Pammy
Active member
- Joined
- Nov 14, 2021
- Messages
- 787
Karmanızı sadece siz oluşturmazsınız. Atalarınızın miras bıraktığı bir tür karma da var. Spiritüel komünitelerin karma dediği şeyin bilimsel bir karşılığı var. Özellikle de biz Satanistlerin anlattıkları insanların balıkların içinde yaşadıkları çocuk masalları değil, gerçektir. O masallar da aslında sembolik hikayelerin yozlaşmış versiyonları ancak bugün konumuz soy bağı karmasının bilimsel açıklaması.
Bazı alıntılar okumanızı istiyorum:
Jesse'nin karmasının veye hatta belki de reenkarnasyonunun güzel örneği bir yana, Gretchen bir Yahudi. Referans gösterilen, alanının sayılan sayılı profesörlerinden Rachel Yehuda ise sadece bir Yahudi değil, annesi de babası da İsrailli üst sınıf bir Yahudi, bir Rabbi'nin çocuğu. Kitabın adı ''Seninle Başlamadı: Kalıtsal Aile Travmalarının Kim Olduğumuza Etkileri ve Sorunların Üstesinden Gelebilmenin Yolları - Mark Wolynn''. Kitap benim karşıma ilk bir dini olmadan spiritüalizmle ilgilenen açıkçası belki de hata yaparak biraz küçük gördüğüm insanların bahsetmesiyle karşıma çıktığı için itimat etmemiştim. Ancak bir psikologla sohbet ederken de tavsiye edilince açıp bakmaya karar verdim. Gördüğüm kadarıyla sistematik, güzel bir çalışma. Ancak fark ettiğiniz gibi Yahudi sorunu var.
Neden bu sorun? Şöyle ki tüm kitapta onlarca örnek içinde İrlanda kökenli tek bir hasta, Lübnanlı tek bir aile, Kamboçya Katliamından kurtulmuş tek bir soy varken üç-dört farklı Yahudi'nin vakası ele alınmış. Refernslarda göze batmaması mümkün olmayan bir Yahudi etkisi var. Bu tıpkı küçük nüfusa rağmen dünyadaki zenginliğin çok büyük kısmını elde tutmaları gibi, anormal bir durum. İstatiksel olarak normal bir dağılım değil. Ruh bilimindeki araştırmaları domine etmeye yönelik aktif bir çaba var, en ünlü ismi Freud. Araştırmacıların ve okuyucuların onlara merhametle bakmasını hedefleyen bir görünürlük çabası da var.
Kendileri bu alanda bilimsel çalışmalar yapıp, Rachel Yehuda gibi soylarından saf olanları yüksek konumlara çıkarırken aynı zamanda dikkatlice bazı soyları hedefleyip, zenginlik, güç, ya da spiritüel bir Centil soyunu bozmak için seçtikleri insanlarla melezleşiyorlar. Trump, kızının bir Yahudiyle evlenmesiyle Amerika Birleşik Devletleri'nin ailesinde resmen bir Yahudi olan ilk başkanı oldu. Bu tarihte hep tekrarlanan bir şey. Aramıza karışmış melez Yahudiler bilinçsiz bir şekilde Satanistleri hedefleyebilirler. Bu onların genetiklerine kodlanmış, ilkel bir güdü. Tıpkı porno gibi şeylerle özellikle programlanmasa durup dururken başka bir ırktan biriyle üremeyi normal bulmayacağınız gibi, neredeyse içgüdüsel. Çocuğunuz, karınız, kocanız Yahudiyse kendinizi onları oldukları gibi: İslam ve Hıristiyanlığı doğurmuş insanlığın en iğrenç ideolojilerini yaratmış bir düşman olarak görmekte sorun yaşarsınız. Ayrıca onlarla cinsel ilişki sadece ırkınıza ihanet değil, spiritüel olarak size de zarar veriyor.
Yahudiler annesi Yahudi olmayan birini Yahudi saymazlar. Çünkü gerçeği biliyorlar. Reenkarnasyonu, doğumu, hamileliği, yeniden doğumu, geçmiş hayatların karmasının bu hayata geçişini astrolojide Ay yönetir. Ay anne ve rahimdir. Ruhun ırkı en az babadan olduğu kadar anneden etkilenir. Bildiğim kadarıyla, annenin etkisi ruhun ırkında daha ağır basar.
Evet, büyükanneniz hamileyken üç nesil aynı bedendeydiniz. Belki Wicca'ların karmaya üç sayısıyla takıntılı olmasının altında yatan kaybolmuş bilgelik budur. Anneniz de kendi büyük annesiyle aynı durumdaydı, üçlü halkalar halinde geriye gidiyor. Oysa İslam ve Hıristiyanlık kadını insan yerine koymayarak, soy ağacına ismini bile yazmayarak insanlığın spiritüel soy ağaçlarını yozlaştırıyor. Hayır seni aptal anon sünni redpill31, erkeksin diye istediğin kadınla yattıktan sonra soyun saf kalmayacak. Melezleşecek. İslam gibi ataerkil bir program, 4 eş ve sınırsız cariyeye izin, üstelik bu kadınların isminin tarihten silinmesi aşırı melezleşmeye sebep oldu. Ataerki ya da anaerki değil, bilinçli ve dengeli olmamız gerek.
Epigenetik
Epigenetik, biyolojide, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan ama aynı zamanda ırsi olan gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Diğer bir deyişle, ırsi (kalıtımsal) olup genetik olmayan fenotipik varyasyonları incelemektedir. Bu değişiklikler hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkilemektedir ancak, DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir.[1] -Vikipedi tanımı, ^ Adrian Bird (2007). "Perceptions of epigenetics". Nature. Cilt 447. ss. 396-398.
Epigenetik modifikasyonlar kalıtsaldır, gelecek nesillere taşınır, çevresel etkilerle değişir.
Babanız küçükken boğulmaktan son anda kurtulduysa su korkusu olan siz olabilirsiniz. İlginç değil mi? Bilim adamları eskiden DNA'mızın 98%'inden fazlasını oluşturan kodlanmamış genetik mirasın işlevsiz olduğunu düşünüyorlardı.
Eğer ailenizin geçmişinde kıtlık varsa genetiğinizde bununla baş etme yöntemleriyle doğarsınız. Ama atalarımızın hayatta kalmak zorunda olduğu koşullarla bizimki farklı, bu da sorunlara sebep oluyor. Mesela kıtlık zihniyeti yüzünden stres altında bedeniniz kendini hayatta kalma durumuna alır ve yemeden içmeden kesilirsiniz, en az enerjiyle yaşamaya çalışırsınız, ağzınıza bir şey götüremezsiniz, bedeniniz yemeği kabul etmez. Ancak siz kıtlık yüzünden değil üniversite sınavı yüzünden stres altındasınız. Kıtlıkta diğerleri ölürken hayatta kalmış ve sizin atanız olmuş kişi kendi hayatta kalma savaşını genleriyle size aktardı ama sizin ihtiyacınız başka.
