Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Welcome to Our New Forums

  • Our forums have been upgraded! You can read about this HERE

Maniheizm: Köklerimizi Zedeleyen İnanç

Alterai

Member
Joined
Jul 19, 2021
Messages
31
Bu yazım epey uzun ve detaylı olacak, parçaları birleştirmek ve gerekli bilgiyi toplamak üstüne yorum yapmak uzun sürdü ancak değdi. Muhtemelen bu yazıda değindiğim konuların çoğunu ilk kez duyacaksınız, çünkü yazının ana konusunu oluşturan din ülkemizde pek bilinmiyor ancak hem SS hem de Türk olarak bizler Maniheizm hakkında bilgi sahibi olmak zorundayız çünkü bu inanç, Maniheizm, bizim için yıkımın başlangıcı sayılabilecek bir dönüm noktasıdır.


Maniheizm Hakkında


Düşman programları arasından üç büyük olanı bilmeyenimiz yoktur. Satanist olarak zaten üç büyük düşman programı ile mücadele içindeyiz. Peki düşman tarih boyunca başka hangi inançları kullandı?

Atenizm bu üç büyük düşman doktrinin ilkel bir öncüsüydü, bu sebeple yine az çok SS'lerce biliniyor.

When "Akhenaten" took control, he suddenly threw all the Gods in the trash can, and started to promote a first version of what would later become "Solar Jesus", ie, monotheism. -Burası

Atenizm haricinde Zerdüştlüğün de düşman programı olduğunu biliyoruz. Zaten Büyük İskender'in Doğu seferinin sebeplerinden birisi de Yahudi etkisi altında olan toprakları düzeltmek, terbiye etmekti. Budizm'in aslî olarak düşman programı mı olduğunu, yoksa sonradan mı bozulduğunu bilmiyorum ama çok çok uzun bir zamandır onlardan aşağı kalmayan bir intihar programı olduğu kesin. Şu ana kadar düşmanın silahlarından altı tanesini saydık, Maniheizm'e geçmeden önce bunlardan bahsetmemin sebebi düşman programlarına dair genel bir bakış sunmak içindi.

Maniheizm'de yukarıdaki altı inanç gibi düşmanca ortaya atılmış İran kökenli bir inanç. İran'dan çıkması açıkçası çok şaşırtıcı değil, İran M.Ö 500'lerden (belki daha da önceden) beri Yahudi etkisinde ve hâlâ da bu etki sürmeye devam ediyor. Büyük (!) Kiros'un, Yahudilere yaptığı yardımlar doğrudan Ezra kitabında belirtilmiş, her ne kadar düşmana ait bir metin olsa da merak edenler için buraya bırakıyorum. Okuduktan sonra temizlenmeyi unutmayın. Okuyup da anlamayanlar için şu detayı da belirteyim Cyrus, Koreş diye çevrilmiş bizde daha çok Kiros adıyla anılıyor. Aynı kişi yani. Bu noktada İran'daki Yahudi etkisini çok çok daha detaylandırabiliriz; Ester kitabındaki Yahudi İran Kraliçesi, bazı Yahudi Peygamberlerinin İran'a bağlı olması gibi konular bol ve pek çok örnek barındırıyor ancak biz sadece İran'da Yahudi etkisinin olduğunu bilsek yeter. Bu detaylar da Maniheizm'i anlamak için gerekli.

Maniheizm, az önce de belirttiğim gibi İran'dan çıkmıştı. Bu dinin Peygamber'i Maniydi. Mani'nin çocukluğuna ve doğum yerine dair çeşitli rivayetler olsa da M.S İkinci Yüzyılda Babil Bölgesinde, Yahudi-Hristiyan bir cemaate mensup bir ailede dünyaya geldiği pek çok kaynakta geçen bir şey. Burada bir detay daha belirtmem gerekiyor, Babil günümüzde Irak'ta kalsa da Antik Çağlarda bu bölge hep Pers (İran) etkisinde olmuştu ve İran ile Irak birbirinden ayırması zor olan bir bütündü, Persler epey uzun bir dönem Irak'ta hüküm sürdüler. Günümüzde yine İran, Irak'ı kendine ait olarak görüyor hâlâ bölge siyasetinde söz sahibi gruplarla etkileşim içinde. Maniheizm'e geri dönersek Mani'nin Yahudiliği Mageson'ın yazdığı bir yazıda da Mazdekizm (Yine Pers kökenli Proto-Komünist bir düşünce) ile beraber değinilmiş:

