Sürece ait iddianamelerden, birincinin, yirmi dokuzuncu şüphelisi SEVGİ ERENEROL'a ait belgelerde Agarta ve Şambala'dan, Siriustan, okültten bahsedilmektedir. Bu belgeler basına sızdıktan sonra yalan böyle bir konuşma yaşanmadı denmiştir. Sıradan bir bakışla bakıldığında Fetullah Gülen'in iftirası olarak görülebilir ancak satanik bir bakış açısıyla akla şu gelmektedir: "Ya içeri alınanlar sadece bir vatansever güruhtan fazlasıysa ya aralarında belirli bir düzeyde ruhani bilgilere sahip, ruhani savaştan haberdar olan satanik yahut pagan hiç değilse belirli bir miktarda hakikatin farkında olan bir kesim varsa?" Orduya dinsiz dendiğini, hatta Mustafa Kemal'in dinsiz olduğunu muhtemelen biliyorsunuzdur. Mustafa Kemal Paşaya müslüman denmesinin sebebi bu halkın başka türlü onun öğretilerine uymayacak onu aşağılayacak olmasıdır, ulusalcı kesim sık sık Mustafa Kemal'i savunabilmek için hem kendilerini hem de Mustafa Kemal Atatürk'ü müslüman olarak tanımlayarak düşüncelerini bu düzlemde savunmuştur. Mustafa Kemal ile alakalı bir alıntıyı buraya bırakıp bu konudan bahsetmeyi bırakıyorum:

Mustafa Kemal Paşa beyanatıma karşı hiddetle bütün içini ortaya döktü:
-Evet Karabekir; Arapoğlu'nun yavelerini (anlamsız, saçma sapan söz) Türk oğullarına öğretmek için Kur'an'ı Türkçe'ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım! Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler! -Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası, syf: 154

O dönemde bu iddianameler sızınca yapılan 2008-2012 arasına ait bazı haberleri buraya bırakıyorum:

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/agarta-nin-merkezi-ergenekon-9520156

https://odatv4.com/ergenekonun-merkezi-bulundu-cemberlitas-1607081200.html

https://www.milliyet.com.tr/gundem/turkler-galaktik-uygarliklardan-geliyor-973060
 
Güzel yazı olmuş. Eline sağlık.

Ergenekon destanını ilk okuduğumda ben farklı bir izlenime kapılmıştım. Belki ilgini çeker diye paylaşmak istedim. Öncelikle Cobra'nın yayazılarından bir alıntı vereceğim.

The Norse do have a myth that the human being [or the soul] was trapped in a block of ice [Ragnarok as a symbolic state], and the only thing that survives after this [and gives birth to the new world] is primarily, Thor's Thunder. This is the bioelectricity and it's a theme of all the Ancient Religions.

Ice, however it might be water, it still represents stillness and the element of water in the soul being 'solidified', long story short, density. This is "purified" through warmth and Thor's electricity, ie, bioelectricity. Eventually the ice will melt, and you will come out of this. Of course, after one comes out, they will be at best really, really numb.

Burada bahsedilen mitteki buzun, Ergenekon'da demir şekilde sembolize edildiğini düşünmüştüm. İnsanlık ısıtıcı güç(Biyoelektrik) ile dışarı çıkiyorlar. Sonrasında erkek kurt, yani tanrılar, insanlığa daha da ileri gidebilmeleri için rehberlik ediyor.

Doğru olma ihtimali çok yüksek değil. "Türklerin yaşadığı bölgede büyük buz parçaları olmadığı için böyle anlatmış olabilirler." düşüncesi ile buna varmıştım. Belki sonradan işimize yarayan bir fikir olabilir.
 
Hermit of 13 Swords said:
Güzel yazı olmuş. Eline sağlık.

Ergenekon destanını ilk okuduğumda ben farklı bir izlenime kapılmıştım. Belki ilgini çeker diye paylaşmak istedim. Öncelikle Cobra'nın yayazılarından bir alıntı vereceğim.

The Norse do have a myth that the human being [or the soul] was trapped in a block of ice [Ragnarok as a symbolic state], and the only thing that survives after this [and gives birth to the new world] is primarily, Thor's Thunder. This is the bioelectricity and it's a theme of all the Ancient Religions.

Ice, however it might be water, it still represents stillness and the element of water in the soul being 'solidified', long story short, density. This is "purified" through warmth and Thor's electricity, ie, bioelectricity. Eventually the ice will melt, and you will come out of this. Of course, after one comes out, they will be at best really, really numb.

Burada bahsedilen mitteki buzun, Ergenekon'da demir şekilde sembolize edildiğini düşünmüştüm. İnsanlık ısıtıcı güç(Biyoelektrik) ile dışarı çıkiyorlar. Sonrasında erkek kurt, yani tanrılar, insanlığa daha da ileri gidebilmeleri için rehberlik ediyor.

Doğru olma ihtimali çok yüksek değil. "Türklerin yaşadığı bölgede büyük buz parçaları olmadığı için böyle anlatmış olabilirler." düşüncesi ile buna varmıştım. Belki sonradan işimize yarayan bir fikir olabilir.