Belki de kıtlıkla baş etmeyi geçmişte öğrendiğiniz ama bollukla ne yapacağınızı bilmediğiniz için yemek isteğinize karşı koyamazsınız. Önünüzdeki yiyeceği bitirmeden duramazsınız, dolapta yemek varken gece kalkıp yeme ihtiyacı duyarsınız. Tabii ki bu geçmiş nesiller veya hayatlar yüzünden olmak zorunda değil, belki de çocukken ağladığınızda hep yemekle susturulduğunuz için strese aşırı-yemekle cevap veriyorsunuzdur. İhtimaller çok.
Yukarıdaki örnekte Jesse uyurken donarak ölme korkusuyla savaşıyordu. Ama onun öyle bir korkusu olmasına gerek yoktu. Uyursa ölecek olan başka nesilden biriydi. Uyumasına engel olarak bu durum ona zarar verdi.
DNA'sındaki kodlanmamış bilgi kendi hayatından etkileneceği için savaşmış ya da savaş bölgesinde yaşamış biri soyundan gelenlere hep diken üstünde olma, rahatlayamama, sürekli stres altında yaşamak gibi şeyler bırakabilir. Eğer bu koşullar hamilelikte yaşandıysa daha da kötü ama hangi nesilde ortaya çıkacağı belli olmuyor. Belki torunun torunu, büyük dedesi 1. dünya savaşından travma sonrası stres bozukluğuyla döndüğü için savaşta olmamasına rağmen her stres altında olduğunda yüksek seslerden tetiklenerek (bomba) cevap verecek.
Bu örnekler neden ''karma kırma'' çalışması yapmamız gerektiğini açıklıyor. Bütün karma mirası kötü değil. Epigenetik, dış faktörlere cevap olarak hangi genlerin aktif olacağının bilim dalı. Kıtlıkta, savaşta, kar fırtınasında mücadele vermiş o insanlar bize tecrübeleriyle yardım edecekler. Ama bilinçli olmamız ve üstümüzde etkili olan enerjileri pozitif ve bir şekilde kullanmayı bilmemiz gerek. Bilgelik sayesinde genetik haritamızın ve doğum haritamızın bir kopyası olmayı aşabiliriz. Reenkarne döngüsünü kırabiliriz.
Peki bu epigenetiği ne yapacağız? Diyor olabilirsiniz. Yediğiniz, içtiğiniz; maruz kaldığınız ışık, ses, kimyasallar, radyasyon; içinizde gerçekleşen hormonal ve kimyasal değişiklikler sizin hayatınızın yanında genetik mirasınızı da şekillendirecek.
Toprağımızı ve suyumuzu zehirlediler. Dün, 23 Ocak 2024, Avrupa Birliği tahammül edilebilecek seviyeden çok daha yüksek miktarda pestisit ve aflatoksin sebebiyle 4 ürünü sınırdan geri gönderdiğini açıkladı. Bilen bilir, Türkiye'de üretilen en iyi mahsüller ithal edilir geri kalan bize verilir. Eğer ithal etmeye çalıştıkları bile böyleyse çok rahat söyleyebilirim ki bizi toksinlerle besliyorlar. Ülkenin çoğu yerinde musluk suyu zaten içilebilir halde değil. Işık, hava, gürültü kirliliği her yerde. İnsani şartlarda yaşamıyoruz.
İnsanlar ekonomik krizin ehemmiyetini anlamıyor. Süt bile alırken iki kere düşünen anne babalarla, makarna ve pilavla büyüyen bu nesil ne olacak biliyor musunuz? Önümüzdeki yıllarda boy ortalaması düşerse şaşırmayın. Et, balık, yumurta, süt, kaliteli meyve sebze, kuruyemiş yemeden büyüyecekler. Olabilecekleri en iyi versiyonlarından daha sağlıksız ve çirkin olacaklar. Kas ve kemiklerinin gelişiminde yeterince besin alamayacaklar. Zekaları bile daha iyi beslenmeyle mümkün olabilecek hallerinden düşük olacak. Ve bu sadece bir nesli etkilemeyecek. Çocukları, torunları, hepsi. Gerçekten çok üzülüyorum. Sadece beslenme de değil, Arap seviciliği ve elektrik şirketlerine para kazandırma sevdasından el kadar çocukları sabahın köründe ayağa dikiyorlar. Uyuyamayan, beslenemeyen, yazık edilmiş bir nesil.
Neyse, konudan çok sapmadan birkaç örnek hikaye paylaşmak istiyorum:
Altın ipek iplikle isimlerini işlemek April için zihnini ve enerjisini yönetmesine yardım eden bir yol. Bu herhangi bir şey olabilir. Biz genelde imgeler kullanıyoruz.
İyileşmenin yolu:
Büyülerinizin işe yaraması için yaptığınız şeylere inanın. Büyü peri masalı değil, Hokus pokusla olmuyor. Doğru şeyleri doğru yapınca oluyor. Kendimiz üzerinde yaptığımız ''büyülerin'' etkili olduğu elimizdeki bilimle görebildiğimiz bir şey. Başkalarını etkilemek nasıl oluyor daha çözemedim ancak daha bulamadığımız bir açıklaması var muhtemelen.
Konuya geri dönersek alıntıları paylaştığım kitapta Yahudiler hariç tatmin olmadığım bir konu daha var. Atalarımızla ve onların yaptıkları/onlara yapılanlarla barışmak çok öne çıkarılmış. Barışmanın değil uzlaşmanın odak olması gerektiğini düşünüyorum. Genel olarak göz atmanızı tavsiye ederim. Güzel bilgiler var.
Hepinize esenlikler ve güzel günler dilerim.
Bazı alıntılar okumanızı istiyorum:
Psikoterapide ortaya çıkan akımlar günümüzde bütün resmin parçası olarak ailede ve toplumun geçmişindeki travmatik olayları dâhil etmek üzere bireyin travmasının ötesine işaret etmeye başlamıştır. Tür ve yoğunluk bakımından çeşitlilik gösteren üzüntü verici olaylar -örneğin terk edilme, intihar ve savaş veya bir çocuğun, ebeveynin veya kardeşin erken ölümü gibi- şok dalgaları hâlinde sıkıntıyı bir nesilden diğerine aktarabilir. Hücresel biyoloji, nörobilim, epigenetik ve gelişim psikolojisi alanlarındaki en son gelişmeler travma modelleri ve tekrarlayan acıların arkasındaki mekanizmayı anlamak amacıyla aile geçmişinden en az üç nesli incelemenin önemini vurgulamaktadır.