Mazdak's and his Zoroastrian teachings were also influenced by the Jew, Mani who had been very influential in the Zoroastrian Imperial court and taught a Jewish doctrine that was synthesis of Judaism [Xianity], Zoroastrianism and Buddhism and Mani claimed to the Messiah of the world. Just another Jew promoting the Jews ideology of corrupting the Gentiles. Mani was finally executed by the Persian emperor for being a subversive Jew. The Jews even had their own city in Persia and a major powerful influence within Persia that went all the way to the Persian Emperors. The Jew Mani was able to spread the Jewish program of Christianity around the world due to bending one of the Persian Emperors to his will which is right out of the Jewish book of Esther.

Mani was an Iranian[13][14][15] born in 216 in or near Seleucia-Ctesiphon (now al-Mada'in) in the Parthian Empire.[16] According to the Cologne Mani-Codex,[17] Mani's parents were members of the Jewish Christian Gnostic sect known as the Elcesaites.[18]
-Burası

Mani ve onun öğretisinin incelenmesi apayrı bir yazıya sığacak kadar geniş bir konu, tek bir örnek vermek gerekirse Mani'ci cemaatte bir lider, on iki öğretmen, yetmiş iki piskopos, üç yüz altmış presbiter bulunur. Yani açıklamaya bile gerek yok ama yine de açayım, Üç Yüz Altmış derece tam bir daire oluşturması (Ayrıca 3 + 6 = 9 ki bu da okült bir sayı) sebebiyle Magnum Opus'a bir göndermedir, İslam Tarihindeki Kabe'de parçalanan üç yüz altmış put konusu yine buna dair bir alegoridir, merak edenler Yüksek Rahibe Zildar Raasi'nin şu yazısından daha fazla detay öğrenebilirler, Türkçesini de buraya bırakıyorum. Yetmiş iki sayısının, yetmiş iki piskopos için seçilme sebebi ise Yetmiş İki Demon'ın yerlerinin ele geçirildiğinin temsil edilmesi olabilir. On iki sayısı ise muhtemelen Şiilerdeki On İki İmam gibi on iki burca dair bir alegori. Yani daha açardım ama yazıyı aşırı uzatmak istemiyorum. Maniheizm'in içeriğinden çok ne yaptığı, nerelere yayıldığı ve bize olan etkisi daha önemli bir konu.


Maniheizm'in Yayılışı ve Bize İlişkisi

Önce bu yayılışı anlatan bir harita ile başlayalım, sonradan durumun ilginçliğini gösteren çeşitli noktalar zaten gözümüze çarpacak, bunları analiz edince ilginç bir sonuca bağlayacağız:

Map-of-Manicheaism.jpg



Mani, Babil Bölgesinde Yahudi-Hristiyan bir cemaatte doğmuştu demiştik. Kendi kitaplarında belirttiğine göre daha küçükken ışıktan bir varlık (bir melek) ona görünmüş ve bu varlıktan aldığı öğretiler doğrultusunda dinini yaymaya başlamış, bu varlığa ikizim diyormuş ki ben bu varlık bir griydi diye tahmin ediyorum. Mani daha sonra Sasani Şahı I.Şapur'un da müsamaha göstermesiyle İran'da misyonerliğe başlamış öyle ki yazdığı kutsal kitaplardan birisi (Şapuragan diye geçiyor bu kitap) ona atfedilmiş. Daha sonra ise Mani öğrencilerini Batıya ve Doğuya öğretilerini yaymak üzeri göndermiş. Bu noktada Maniheizm Batı ve Doğu'da iki ayrı kola ayrılmış.

Batı Maniheizmi Ortadoğu, Arap Yarımadası, Mısır, Anadolu ve Kuzey Afrika'ya kadar ulaşmışken Doğu Maniheizmi önce erken tarihlerde İran'a, Afganistan'a ve Hindistan'a daha sonraları geç tarihlerde ise Orta Asya ve Çin'e kadar yayılmış. Çin'de ise 17.Yüzyılda bile Maniheizme rastlanmış. Yani İran'da başlayan bir inanç vaktiyle Çin'den Kuzey Afrika'ya kadar çok geniş bir alana çok hızlı bir şekilde (sadece birkaç yüzyılda) yayılmış fakat hızlı yayıldığı gibi hızlıca da yok olmuş. Bu yok oluş önce İran'da Mani'nin öldürülmesi, Hristiyanların Manicilere savaş ilan ederek kendi otoritelerini güçlendirmeleri ve İslam'ın yükselişi ile sağlanmış. Batı'da Maniheizm'in yok olması ile 7.-8. yüzyıllarda bu din Doğuya kaymaya başlamış.