Esenlikler, öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim. Bahsettiğiniz alıntıyı daha önce görmüştüm. Yazı sonunda ve başında da belirttiğim gibi önceki yazıdan farklı olarak bu yazının içindeki fikirlerin büyük bir bölümü bana ait değil, bu yazıda kendi yorumladığım tek şey açıkçası kartal motifi oldu. Çift Başlı Kartal, Kurt, Dişi Kurt, Erkek Kurt ve Demirden Dağlar motiflerinin yorumunu Ergun Candan'ın Atalarımızın Gök Tanrı Dini adlı kitaptan aldım. Yaptığım şey kitaptaki motifleri ve yorumları dejenerelikten arındırarak tabiri caizse "satanikleştirmek" ardından da Uno Harva, Bahaeddin Ögel, Yaşar Çoruhlu gibi kişilerin eserlerine bakarak bu sembollerle alakalı materyal toplamak oldu. Bunu tekrar belirtmek istiyorum zira aksi biraz emek hırsızlığı gibi oluyor.

Buz konusuna gelirsek, bu motif aslında Türklerde de var. Hatta direkt HPHC'ın kullandığı mana ile aynı kullanılmış, tabii bunu başka bir yazıda kullanmayı ve detaylandırdıktan sonra anlatmayı düşünüyordum, Atalarımızın Gök Tanrı Dini adlı kitaptan yine:

Efsanenin bundan sonrasında ilginç bir sembol kullanıldığını görüyoruz. Bir atın, buz tutan dağa kaçması...
"At": Duyguları ve astral bedeni sembolize eder. Dağın buzlarla kaplı olması ise astralin kabalaşmasının sembolüdür. Bu da tufandan sonra yeni başlayacak olan Demir Çağ'ın o dönemki anlatımıyla ilgili bir tanımlamadır. Çünkü tufandan
sonra başlayan aşamalı aşağıya iniş sürecinde insanlık sadece bilgiden uzaklaşmamış, aynı zamanda insanlığın astral yapılarında da büyük bir kabalaşma meydana gelmiştir.


Demir Çağı tasvir eden dünya üzerindeki çeşitli toplumların mitolojilerinde bu durum farklı semboller kullanılarak dile getirilmiştir ama bu kadar manidar bir şekilde ilk kez bir mitolojide böylesine ince bir nükteyle anlatıldığına şahit oluyorum. -Ergun Candan, Atalarımızın Gök Tanrı Dini, syf: 146-147

Buz ile alakalı hikayeleri bir ara incelemeyi düşünüyorum, bir yazı çıkaracak kadar bağlantı çıkarsa belirttiğim gibi ondan da bu şekilde uzun uzun bahsedebiliriz, yani Demir Dağların Buz Motifiyle aynı görevi göreceğini pek sanmıyorum. Size de bu kitabı tavsiye ederim, pek çok sembol ve motife dair güzel yorumlamalar yapılıyor. Satanik filtre ve mantık filtresinden geçirildiği takdirde yararlı bir eser olacaktır. Tekrardan yorumunuz için teşekkür ederim.
 
Yazıya ufak bir ek yapayım,

Wings have always meant freedom, just like the eagle. In mythology freedom had a deeper meaning. That of liberation from ignorance as well as from mortality and the cicle of death and reincarnation. Other symbols of the risen serpent are the reys of the sun as seen on the Statue of Libertas; or just a sun like in Egyptian heroglyphs, often encircled by a serpent; or a shining star like the one put above the Yule tree. This because achieving the Magnum Opus is related to a brighter shining soul. The tree is our soul. The eagle above Yggdrasil symbolizes the same thing. It seems that the crown once symbolizes spiritual masters whose serpent was risen and ruled over the common people.

Forumlarda kartal motifine dair böyle bir yorum buldum, kartal ruh değil de ruhani özgürlük demekmiş. Özgürleşmek burada Samsaradan yani reenkarnasyon döngüsünden kurtulmak manasında geliyor, kısacası Magnum Opus'u gerçekleştirmiş olmak.

Yazıda ata olarak pek çok hikayede çoğunlukla Kartal ve Kurtun gösterildiğini söylemiştim. Kartalı sadece ruh manasında yorumladığım için açıkçası tam uymamıştı. Eğer ruhani özgürlük yani Magnum Opus'u gerçekleştirmek manasına geliyorsa tanrıları kast ettiği çok daha netleşmiş oluyor.
 
Alterai said:
Esenlikler,

Gerçekten mükemmel bir yazı olmuş bayıldım! Atalarımızın, hayvan motifleriyle Tanrıları nasıl ifade ettiklerini okurken aklıma, son zamanlarda özellikle popüler medyada kendisini ön plana çıkarmış olan ''erk hayvanı'' konusu geldi. Yanlış anlaşılmaların ardı arkası kesilmiyor tabii ki.

Sıradan bir bakışla bakıldığında Fetullah Gülen'in iftirası olarak görülebilir ancak satanik bir bakış açısıyla akla şu gelmektedir: "Ya içeri alınanlar sadece bir vatansever güruhtan fazlasıysa ya aralarında belirli bir düzeyde ruhani bilgilere sahip, ruhani savaştan haberdar olan satanik yahut pagan hiç değilse belirli bir miktarda hakikatin farkında olan bir kesim varsa?"

Şu, akıllara gelen ''Ya'' ile başlayan sorular beni meraktan öldürüyor. Çok fazla soru işareti var. Bu ihtimaller inanılmaz derecede heyecan verici

İyi günler.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Satan

Back
Top