Aşağıdaki hikâye bunun canlı bir örneğini sunar. Jesse ile ilk karşılaştığımda bir yıldan uzun bir süredir uyuma zorluğu yaşıyordu. Uyuyamama problemi gözlerinin etrafındaki morluklardan görülebiliyordu fakat bakışındaki boşluk daha derin bir hikâyenin olduğunu söylüyordu. Yalnızca yirmi yaşında olmasına rağmen Jesse on yaş büyük gösteriyordu. Âdeta bacakları ağırlığını daha fazla taşıyamıyormuş gibi kanepeme gömüldü.
Jesse yıldız bir atlet olduğunu ve notları hep A olan çok iyi bir öğrenci olduğunu ancak inatçı uykusuzluğunun sürekli bir düşüş başlatarak onu depresyona ve umutsuzluğa sürüklediğini anlattı. Bunun sonucu olarak, okuldan ayrıldığını ifade etti ve kazanmak için çok çalıştığı beyzbol bursunu da kaybetmişti. Hayatını yeniden yoluna koymak için çaresiz bir biçimde yardım arıyordu. Geçtiğimiz yıl boyunca, üç doktor, iki psikolog, bir uyku kliniği ve bir natüropati doktoruna gitmişti. Monoton bir tonla anlattığına göre, bunların hiçbiri herhangi bir gerçek içgörü veya yardım sağlamamıştı. Hikâyesini paylaşırken çoğunlukla yere bakan Jesse, sabrının sonunun geldiğini söyledi.
Ona uykusuzluğunu neyin tetiklemiş olabileceği hakkında bir fikri olup olmadığını sorduğumda, 'hayır' anlamında başını iki yana salladı. Jesse'nin her zaman uykusu kolaylıkla geliyordu. Sonra, on dokuzuncu yaş gününün hemen ardından bir gece birdenbire sabaha karşı saat 3:30'da uyanmıştı. Donuyordu, titriyordu ve ne denediyse bir türlü ısınamıyordu. Üç saat ve birkaç battaniyenin ardından, Jesse hâlâ tamamen uyanıktı. Sadece üşümüş ve yorgun değildi aynı zamanda daha önce hiç hissetmediği tuhaf bir korkuya kapılmıştı. Öyle bir korku ki eğer kendine uykuya dalarsa korkunç bir şey olacak gibi geliyordu.
Eğer uykuya dalarsam, bir daha asla uyanamam. Kendisini uykuya dalacak gibi hissettiği her an bu korku onu uyandırıyordu. Aynı şey bir sonraki gece de ve ondan sonraki gecelerde de tekrarladı. Çok geçmeden, uykusuzluk onun için gece çilesi hâline geldi. Jesse korkusunun mantıksız olduğunu biliyordu ancak buna son verme konusunda kendisini çaresiz hissediyordu.
Jesse'nin anlattıklarını dikkatlice dinledim. Benim dikkatimi çeken alışılmadık bir detaydı. Bunu ilk kez yaşadığında en başta çok fazla üşüdüğünü "Donuyordum." diyerek ifade etti. Bunu Jesse ile incelemeye başladım ve ona ailede her iki taraftan da herhangi birinin üşüme, uykuda olma veya on dokuz yaşında olma durumunu içeren bir travma yaşayıp yaşamadığını sordum.
Jesse yakın zamanda annesinin ona varlığını bile bilmediği amcasının, babasının ağabeyinin trajik ölümünü anlattığını açıkladı. Colin Amca Kanada'nın Kuzeybatı bölgesinde yer alan Yellowknife'ın kuzeyinde bir fırtına sırasında elektrik hatlarını kontrol ederken donarak öldüğünde sadece on dokuz yaşındaydı. Kardaki izler onun dayanmak için mücadele ettiğini gösteriyordu. Sonunda, kar fırtınasında yüzükoyun olarak, hipotermi (vücut ısısının düşmesi) nedeniyle bilincini kaybetmiş hâlde bulunmuştu. Onun ölümü o kadar trajik bir ölüm olmuştu ki aile birdaha asla onun adını bile anmamıştı.
Şimdi, otuz yıl sonra, Jesse hiç bilmeden Colin'in ölümünün özelliklerini, özellikle de bilinçsizlik hâline kendini birakmak konusunda duyduğu korkuyu tekrar yaşıyordu. Jesse için uykuya dalmak aynı şekilde hissettiriyor olmalıydı.
Bu bağlantıyı yapmak Jesse için bir dönüm noktası oldu. Uykusuzluk probleminin otuz yıl önce yaşanan bir olaydan kaynaklandığını bir kere kavradıktan sonra sonunda uykuya dalma konusunda duyduğu korkuya dair bir açıklaması vardı. Artık iyileşme süreci başlayabilirdi. Çalışmamızda öğrendiği araçlarla Jesse (Bu araçların ne olduğu kitabın ilerleyen sayfalarında anlatılacaktır.) hiç tanımadığı fakat korkusunu farkında olmadan kendisininmiş gibi üstlendiği amcası tarafından yaşanan travmadan kendisini kurtardı. Jesse sadece uykusuzluğun yoğun sisinden kurtulmakla kalmadı, aynı zamanda geçmişteki ve şimdiki ailesiyle de daha derin bir bağ duygusu kazandı.
Jesse'ninkine benzer hikâyeleri açıklama girişiminde, bilim adamları artık biyolojik kanıtları (travmaların bir nesilden sonraki nesillere geçebildiğine dair) tespit edebilmektelerdir. Rachel Yehuda, New York'ta yer alan Mount Sinai Tıp Fakültesi'nde Psikiyatri ve Nörobilim alanlarında profesördür ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) konusunda dünyada önde gelen uzmanlardandır. Bu alanda gerçek bir öncüdür. Yehuda sayısız çalışmada soykırımdan kurtulanlar ve onların çocuklarındaki TSSB'nin nörobiyolojisini incelemiştir. Özellikle kortizol (Bir travma yaşadıktan sonra vücudumuzun normale dönmesine yardımcı olan stres hormonu.) ve kortizolun beyin işlevlerine etkisi üzerine yaptığı araştırma TSSB'nin dünya çapında anlaşılmasında ve tedavisinde köklü değişiklikler yapmıştır. (TSSB yaşayan insanlar, travma geçmişte meydana gelmiş olmasına rağmen o travmaya ilişkin duyguları ve hisleri yeniden yaşarlar. Belirtileri arasında; depresyon, anksiyete, uyuşukluk, uykusuzluk, kâbuslar, korkutucu düşünceler ve kolay irkilme veya "diken üstünde hissetme" bulunmaktadır.)