İşte tam bu yayılma sırasında Uygur Han'ı Bögü Kağan'ın Soğdlu (İranî bir ırk) tüccarlardan öğrendiği bu dini, Maniheizmi, devlet dini haline getirmesiyle Maniheizm en parlak dönemini görmüş. İşte bu, tarihte ilk kez bir düşman programını kabul edişimiz oluyor. Tengricilikten kopuşumuzun başlangıcı sayılabilir belki de, Maniheizm'den devam etmemiz gerekirse; Doğu Maniheizmi Budizm ile entegreydi (Yanlış bilmiyorsam Mani'nin Buda olduğunu söylemişler, Batıda da Faraklit olduğu iddiası bulunmuşlardı), bu yüzden Uygurlarda Tibet ve Soğd etkisiyle bu iki dinin kabul gördüğünü görüyoruz. İkisi de düşmanın doktriniydi ancak bunun da ötesinde Uygur Hanının Maniheizm'i kabul etme sebebi Çin'e karşı siyasî bir baskı kurma fırsatını ele geçirmekti.

Uygurlar, Maniheizmi korumak bahanesiyle Çin içinde Maniheist koloni ve tapınaklar kurdurmuşlar; güçlü dönemlerinde burada gittikçe çoğalan Uygurlar ve tüccar Soğdlulara hiç bir baskıya maruz kalmadan yaşamaları için siyasî ve kültürel zemini hazırlamışlardır. Özellikle ülkelerinde yabancı dinlerin ve Çinlileştiremediği halkların yaşamasından rahatsız olan Çinliler için bu durum bir zafiyet, Uygurlar için ise Çin’in içişlerine karışmak için bir fırsat haline gelmiştir. Uygur elçilerinin Maniheizm hakkında yaptıkları istekler doğrultusunda Çin’de 768 yılında Ch’ang-an ve Lo-yang’da; 771 yılında ise Güney Çin’de Hupei vilayetinde Kingchow, Kiangsi’de Nanchang, Chekiang’da Shaohsing ve Kiangsu’da Yangchow’da Maniheist tapınaklar kurulmuştur (Mackerras 2009: 445-446). -Burası

Bögü Kağan bu kadarla da kalmaz. Maniheizme uzak duran Çin’de bu dini yaymak için teşebbüse geçer. Çin imparatoru Mani tapınaklarının kurulması için emir vermek durumunda kalır. Ayrıca Soğdlar, Kağan’ı Çin’e saldırması konusunda teşvik ederler. Bögü’nün kendisine muhalif olan veziri buna şiddetle karşı çıkar. -Burası

İşte bu noktada kendi düşüncemi belirtmek istiyorum. Soğdlu tüccar gruplarının içlerinde kripto Yahudiler olabilir. Çin geçmişten beri büyük bir medeniyetti, Taoizm ve Konfüçyüsçülük Çin'in aslî inançlarıydı. Konfüçyüsçülük hakkında bilgim yok, Taoizm'e biraz göz attım, Taoist simyada ölümsüz olmanın mümkün olması gibi JoS ile paralel bilgiler bulmayı başardım.

Taoizm konusunda birçok eser yazan Çinli araştırmacı yazar Li Yangzheng Taoizm’i şöyle özetlemektedir: “Taoizm, eski Çin toplumundaki ruhlara tapmayı temel edinen, ölümsüz ruhların varlığına inanmakla beraber insanları manevi eğitimle ölümsüzleşmeye, ölümsüzlüğün zevkini tatmaya çağıran, Tanrılara ve eski atalara adaklar sunarak mutluluk dilemek ve belalardan sakınmayı hedefleyen bir dindir. -Burası, syf: 37

Bu dinin ilk fikirleri Huang-di ile Lao-zi tarafından ortaya konulmuş, sonra bunlara eskiden devam edegelen sihir, büyü, falcılık ve MÖ2.yüzyıl ile MS II. yüzyıllar arasında yaygın hale gelen ölümsüzlüğe ulaşma yöntemleri eklenmiştir. -Burası, syf: 60