Yehuda ve ekibi, soykırımdan kurtulmuş TSSB olan kişilerin çocuklarının ebeveynlerine benzer şekilde düşük kortizol seviyeleri ile doğduğunu gördüler ve bu da bir önceki nesilin TSSB belirtilerini yeniden yaşamak üzere yatkın hâle getirmekteydi. Yehuda'nın, akut travmatik olayı deneyimleyen insanlardaki kortizol seviyesinin düşüklüğünü keşfetmesi, uzun zamandır süregelen; stresin yüksek kortizol seviyesi ile ilgili olduğu görüşüne ters düştüğü için tartışmaya yol açmıştır. Özellikle kronik TSSB durumunda kortizol üretimi bastırılabilir ve bu da hem soykırımdan kurtulan kişilerde hem de çocuklarında ölçülmüş olan düşük seviyelere katkı sağlamaktadır.
Yehuda benzer şekilde düşük kortizol seviyelerinin savaş gazilerinde ve Dünya Ticaret Merkezi saldırılarından sonra TSSB gelişen hamile annelerde ve onların çocuklarında da olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çalışmasında, sadece hayatta kalan kişilerin daha az kortizol ürettiğini bulmakla kalmadı, aynı zamanda onların çocuklarına aktarabileceği özellikleri de buldu. Yehuda, stres kaynaklı birçok psikiyatrik bozukluğun, TSSB dâhil olmak üzere, kronik ağrı sendromu ve kronik yorgunluk sendromunun kortizoldaki düşük kan düzeyleri ile ilişkili olduğunu belirtmektedir.² Artan bir şekilde, TSSB hastalarının %50 - 70'i ayrıca majör depresyon veya başka bir nevroz veya anksiyete bozukluğunun tanı kriterlerini de karşılamaktadır.3
Yehuda'nın araştırması, eğer ebeveynlerimizden birinde TSSB varsa sizin ve benim TSSB belirtileri yaşamamızın üç kat daha fazla muhtemel olduğunu ve bunun sonucunda da depresyon veya anksiyete yaşamamızın yüksek olasılık olduğunu göstermektedir.4 Yehuda bu tip nesilsel TSSB'nin, bizim varlığımızın ailemizin zorluklardan geçtiği hikâyelerine maruz kalmasından çok kalıtım yoluyla aldığımıza inanmaktadır.5 Yehuda, travmadan sağ kalan kişilerin neslinden olan insanların doğrudan deneyimlemedikleri travmaların fiziksel ve duygusal belirtilerini nasıl taşıdıklarını gösteren ilk araştırmacılardan biridir.
Gretchen'in durumu da böyleydi...
Jesse'nin karmasının veye hatta belki de reenkarnasyonunun güzel örneği bir yana, Gretchen bir Yahudi. Referans gösterilen, alanının sayılan sayılı profesörlerinden Rachel Yehuda ise sadece bir Yahudi değil, annesi de babası da İsrailli üst sınıf bir Yahudi, bir Rabbi'nin çocuğu. Kitabın adı ''Seninle Başlamadı: Kalıtsal Aile Travmalarının Kim Olduğumuza Etkileri ve Sorunların Üstesinden Gelebilmenin Yolları - Mark Wolynn''. Kitap benim karşıma ilk bir dini olmadan spiritüalizmle ilgilenen açıkçası belki de hata yaparak biraz küçük gördüğüm insanların bahsetmesiyle karşıma çıktığı için itimat etmemiştim. Ancak bir psikologla sohbet ederken de tavsiye edilince açıp bakmaya karar verdim. Gördüğüm kadarıyla sistematik, güzel bir çalışma. Ancak fark ettiğiniz gibi Yahudi sorunu var.
Neden bu sorun? Şöyle ki tüm kitapta onlarca örnek içinde İrlanda kökenli tek bir hasta, Lübnanlı tek bir aile, Kamboçya Katliamından kurtulmuş tek bir soy varken üç-dört farklı Yahudi'nin vakası ele alınmış. Refernslarda göze batmaması mümkün olmayan bir Yahudi etkisi var. Bu tıpkı küçük nüfusa rağmen dünyadaki zenginliğin çok büyük kısmını elde tutmaları gibi, anormal bir durum. İstatiksel olarak normal bir dağılım değil. Ruh bilimindeki araştırmaları domine etmeye yönelik aktif bir çaba var, en ünlü ismi Freud. Araştırmacıların ve okuyucuların onlara merhametle bakmasını hedefleyen bir görünürlük çabası da var.
Kendileri bu alanda bilimsel çalışmalar yapıp, Rachel Yehuda gibi soylarından saf olanları yüksek konumlara çıkarırken aynı zamanda dikkatlice bazı soyları hedefleyip, zenginlik, güç, ya da spiritüel bir Centil soyunu bozmak için seçtikleri insanlarla melezleşiyorlar. Trump, kızının bir Yahudiyle evlenmesiyle Amerika Birleşik Devletleri'nin ailesinde resmen bir Yahudi olan ilk başkanı oldu. Bu tarihte hep tekrarlanan bir şey. Aramıza karışmış melez Yahudiler bilinçsiz bir şekilde Satanistleri hedefleyebilirler. Bu onların genetiklerine kodlanmış, ilkel bir güdü. Tıpkı porno gibi şeylerle özellikle programlanmasa durup dururken başka bir ırktan biriyle üremeyi normal bulmayacağınız gibi, neredeyse içgüdüsel. Çocuğunuz, karınız, kocanız Yahudiyse kendinizi onları oldukları gibi: İslam ve Hıristiyanlığı doğurmuş insanlığın en iğrenç ideolojilerini yaratmış bir düşman olarak görmekte sorun yaşarsınız. Ayrıca onlarla cinsel ilişki sadece ırkınıza ihanet değil, spiritüel olarak size de zarar veriyor.
Yahudiler annesi Yahudi olmayan birini Yahudi saymazlar. Çünkü gerçeği biliyorlar. Reenkarnasyonu, doğumu, hamileliği, yeniden doğumu, geçmiş hayatların karmasının bu hayata geçişini astrolojide Ay yönetir. Ay anne ve rahimdir. Ruhun ırkı en az babadan olduğu kadar anneden etkilenir. Bildiğim kadarıyla, annenin etkisi ruhun ırkında daha ağır basar.
Ailenizle deneyimlediğiniz geçmişiniz, anneniz daha size hamile kalmadan önce başlar. En baştaki biyolojik formunuzda, henüz döllenmemiş bir yumurta iken anneniz ve büyükanneniz ile hücresel bir çevre paylaşırsınız. Büyükanneniz annenize beş aylık hamileyken, sizi geliştiren öncü yumurta hücreleri zaten annenizin yumurtalıklarında mevcuttur.
Bu demek oluyor ki, anneniz doğmadan bile önce, anneniz, büyükanneniz ve sizin ilk izleriniz, hepsi aynı bedendeydi. Üç nesil aynı biyolojik çevreyi paylaşır.¹ Bu yeni bir görüş değildir. Embriyoloji kitapları bunu bizlere bir asırdan fazla zaman önce anlatmıştır. Sizin başlangıcınız baba tarafından akrabalarınızda benzer şekilde ortaya çıkabilir. Sizi geliştirmiş olan öncü sperm hücreleri babanız henüz annesinin rahminde bir cenin iken kendisinde mevcuttu.² Yehuda'nın ve diğer araştırmacıların çalışmalarından, stresin ne şekilde kalıtsal olabileceğini öğreniyoruz ve artık büyükannenizin yaşadığı travmaların biyolojik kalıntılarının nasıl nesilden nesle geçebildiğini geniş kapsamlı sonuçlarıyla birlikte ayrıntılı bir şekilde açıklamaya başlayabiliriz.
Evet, büyükanneniz hamileyken üç nesil aynı bedendeydiniz. Belki Wicca'ların karmaya üç sayısıyla takıntılı olmasının altında yatan kaybolmuş bilgelik budur. Anneniz de kendi büyük annesiyle aynı durumdaydı, üçlü halkalar halinde geriye gidiyor. Oysa İslam ve Hıristiyanlık kadını insan yerine koymayarak, soy ağacına ismini bile yazmayarak insanlığın spiritüel soy ağaçlarını yozlaştırıyor. Hayır seni aptal anon sünni redpill31, erkeksin diye istediğin kadınla yattıktan sonra soyun saf kalmayacak. Melezleşecek. İslam gibi ataerkil bir program, 4 eş ve sınırsız cariyeye izin, üstelik bu kadınların isminin tarihten silinmesi aşırı melezleşmeye sebep oldu. Ataerki ya da anaerki değil, bilinçli ve dengeli olmamız gerek.
Epigenetik
Epigenetik, biyolojide, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan ama aynı zamanda ırsi olan gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Diğer bir deyişle, ırsi (kalıtımsal) olup genetik olmayan fenotipik varyasyonları incelemektedir. Bu değişiklikler hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkilemektedir ancak, DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir.[1] -Vikipedi tanımı, ^ Adrian Bird (2007). "Perceptions of epigenetics". Nature. Cilt 447. ss. 396-398.
Epigenetik modifikasyonlar kalıtsaldır, gelecek nesillere taşınır, çevresel etkilerle değişir.
Babanız küçükken boğulmaktan son anda kurtulduysa su korkusu olan siz olabilirsiniz. İlginç değil mi? Bilim adamları eskiden DNA'mızın 98%'inden fazlasını oluşturan kodlanmamış genetik mirasın işlevsiz olduğunu düşünüyorlardı.
Kodlamayan DNA'nın stresli duyguların yanı sıra toksinler ve yetersiz beslenme gibi çevresel stres faktörlerinden etkilenmekte olduğu bilinmektedir.17,18 Etkilenmiş olan DNA bizleri rahmin dışındaki dünyaya hazırlamaya yardımcı olan bilgileri aktarır ve bizlere çevremize uyum sağlayabilmemiz için ihtiyacımız olan belirli özelliklere sahip olmamızı sağlar. ¹9 Rachel Yehuda'ya göre, epigenetik değişiklikler bizleri anne-babalarımızın deneyimlediği travmalarla baş edebilmemiz için biyolojik olarak hazırlamaktadır.20 Benzer stresfaktörlerine hazırlıklı olmak için, hayatta kalmamıza yardımcı olacak belirli araçlarla doğarız.19
Eğer ailenizin geçmişinde kıtlık varsa genetiğinizde bununla baş etme yöntemleriyle doğarsınız. Ama atalarımızın hayatta kalmak zorunda olduğu koşullarla bizimki farklı, bu da sorunlara sebep oluyor. Mesela kıtlık zihniyeti yüzünden stres altında bedeniniz kendini hayatta kalma durumuna alır ve yemeden içmeden kesilirsiniz, en az enerjiyle yaşamaya çalışırsınız, ağzınıza bir şey götüremezsiniz, bedeniniz yemeği kabul etmez. Ancak siz kıtlık yüzünden değil üniversite sınavı yüzünden stres altındasınız. Kıtlıkta diğerleri ölürken hayatta kalmış ve sizin atanız olmuş kişi kendi hayatta kalma savaşını genleriyle size aktardı ama sizin ihtiyacınız başka.
Belki de kıtlıkla baş etmeyi geçmişte öğrendiğiniz ama bollukla ne yapacağınızı bilmediğiniz için yemek isteğinize karşı koyamazsınız. Önünüzdeki yiyeceği bitirmeden duramazsınız, dolapta yemek varken gece kalkıp yeme ihtiyacı duyarsınız. Tabii ki bu geçmiş nesiller veya hayatlar yüzünden olmak zorunda değil, belki de çocukken ağladığınızda hep yemekle susturulduğunuz için strese aşırı-yemekle cevap veriyorsunuzdur. İhtimaller çok.
Yukarıdaki örnekte Jesse uyurken donarak ölme korkusuyla savaşıyordu. Ama onun öyle bir korkusu olmasına gerek yoktu. Uyursa ölecek olan başka nesilden biriydi. Uyumasına engel olarak bu durum ona zarar verdi.
DNA'sındaki kodlanmamış bilgi kendi hayatından etkileneceği için savaşmış ya da savaş bölgesinde yaşamış biri soyundan gelenlere hep diken üstünde olma, rahatlayamama, sürekli stres altında yaşamak gibi şeyler bırakabilir. Eğer bu koşullar hamilelikte yaşandıysa daha da kötü ama hangi nesilde ortaya çıkacağı belli olmuyor. Belki torunun torunu, büyük dedesi 1. dünya savaşından travma sonrası stres bozukluğuyla döndüğü için savaşta olmamasına rağmen her stres altında olduğunda yüksek seslerden tetiklenerek (bomba) cevap verecek.
Bu örnekler neden ''karma kırma'' çalışması yapmamız gerektiğini açıklıyor. Bütün karma mirası kötü değil. Epigenetik, dış faktörlere cevap olarak hangi genlerin aktif olacağının bilim dalı. Kıtlıkta, savaşta, kar fırtınasında mücadele vermiş o insanlar bize tecrübeleriyle yardım edecekler. Ama bilinçli olmamız ve üstümüzde etkili olan enerjileri pozitif ve bir şekilde kullanmayı bilmemiz gerek. Bilgelik sayesinde genetik haritamızın ve doğum haritamızın bir kopyası olmayı aşabiliriz. Reenkarne döngüsünü kırabiliriz.