İşte bu sebeple Çin'deki bu kültürün bozulması gerekiyordu, Taoizm geleneksel bir inanç olarak Çinliler için en uygun olandı ve bu düşmanın işine gelmiyordu. Zaten bu sıralarda düşman Orta Doğu'da da diğer planını (İslam'ı) devreye sokuyordu. Maniheizm muhtemelen bir çeşit denemeydi yani önce yeniden bir program ortaya koyduklarında ne kadar tutacağını kontrol etmek istediler, Maniheizm'i ortaya attılar ancak Maniheizm'in yeterince etkili ve hızlı yayıldığı görülünce daha etkili bir inanç oluşturdular. Onun ne olduğunu hepimiz biliyoruz, bu sırada da Hristiyanlık da daha otoriter bir hale sokuldu. Maniheizm ise Ortadoğu'daki bu işe yarar programların aksine Uzak Doğu'da daha etkili olabilecek bir sistemdi. Maniheizm, Budizm ve Nasturi Hristiyanlığı Çin'e, Uygur ülkesine ve inançlarını koruyan Centil ülkelerine olabildiğince yayılmalıydı. Biz önce Budizm ve Maniheizm'e geçerek Tengriciliği ve Şamanizm'i yavaş yavaş bırakma sürecine girdik, Maniheizm ve Budizm bu dönemde sadece saray dini olarak kalsa da hükümdarlarımız düşman programlarına bağlanmıştı. Daha sonra İslam ile beraber bu süreç tamamlandı, Budizm ise Çin'de bizden önce zaten bulunuyordu, Zen Budizm'i de Çin üzerinden Japonya'ya geçti ve bugün Japonya'nın aslî inancı Şintoizm ile rekabet edecek düzeyde kabul görmüş durumda. Göz göre göre kendi inançlarımızdan uzaklaştırılmışız.

Ama şimdilik biraz daha geriye dönelim ve durumu biraz daha toparlayalım. Bögü Kağan Maniheizm'e geçtikten sonra Çin içerisinde Maniheist tapınak ve koloniler kurdurarak kendini bunların koruyucusu ilan etmişti. Bu muhtemelen Soğdlu tüccarların arasına sızan kripto yahudilerce ona tavsiye edildi amacı Çin'in dokusunu bozarak kendini bir nevi Maniheizm'in halifesi ilan etmekti ama başarısız oldu.

Nitekim Bögü Kağan bakan veya danışman olarak devlet kademesinde görevli Soğdluların tavsiyesi ile 779 yılının Temmuz ayında Tai-tsung’un ölümü sebebiyle yasta olan Çin’e saldırmayı bile kabul etmiş, ancak birçok Soğdlu destekçi ve danışmanları ile birlikte Tun mo-ho (Tun Baga Tarkan) tarafından öldürülmüştü (Mackerras 1972: 10). -Burası

Tun Baga Tarkan, bir Maniheist karşıtı ve Tengriciydi. Bögü Kağan'ı öldürüp onun yerine geçti ve değerlerimizi bir süre daha müdafaa etmemizi sağladı. Çin'de de İmparator Wuzong Nasturi Hristiyanlığına, Zerdüştlüğe, Budizm'e ve Maniheizm'e savaş ilan ederek Çin'i bir süre daha dini olarak saf tutmayı başarmıştı, vikiden bir alıntı yapayım:

Among its purposes were to raise war funds and to cleanse China of foreign influences. As such, the persecution was directed not only towards Buddhism but also towards other foreign religions, such as Zoroastrianism, Nestorian Christianity, and Manichaeism.[10] Only the native Chinese ideologies of Confucianism and Taoism survived the upheaval relatively unaffected. He all but destroyed Zoroastrianism and Manichaeism in China, and his persecution of the growing Nestorian Christian churches sent Chinese Christianity into a decline from which it never recovered. -Burası

Ancak tabii tüm bu çaba daha sonraları bozulacaktı. Tun Baga Tarkan'dan birkaç hükümdar sonra yeniden Maniheist yöneticiler Uygur Ülkesini yönetmeye başladılar. Zaten birkaç yüzyıl içinde de İslam'a geçecektik. Bu haliyle Tengrizm'i bırakma sürecimiz böyle başladı denebilir. Çin daha uzun yıllar kendi köklerini korumayı başaracak da olsa Yahudiler en sonunda Komünizm'i kullanarak bu kültürü de büyük oranda zedelediler. İşte böyle aramıza sızıyorlar önce tüccarlık gibi hükümdar ve yerel yöneticililerle bağ kurabilecekleri alanlara yöneliyorlar. Zaman içinde güç elde edince hükümdarları etkiliyorlar ve yarattıkları programları güçlendikçe geniş halk kitlelerine dayatıyorlar.