İşin özeti şu: Sadece bir hayat içinde aktaracağınız DNA'yı değerli bir miras ya da sövülecek bir lanet haline getirebilirsiniz. Evrilmek için binlerce sene gerekmiyor, evrim tam anlamıyla duruma karşılık gelen bir kelime mi emin olmasam da.Bilim adamları, herhangi bir epigenetik bilginin sonraki nesli etkilemeden tıpkı bir bilgisayarın sabit diskinden bir bilginin silinmesi gibi, stresin etkilerinin öncü sperm ve yumurta hücrelerinde (döllenme gerçekleştikten hemen sonra) silindiğine inanıyorlardı. Buna karşın günümüzde bilim adamları belli bazı epigenetik işaretlerin bu yeniden programlama sürecinden kaçtığını ve hatta bir gün biz hâline gelecek olan öncü yumurta ve sperm hücrelerine aktardığını açıklamışlardır.26
En yaygın epigenetik işaret DNA metilasyonudur, bu süreç proteinlerin gene eklenmesini engelleyerek ne ifade ettiğini baskılayabilmektedir.27 DNA metilasyonu "yararlı" veya "yararsız" genleri "kapalı" pozisyonda tutarak sağlığımıza olumlu veya olumsuz şekilde etki edebilir. Araştırmacılar bir stres faktörü veya travma meydana geldiğinde, fiziksel veya duygusal sağlık problemlerinin yanı sıra DNA metilasyonunda sonraki nesillere aktarılabilecek düzensizlikler gözlemlemişlerdir.28,29
Gen düzenlemesinde önemli rol oynayan bir başka epigenetik mekanizma ise mikroRNA olarak adlandırılan küçük RNA molekülüdür. DNA metilasyonunda olduğu gibi, mikroRNA düzeylerindeki stres kaynaklı düzensizlikler genlerin birden fazla nesilde ifade biçimini etkileyebilmektedir.30 Stresten etkilenen sayısız genin arasında CRF1 (kortikotropin salıcı hormon reseptörü) ve CRF2 bulunur. Depresyon
ve anksiyete hastalarında bu genlerin düzeylerinde artış gözlemlenmiştir.31 CRF1 ve CRF2 genleri benzer şekilde artan düzeyleri paylaşan stresli annelerden kalıtsal olarak geçebilir.32 Bilim adamları bir insanın hayatında daha önce yaşan- mış bir travmadan etkilenebilecek sayısız başka gen belgele- mişlerdir.33,34 Cambridge Üniversitesi'nden Dr. Jamie Hackett, "Araştırmamız, genlerin geçmiş deneyimlerin bazı anılarını muhafaza ettiğini göstermiştir." ifadesini kullanmıştır.35
2005 yılında Yehuda tarafından yapılmış tarihsel çalışma stres modellerinin aktarıldığı, hatta hamile kadınlardan çocuklarına aktarıldığı fikrine önemli bir farkındalık getirmiştir. New York City'deki 11 Eylül saldırısı sırasında Dünya Ticaret Merkezi'nde veya yakınında olan hamile kadınlar (birinci veya üçüncü üç ayda) ve TSSB geliştirmeye devam edenler düşük kortizol düzeyine sahip çocuklar doğurmuşlardır.36 Ayrıca bu kişilerin çocukları yeni uyarıcılara karşılık olarak endişe düzeyinde artış sergilemişlerdir. Kortizol düzeyleri riskli seviyelerde olduğunda, duygularımızı düzenleme ve stresi yönetme becerilerimiz de aynı şekilde kötüleşir. Bunun yanı sıra bu bebekler gebelik sürecinde erken bir dönemdedirler.37 Yehuda ve ekibi 11 Eylül saldırıları üzerine yapılan çalışmanın sonuçlarının yüksek ihtimalle epigenetik mekanizmalar nedeniyle bu şekilde olduğunu belirtmiştir. Çalışmada, 11 Eylül saldırılarından sonra TSSB gelişen kişilerde TSSB yaşamayan kişilerle kıyaslandığında, gen ifadesi farklı olan on altı gen bulmuşlardır.38
Peki bu epigenetiği ne yapacağız? Diyor olabilirsiniz. Yediğiniz, içtiğiniz; maruz kaldığınız ışık, ses, kimyasallar, radyasyon; içinizde gerçekleşen hormonal ve kimyasal değişiklikler sizin hayatınızın yanında genetik mirasınızı da şekillendirecek.
Toprağımızı ve suyumuzu zehirlediler. Dün, 23 Ocak 2024, Avrupa Birliği tahammül edilebilecek seviyeden çok daha yüksek miktarda pestisit ve aflatoksin sebebiyle 4 ürünü sınırdan geri gönderdiğini açıkladı. Bilen bilir, Türkiye'de üretilen en iyi mahsüller ithal edilir geri kalan bize verilir. Eğer ithal etmeye çalıştıkları bile böyleyse çok rahat söyleyebilirim ki bizi toksinlerle besliyorlar. Ülkenin çoğu yerinde musluk suyu zaten içilebilir halde değil. Işık, hava, gürültü kirliliği her yerde. İnsani şartlarda yaşamıyoruz.
İnsanlar ekonomik krizin ehemmiyetini anlamıyor. Süt bile alırken iki kere düşünen anne babalarla, makarna ve pilavla büyüyen bu nesil ne olacak biliyor musunuz? Önümüzdeki yıllarda boy ortalaması düşerse şaşırmayın. Et, balık, yumurta, süt, kaliteli meyve sebze, kuruyemiş yemeden büyüyecekler. Olabilecekleri en iyi versiyonlarından daha sağlıksız ve çirkin olacaklar. Kas ve kemiklerinin gelişiminde yeterince besin alamayacaklar. Zekaları bile daha iyi beslenmeyle mümkün olabilecek hallerinden düşük olacak. Ve bu sadece bir nesli etkilemeyecek. Çocukları, torunları, hepsi. Gerçekten çok üzülüyorum. Sadece beslenme de değil, Arap seviciliği ve elektrik şirketlerine para kazandırma sevdasından el kadar çocukları sabahın köründe ayağa dikiyorlar. Uyuyamayan, beslenemeyen, yazık edilmiş bir nesil.