Son olarak Brigth Truth'un belirttiği bir detay ile yazıyı sona erdirmek istiyorum. Şintoizm, Tengrizm ve Taoizm gibi geleneksel ırksal inançlar Algiz rününe benziyorlar. Algiz korunmanın rünüdür, ırkların kendi öz inançları da onların değerlerini korur müdafaa eder öyle ki din değişimi ile beraber ırksal saflık, kültür, dil ve daha pek çok şey zarar görür. Barış işareti (!) de zaten ters çevrilmiş Algiz rünüdür. Sizce bu bir tesadüf mü, düşman alenen kültürümüzü ters çeviriyor. Savunmasız kalmak, korunmamak barış olarak önümüze konuluyor, Maniheizm ve Budizm de bu haliyle Barış İşaretine (anlamayanlar için, Mani'nin elinin altında bir ordu olmadığından dini de savaş karşıtıydı, Budizm'e girmiyorum bile) benziyorlar. Bu iki dinde atalarımızın inançlarına göre daha barışçıl (!) İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, müttefiklerin oluşturduğu Japonya anayasasının 9. maddesi, Japonya’nın savaşa girmesini yasaklıyordu, hadi bu maddeye bakalım:

9 Madde

(1) Adalet ve düzene dayalı bir uluslararası barışı samimiyetle arzulayan Japon halkı, ulusun egemen bir hakkı olarak savaştan ve uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için güç kullanma tehdidinden veya kullanımından daimî şekilde feragat etmektedir.
(2) Bu itibarla, hiç bir kara, deniz ve hava kuvveti veya her hangi diğer bir silahlı güç muhafaza edilemez. Devlete savaş hakkı tanınmaz.

Daha barışçıl (!) bir Japonya gerektiği için, koca bir ulusun daha barışçıl bir inanca da geçirilmesi gerekiyordu. En azından kendi ırkî değerlerine bu kadar sıkı sarılmamalıydılar, böylece İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya'da Budizm'de yükselişe geçti. Kültürlerimizin nasıl parçalandığını yeniden görmüş olduk.

----------------------------------------------------


Evet, yazı bu kadardı. Şimdi Bright Truth'a epey teşekkür etmem gerek. Kendisine dün bu konu hakkındaki düşüncelerimi açmıştım. Maniheizm'in bir düşman programı olduğu, Mani'nin kendisini İsa'nın ve Buda'nın öğretilerinin devamı olduğunu iddia etmesinden gayet anlaşılabilir bir şeydi ama Mageson'ın konu hakkında yazdığını o gösterdi, her ne kadar hain veya ajan çıkmış olsa da yazılarında doğru bilgiler vardı ve diğer Rahiplerde bu yazıları okuyordu yani yazdığı yazılar içerik bakımından büyük oranda doğruydu. Bu alıntıyı da görmem ile beraber şevkim arttı ve epey bir zamanımı harcadı açıkçası, yine de değdiğini düşünüyorum. Açıkçası yazarken yoruldum, buraya kadar okuyan kardeşlerimizi tebrik ediyorum. Düşüncelerinizi bekliyorum.
 
Bu yazıdaki emeğini bilirim. Tartışmamız benim açımdan epey bilgilendirici ve ufuk açıcıydı. Emeğinden ve bilgilendirişinden ötürü sağ olasın, kardeşim.

Ayrıca, mini bilgi tadında ben de bir şeyler vereyim: Aşina soyu, Tanrılardan geldiğini iddia ettiği için büyük ihtimal Aryan'dı. Tıpkı Japon imparatorluk ailesi ve zamanın pagan kralları gibi. "Tengri teg Tengride bolmış Türk Bilge Kağan" ifadesi de buna kapı aralayacak bir biçimde çevrilebilir zaten.
 
Harika bir yazı olmuş. Düşman kolektifinin nasıl yayıldığı hakkında bilgi sahibi olmak çok önemli, geçmişten çıkarılacak çok fazla ders var. Tarih konusunda sayenizde birçok yeni şey öğreniyoruz, ellerinize sağlık.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Satan

Back
Top