Neyse, konudan çok sapmadan birkaç örnek hikaye paylaşmak istiyorum:
Megan'ın Hikâyesi
Megan on dokuz yaşındayken Dean ile evlendi ve ilişkilerinin ömür boyu süreceğine inanıyordu. Sonra bir gün, Megan yirmi beş yaşındayken, mutfak masasında karşılıklı otururken ona baktı ve uyuştuğunu hissetti. Dean'e hissettiği duygular yok olmuştu. Birkaç hafta sonra, Megan boşanma davası açtı. Dean'e karşı sevgisinin birdenbire yok olmasının anormal olduğunu fark edince yardım almaya karar verdi.
Onun aile geçmişinde bilmediği bir hikâyenin olduğundan şüphelendim ve derinlemesine incelemeye başladım. Bu konuda şanslıydık. Megan'ın yapamadığı bağlantıyı görmek kolay oldu. Megan'ın büyükannesi, hayatının aşkı olan kocası balık tutarken denizde boğularak öldüğünde yalnızca yirmi beş yaşındaydı. Megan'ın annesini tek başına büyütmüştü ve bir daha evlenmemişti. Kocasının ani ölümü ailelerinde büyük bir trajediydi.
Hikâye o kadar tanıdıktı ki, Megan bu olayın kendisi üzerindeki etkisini hiç düşünmemişti. Megan büyükannesinin hikâyesini, yasını ve uyuşmayı yeniden yaşadığını fark ettiği an gözlerini kırpıştırmaya ve yüzünü buruşturmaya başladı. Ona bu içgörüyü sindirmesi için ihtiyaç duyduğu kadar zaman verdim. Birçok saniye sonra hızlı hızlı nefesler almaya başladı. Birkaç dakika sonra, nefes alış süresi aralıklı olmaya başladı. Kafasında parçaları birleştiriyordu, “Garip bir şekilde umutlu hissediyorum, "Bunu Dean'e anlatmalıyım." dedi. Günler sonra beni aradı ve içinde bir şeylerin değiştiğini, Dean'e karşı hislerinin geri geldiğini bildirdi.
Afro Amerikalı yorgan imalatçısı April, 1911 yılında çekilmiş bir fotoğrafta siyahi bir kadın ve oğlunun bir köprüde boyunlarından asılmış olduklarını gördüğünde kırklı yaşlarının başındaydı. Birkaç beyaz adam, kadın ve çocuklar onların üzerindeki geçitte diziliydi. O an April'ın hayatı değişti. Linç düşüncesi ve resmi onu boğmuştu. “Ağlamamı durduramadım." dedi. "Oradakiler ben ve benim oğlum da olabilirdik." O fotoğrafı gördüğü günden itibaren April'in anksiyetesi arttı. "Âdeta gördüğü her ağaçta asılmış bir beden var gibiydi."
Ona ailesinde linç edildiğini bildiği birinin olup olmadığıni sordum. Bunu söylemek zordu. 1800'lü yılların sonlarında, siyahi bir adam ile beyaz bir kadının çocuğu olan büyük babası kız kardeşiyle birlikte yol kenarında terk edilmişti. Onun ailesi büyük babasını almıştı fakat kız kardeşini almamışlardı. Büyük babanın kız kardeşine veya babasına ne olduğu bilinmiyordu.
Tarihten bildiğimiz üzere, genellikle siyahi adamlar beyaz kadınlarla cinsel ilişki yaşamaları sebebiyle cezalandırılmışlardır. Beyaz köle sahipleri, her zaman tutsak tuttukları kadınları serbestçe hamile bırakmışlardır. 2016 yılının Mayıs ayında yayınlanan bir çalışma göstermiştir ki, bu tarihin genetik kanıtları bugün yaşayan Afro-Amerikalıların DNA1a- rında saklı bulunmaktadır. DNA, kölelik döneminin etkileri altında olabilir. Bu genetik aktarımlar Avrupa kökenlerinin izlerini taşıyordu ve bu da araştırmacıların uzun zamandır bilinen gerçeği doğrulamasını sağladı.
April büyük babasının babasının veya kız kardeşinin ya da ailede herhangi başka birinin asıldığını kesin olarak belirleyememiş olmasına rağmen birinin bunu yaşadığından şüphe ediyordu. Hiç olmazsa, kolektif bir travmanın kalıntılarını taşıyordu ve benzer korkular yaşayan diğer Afro Amerikalılar ile bunu paylaşıyordu.
April kendisini, 1865 yılından 1965 yılına kadar Amerika'da linç edilmiş olan Afro-Amerikalı erkekler, kadınlar ve çocukların belgelendirilmiş olaylarını araştırmak zorunda hissetti. 5000'den fazla kişinin ismini ortaya çıkarttı ve her birinin ismini siyah yorgan üzerine altın ipek iplikle işledi. Eklediği her isimle April ruhlarının sonunda huzura kavuştuğunu hissediyordu. Şimdi 6 kg ağırlığında olan yorganı tamamlaması üç yıl sürdü ve April nihayet kendisini özgür hissediyordu.
Altın ipek iplikle isimlerini işlemek April için zihnini ve enerjisini yönetmesine yardım eden bir yol. Bu herhangi bir şey olabilir. Biz genelde imgeler kullanıyoruz.
Tyler'ın Hikâyesi
Tyler, atletik bir yapılı, yirmi sekiz yaşında bir eczacıydı ve karısı Jocelyn'i çok seviyordu. Üç yıldır evlilerdi ancak düğünlerinden beri sadece iki defa cinsel ilişki yaşamışlardı. Evliliklerinden önce, sık sık seks yaparlardı. Düğünlerinde yemin ettiklerinden beri Tyler kendisini endişeli ve tedirgin hissediyordu. Karısının onu başka bir adam için terk edeceğinden emindi. "Altı ay içinde beni aldatacaksın." diyordu. Jocelyn ise devamlı olarak ona sadık olduğu konusunda Tyler'ı inandırmaya çalışıyordu fakat Tyler bunu duyamıyordu. Jocelyn'in ona sadakatsiz olacağına dair ısrarı ilişkilerini yıpratıyordu. İlk seansımızda bana, "Bundan kesinlikle eminim." dedi. "Jocelyn beni aldatacak ve ben mahvolacağım."
Düğünden beri Tyler ereksiyon bozukluğu ile mücadele ediyordu. Tıbbi testler sağlıklı olduğunu ve fiziksel açıdan bir problemi olmadığını doğruluyordu. Tyler aradığı cevabın onun için anlaşılması güç olduğunu biliyordu. Sadece nereye bakması gerektiğini bilmiyordu. Çekirdek cümlesi ise bir harita işlevini görerek onu gitmesi gereken yöne yönlendirdi.
Tyler'ın Çekirdek Cümlesi: "Karım beni aldatacak ve ben mahvolacağım." Tyler farkında olmasa da, bu çekirdek cümlenin sahibi değildi. Bu acı dolu mantra ailesinin geçmişinde kırk yıl önce yankılanmıştı, Tyler ise bu hazin olaydan haberdar değildi.
Tyler'ın babası ilk karısıyla bir yıldan daha az süredir evliyken karısı başka bir adamla cinsel birliktelik yaşamış, onu aldatmıştı. Yaşadığı şok kaldırabileceğinden fazlaydı. Babası kasabadan ayrıldı, işini bıraktı, arkadaş çevresinden ayrıldı ve ne olduğu hakkında hiçbir zaman konuşmadı. Tyler bunların hiçbirini bilmiyordu. Bunları kendi belirtileri ortaya çıktığında öğrendi ve benim teşvik etmem üzerine babasına Tyler'ın annesiyle evlenmeden önce başka bir ilişkisi olup olmadığını sordu. Bir sonraki seansımızda Tyler, bu soruyu sorduğunda babasının bir an için nefesini tuttuğunu ve dişlerini sıkarak dudaklarını kapattığını anlattı. Bu bana babasının âdeta kelimenin tam manasıyla geçmişinin ağzından kelimelerle dökülmemesi için çabaladığı hissini uyandırdı. Buna rağmen, sonunda ilk karısından bahsetti.
Geçen zaman, aradaki mesafe ve tekrar evlenmesine rağmen babasının kırık kalbi hiçbir zaman iyileşmemişti. Babasının kalbinde çözümlenmeden kalan ne varsa şimdi Tyler'ın evliliğini etkiliyordu. Babası ile yaşadığı acı hakkında hiç konuşmamasına rağmen duygular Tyler'ın bedeninde çok canlıydı. Tyler bilmeden babasının travmasını devralmıştı.
Bunu anlamanın getirdiği aydınlanma tüm bedenini âdeta derin bir uykudan uyandırdı. Artık Jocelyn ile seks yapmak isterken bedeninin neden donup kaldığını anlıyordu. Sonunda bedeninin kendini kapatışının ardındaki bilgiyi anlamıştı. Cinsel iktidarsızlık arzuladığı aşkından onu uzaklaştırmıştı. Görünürde, bu mantıksız gibi görünse de daha derin bir düzeyden bakıldığında, Tyler Jocelyn'in onu incitmesinden korktuğunu anladı.
Jocelyn ile cinsel ilişki yaşayamayarak, Tyler bilinçdışı bir biçimde kendisini muhtemel herhangi bir ihanetten koruyordu. Tıpkı babasının ilk karısına karşı "yeterince iyi olmaması" gibi, Tyler, Jocelyn'e karşı "yeterince iyi olmama" fikrini kaldıramıyordu. Ereksiyon bozukluğu onu aynı reddedilişi yaşamasından uzakta tutuyordu. Jocelyn tarafından reddedilme düşüncesi Tyler'ın uğramayı reddettiği bir yerdi. Kendi güvensizliği içinde neredeyse kendini reddetmesine sebep oluyordu.
Tyler'ın ihtiyacı olan tüm şey bu bağlantıyı kurmaktı. Jocelyn'in onu gerçekten sevdiğini ve tüm cinsel problemleri boyunca onun yanında olduğunu görebildi. Babasının duygularını kalıtsal olarak almış olmasına rağmen, Tyler bunları tekrardan yaşamak zorunda olmadığını anladı. Babasının kâbusu onun başına gelmek zorunda değildi.
İyileşmenin yolu:
Öncesinde nefes egzersizleri, sonra olumlama ve imgeleme tavsiye edilmiş. Bunları biz zaten anlatıyoruz:1913 yılında Carl Jung literatüre aktif imajinasyon terimini kazandırmıştı. Aktif imajinasyon tekniği bilinçaltı zihinle bir diyalog hâline girmek için görüntüleri kullanır (sıklıkla rüyalardan) ve karanlıkta saklı kalan şeyleri ortaya çıkarır. Son zamanlarda, iyileşme için imgeleme yapmaya dair görüş geniş çapta ilgi çekti ve yönlendirilmiş imajinasyon programları stres ve endişeyi azaltmak, atletik performansı artırmak ve belli bazı korku ve fobiler konusunda yardımcı olmak üzere hazır durumdadır.
Bilim bu görüşü desteklemektedir. Doidge insan beynini sabit ve değişmez olarak gören yaklaşımdan beynin esnek ve değişim kapasitesi olan bir şey şeklinde tanımlayarak insan beyninin nasıl çalıştığına ilişkin anlayışımızı kökten değiştirmiştir. Onun çalışmaları yeni deneyimlerin nasıl yeni nöral yollar oluşturabildiğini göstermiştir. Bu yeni nöral yollar tekrarlanma ile güçlenip, odaklanmış dikkat ile derinleşebilmektedir. Özünde, bir şeyi ne kadar çok uygularsak beynimizi değişime yönelik o kadar çok eğitmiş olmaktayız.
Bu temel ilke Kanadalı nöropsikolog Donald Hebb'in 1949 yılında sunduğu çalışmasını özetleyen bir sözde ifade edilmiştir: "Birlikte ateşlenen nöronlar, birlikte bağlanırlar.” Özü itibarıyla, beyin hücreleri birlikte aktif hâle geldiği zaman aralarındaki bağlantı güçlenmektedir. Basitçe söylemek gerekirse, belli bir deneyimi tekrar ettiğimiz her seferde, deneyim bizde daha yerleşmiş hâle gelmektedir. Yeterli miktarda tekrarlama ile bu otomatik hâle gelebilmektedir.
Çalışmalarımızı, eğer engel olan bir durum yoksa, üç aşamada yapıyoruz.
1. Enerjiyi Yükseltme (Rün, Yoga...)
2. Enerjiyi Proglamlama (Olumlama)
3. Enerjiyi Yönlendirme (İmgeleme)
Büyülerinizin işe yaraması için yaptığınız şeylere inanın. Büyü peri masalı değil, Hokus pokusla olmuyor. Doğru şeyleri doğru yapınca oluyor. Kendimiz üzerinde yaptığımız ''büyülerin'' etkili olduğu elimizdeki bilimle görebildiğimiz bir şey. Başkalarını etkilemek nasıl oluyor daha çözemedim ancak daha bulamadığımız bir açıklaması var muhtemelen.
Konuya geri dönersek alıntıları paylaştığım kitapta Yahudiler hariç tatmin olmadığım bir konu daha var. Atalarımızla ve onların yaptıkları/onlara yapılanlarla barışmak çok öne çıkarılmış. Barışmanın değil uzlaşmanın odak olması gerektiğini düşünüyorum. Genel olarak göz atmanızı tavsiye ederim. Güzel bilgiler var.
Hepinize esenlikler ve güzel günler dilerim.